AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Soruma cevap alamadım

Madem ki dün Ankara'da Başbakan ile kahvaltıda beraberdik, o halde bugün ben de bu görüşmeye ilişkin bir şeyler aktarmalıyım.

Önce bir ayrıntı: Başbakanlık Konutu'nda kabul edildiğimiz mekan, açıkça söylemek gerekirse, hiç mi hiç iyi döşenmemiş. Demek birçok televizyon programından aklımızda kalan birbiriyle uyumsuz mobilyaların yer aldığı büyük salon burası imiş.. Burayı kim döşedi tabii ki bilmiyorum, galiba eski başbakanlardan kalma bir "dekor". Belki "Sırası mı şimdi ne önemi var?" diyorsunuzdur ama ben o fikirde değilim açıkçası. O yaldızlı koltuklar, koltuklarla bambaşka telden çalan yerdeki büyük halı, duvarları süsleyen birkaçı hiç de fena olmayan tabloları sanki özellikle saklayan o boya-badanayı kim akıl etmiş ise yanlış yapmış. İnsan "Konut"a girince çok daha farklı bir "atmosfer" bekliyor doğrusu… Haksız mıyım; sonuç olarak şu kadar yüzyıllık bir geçmişi bulunan bir imparatorluğu devrelan bir cumhuriyetin "Başbakanlık Konutu"ndayız…

Neyse biz geçelim Başbakan'a hangi soruları yönelttiğimiz ve hangi cevapları aldığımız meselesine:

Benim bu görüşme ile genel izlenimim, Başbakan'ın Türkiye'de sık sık telaffuz edilen "devlet-hükümet" ayrımı-ikiciliği konusunu (sorununu) epeyce geride bıraktığı yönünde. Ne demek istediğimi biraz açayım istersiniz: Başbakan, kendisine yöneltilen soruları aşağı yukarı televizyon ekranında her ay dinlediğimiz "Ulusa Sesleniş" konuşmasına hakim tarzı örnek alarak cevapladı. "Adalet Bakanı" diyorsunuz, cevabına "Ama üniversite rektörü de…" diye başlıyor… "Sütçüler kaymakamının aldığı cezanın gülünçlüğü"nden söz açıyorsunuz, "Konuyla doğrudan ilgili bakanlığın takdiridir.." benzeri bir cevap alıyorsunuz… "Batman'da Uğur'u vuran polislerin terfileri meselesi.." diyecek oluyorsunuz, "Sırası gelen her memurun terfi etmek hakkıdır" mealinde bir cevap sizi bekliyor… Son olay dolayısıyla MİT'in ülkenin "Büyük Birader"i konumuna gelip gelmediğini soracak oluyorsunuz, cevap yine "devlet adamı sorumluluğu" çerçevesinde bir cevap… Zaten (gazetede yer alıyordur herhalde) Başbakan, hükümetine 10 üzerinden 8'i çoktan verdi bile! Siz kendi işinize bakıp ÖSS'den kaç puan tutturacağınıza bakın…

Görüşmemizin bu faslını daha fazla uzatmadan, benim çok önem verdiğim bir soru-cevaba geliyorum şimdi de. (Ancak bu faslı kapamadan şu hatırlatmayı yapacağım yine de: Başbakan,"açık ve net bir biçimde", Adalet Bakanı'nın Meclis'te yaptığı malum konuşmanın hükümetin görüşü olmadığını, kürsüden açıklanan görüşlerin Adalet Bakanı'nın "tamamen kişisel görüşleri" olduğunu belirtmeyi unutmadı. Ben kendi payıma Başbakan'ın medyada yer alan açıklamalarından böyle bir sonucu çıkarmıştım ama bu açıklamayı bizzat kendisinden dinlemek de bir başkaydı doğrusu.)

Başbakan'a şu soruyu (mealen) yönelttim: "Söylentilere göre, son dönemde ülkede tansiyonun yükselmesinin önemli nedenlerinden birisinin sizin Çankaya'ya çıkmak yolunda beslediğiniz niyet olduğu söyleniyor. Ama siz bu konuda bugüne kadar doyurucu bir açıklama yapmadınız. Şimdi soruyorum size, iki yıl sonra Çankaya'ya çıkmayı düşünüyor musunuz?"

Ayrıca hemen belirteyim ki, "manşetlik"(!) cevabı beklemeden sorumu şu yorumla da destekledim: "Biliyorsunuz, Çankaya'da 'siyaset' yapılmıyor, çünkü burası "sorumsuz" bir makam. Oysa siz 'siyaset'i seviyorsunuz. Ama eğer Çankaya'yı çıkarsanız, bu 'siyaset'i bırakma anlamına da gelmez mi?"

Sorunun cevabını siz de merak ediyorsunuz değil mi? Çankaya madem ki Özal ve Demirel örneğinde olduğu gibi başbakanlar için bir bakıma bir "kaçış" yeridir, o halde Tayyip Erdoğan'ın aklından bu köşk niçin geçer, ya da geçer mi?

Başbakan'ın bu soruya cevabı da hiç mi hiç "doyurucu" değildi. Söze "Bu konuyu düşünmek için vakit henüz çok erken.." diye söze başladı (ve de bitirdi) desem yalan olmaz… Tahmin ettiğiniz gibi "evet" de demedi "hayır" da, "Zamanı gelince gerekeni yaparız" diyerek konuyu kapatmayı tercih etti. Oysa bana göre, bu sorunun cevaplanması için geç bile kalınmıştı… Cumhurbaşkanını bizimkine yakın bir gelecekte seçecek olan Fransa'ya baksanıza: Sarkozy başta olmak üzere cumhurbaşkanı adayları ortaya çoktan döküldü bile…

Siz ne düşünürsünüz bilemem ama bana göre cumhurbaşkanı seçimi meselesinin bir an önce olabildiği kadar aydınlığa kavuşmasında her bakımdan büyük yarar var. Bu konuya ilişkin olarak (üzerime vazife değil ama) aklımdan geçen ve bana makul gelen seçeneği de şimdiden açıklayabilirim: Erdoğan "siyaset" alanında kalsın, Çankaya'ya da bu makam için şimdilik en uygun aday olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül çıksın! Biliyorum, bu önerime pek çoğunuzun itirazı var ama bu yolda en şanslı (yani ülkenin içinde bulunduğu şartlara en uygun) adayın Gönül olduğu gözlenmiyor mu? Biliyorum, birçoğunuzun itirazı var ama ne yaparsınız ki hayat böyle bir şey… Kritik dönemlerde bir de bakmışsınız ki kimsenin (kendisinin de!) aklından geçmeyen bir kişi aradan çıkıvermiş… Hadi oldu olacak aklımdan geçen "ciddi" aday adayımı da açıklayayım bari: Keşke Mehmet Aydın'ın adaylığı düşünülse… Fena mı olur?


4 Haziran 2005
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED