İktidar olmanın her ülkede yıpratıcı etkileri vardır; hem iktidar üzerinde, hem de o iktidarı kullanan siyasîler üzerinde... Türkiye'nin 'özel şartları' iktidarın yıpratma etkisini daha da büyütüyor. Yürütme ve yasama yetkisi beş yıllığına eline teslim edilmiş bir partinin lideri olan Başbakan Tayyip Erdoğan'la derinlemesine bir görüşmeye giderken, zihnimde, bir 'yarı-yol' bilançosu çıkarma niyeti vardı. İki saatlik buluşma sonunda vardığım sonuç şu: Tayyip Erdoğan her gününe, iktidarının bundan sonraki bölümünün ilk günü kararlılığıyla başlıyor... Özellikle şimdilerde...

Yeni Şafak yönetici ve yazarlarıyla buluşması ilginç bir döneme rastladı Başbakan Erdoğan'ın: Birkaç gün sonra Beyaz Saray'da çetin geçeceği belli bir görüşme yapacak ABD Başkanı George W. Bush'la; nicedir beklenen hükümet değişikliğini ise buluşmamızdan bir gün önce gerçekleştirdi. Sadece bu kadar da değil: Başbakanlık'ta medyaya dönük yeni bir düzen kuruluyor; bunun için de profesyonel bir gazeteci, Akif Beki, görevlendirildi. Bu arada, Başbakan Erdoğan, yeni kullanmaya başladığı ANA adlı uçağına bir grup gazeteciyi de alarak Washington'a uçacak...

Bunların herbiri 'kararlılık' gösterisi kabul edilmesi gereken yenilikler...

Afganistan ve Irak'ta işleri ne zaman sarpa sarsa, Amerikalılar, pek çok şeyle birlikte, Türkiye'yi ve özellikle Yeni Şafak'ın da adının geçtiği bazı gazeteleri suçluyorlar. Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisi öncesi evsahiplerine vereceği mesajların Yeni Şafak tarafından aktarılacak olması bu bakımdan önemli. Başbakan, ABD ile pek çok alanda işbirliği yapılabileceğine inanıyor; Washington da herhalde aynı kanaatte ki, gündemde herhangi bir ihtiyaç kendini belli etmediği halde, Tayyip Erdoğan'ın görüşme teklifine yeşil ışık yaktı. Beyaz Saray'daki görüşme, iki tarafın, 'işbirliği' ile neyi kast ettiklerinin anlaşılmasına yarayacak.

Türkiye'nin dışarıda itibar görmesi ve sözünün dinlenmesi için ilk şart olan, demokratik ve temsilî bir hükümete sahip olması, Ak Parti tarafından karşılanıyor bugün. Sandıktan açık ara birinci çıkmak bir parti için elbette büyük bir başarı; ancak hükümette kaldığı sürece 'temsilî' özelliğini koruyabilmek daha gerekli bir şart. Bunu sağlayabilmenin yolu ise herkese aş ve iş sağlamaktan, halkın değer verdiği konularda hassasiyet sergilemekten geçiyor. Başbakan Erdoğan'la görüşmemizden çıkan 2,5 yıla ait hesapta da, ekonomiyi iyiye doğru yönlendirme ile temel değerler konusunda hassasiyet ön planda gelmekteydi.

Önemli bir başarı olarak, 'devlet-hükümet' ikili görüntüsünün bugün daha az belli olmasını gösterdi Başbakan Erdoğan. O ikili görüntü pek çok alanda tıknefes bırakıyor ülkeyi; devlet-millet kaynaşmasının önündeki en ciddi engel de o görüntü. Dışarıdan bakana da, "Hükümetle iş tutuyorum, ama doğru mu yapıyorum?" kuşkuculuğu yaşatıyor. İçte ve dışta istikrarın kolay oturmamasının, yatırımların beklendiği hızla artmayışının ardında da aynı çarpıklık yatıyor. Bir başbakan, yönettiği ülkenin kendisine oy vermiş kitlelerinin çığlık attığını duyar da bunu içine mi atar? Yoksa, o hıçkırıkları dindirecek çözüm için formül mü üretir? Bu sorunun cevabını Tayyip Erdoğan'dan değil, halkına çığlık attıranlardan bekliyorum.

Ekonomide sağlanan istikrar, iç barışın gerçekleşmesi, temel hak ve özgürlüklerde katedilen mesafe... Bunlar bu hükümetin başarıları elbette. Bu başarıyı hükümetin daha öteye götürmesi şart. Refahı en tuzu kurulardan en muhtaçlara taşımak, sadece 'iç barış' ile yetinmeyip bunu temel hak ve özgürlükleri daha da genişleten tedbirlerle kalıcı kılmak gerekiyor. Bunun için de hak ihlâlleri konusunda daha fazla duyarlılığa ihtiyaç var. Bunu başardığında, AK Parti'nin lideri ve yönetim kadrosu, halktan aldığı desteğin tabanını yaygınlaştıracak, kendi kendilerine 'tam puan' verecek bir siyasî kuruluşa dönüşeceği gibi yönetimleri de gerçek anlamda iktidar olacak.

Başbakan Erdoğan bizimle buluşmasında bunun arayışında göründü.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan