T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 17 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Kürt sorunun çözümünde yol haritası

Kürt konferansında yapılan konuşmalar geleneksel söylemin dışında farklı bir dilin olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu. Kürt kadınlarının konuşmaları, çözüm konusunda umut verdi

  Ali Değirmenci*  (ali.degermenci@und.org.tr )
Hafta sonu Empati Grubu'nun girişimi, Helsinki Yurttaşlar Derneğinin desteği ile İstanbul Bilgi Üniversitesinde gerçekleşen "Türkiye'nin Kürt Meselesi- Demokratik ve Sivil Çözüm Arayışları-1'' başlıklı konferans belki de son yıllarda yapılan en anlamlı konferanstı. Şiddeti her ne şekilde olursa olsun reddeten, demokratik çözümler üretmeyi amaçlayan konferansta geleneksel Kürt Sorununa yönelik kullanılan dilde çok anlamlı farklılaşma çok açık olarak hissedildi. Özellikle genç kuşağın ve kadınların kullandığı dil Kürt sorununun çözümünde aydınları ve demokratları bir hayli heyecanlandırdı. İki gün boyunca gerçekleşen konferansta 9 oturumda 54 konuşmacı farklı farklı konularla ilgili sunum yaptı. Konferansta Türkiye'nin aydın ve demokratları ile Kürt vatandaşların seçkinleri ilk kez böylesine bir konferansta bir araya geldiler. Birlikte yaşadıkları coğrafyanın sorununu dertleşerek çözüm için yol aradılar. Geçen yıl Başbakan Erdoğan'ın Kürt Sorununa yönelik çok anlamlı ve cesaret verici açıklamaları bu ölçekte bir konferansın yapılmasında tetikleyici neden oldu.

KÜRT SİYASET DİLİNDE YENİLEŞME

İki gün boyunca yapılan konuşmalar geleneksel söylemin dışında farklı bir dilin olduğunu çok açık ortaya çıkardı. Özellikle Kürt kadınların konuşmaları, yaşadıkları dıramları açık yüreklilikle anlatmaları Kürt siyasi elitini memnun etmese de, Türk aydınları çözümde umutlandırdı. Özellikle Ka-Mer Başkanı Nebahat Akkoç'un yaptığı konuşma Kürt sorununun bambaşka bir evrede olduğunu gösterdi. Bölgede yaşanan sorunları en derin yıpratıcı bir şekilde yaşayanlar ne yazık ki kadınlar... Kürt olmanın ötesinde derin bir sorun yığınına gömülmüş durumda kadınlar. Kürt kadınları öteki hemcinsleri gibi olmak, adam (kadın) yerine konulmak, insanca yaşamak, okumak, çocuklarını büyütmek istiyorlar. Kürt siyasetçisinin sokak ortasında, miting alanında polis ile gerilim yaşayan, çop yiyen, çocuklarını kaybetmenin ızdırabı ile Kürt siyaset kalesinde artık ''Kürt Anası Militanı'' olmak istemiyor. Akkoç ve arkadaşları önce doğuda kadın olma hallerini irdeliyor. Sonra bu halden nasıl kurtuluruz diye çalışıyor. Belki de ilk kez Kürt kadınları kendilerine bakamaya, kendilerini konuşmaya fırsat buluyorlar. Uzun yıllar devletin bölge insanına yönelik sert politikaları karşısında ezilen Kürtler erkekleri ne yazık ki; kadınlarına karşı devlet gibi davrandılar. Rojbin Tugan hayatın ta kendisi olan bölgede kadın olma halini Ayşe'nin Günlüğü başlığı altında anlatırken orada başka bir fotoğraf ortaya çıktı. O fotoğraf Kürt kadını olmanın anlamını, ağırlığını, acısını hüznünü ve baharın gelişine biraz olsun umut bağlayarak ayakta durmak gibi zorluklarla dolu. Konferansın en Kürt konuşmasını, hayatın içindeki Kürtleri Tugan anlattı. Kürt sorununu bu kadar yalın ve net bu hikayede hayat buldu. Ne iktidar, ne saray kavgası, nede başka bir şeydi anlattığı. Sadece bölgede kadın hayatı idi. Kürt siyaset dilinde ileriye dönük umutların artmasına neden olacak bir başka gelişme de son nesil olsa gerek. Bu nesil artık okuyor. Hatta yurt dışında seçkin üniversitelerde kariyer yapıyorlar. Güzel konuşuyor, giyimleri özenle seçilmiş. Genç bir entelektüel görüntüleri veriyorlar. Modernleşmenin sonucunda biraz beyaz gibi duruyorlar. Ama toplumlarının sorunlarını sırtlamanın mağrurluğu gözlerden kaçmıyor. Kendi toplumlarının sorunlarına karşılıklı milliyetçilik tokuşturmasından bakmıyorlar. Sorunlara keskin cümleler kurarak hüküm vermiyorlar. 1990'lı yıllarda orta öğrenimde eğitim görürken, o kasvetli ve ağır ortamın çocukları bu gün çok kendilerinden beklenmedik dercede itidalliler. Kendilerinden önceki neslin söylemlerinden daha farklı, yeni, evrensel diller arıyorlar. Soruları önce kendilerine soruyorlar. Bunda da başarılı oluyorlar. Çözümün total olmadığını çekinmeden dile getiriyorlar. Önyargıları yıkıyorlar. Çözüm için öteki ile diyalog arıyorlar.

ŞİDDET DIŞLANDI

Amberin Zaman konuşmasında 1990'larda Kürt Sorununa karşı Batı Kürt hareketini çok açık desteklediğini, ama Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra bu desteğin tamamen çekildiğini söyledi. Evet bu gün PKK Avrupa'da terör örgütü olarak adlandırılmaya başlandı. Bu olay Kürt hareketinin dünya ölçeğinde yalnızlaşmasına neden oldu. Zamanın ruhuna uygun politikalar üretmeyen, Başbakan'ın Kürt sorununa yönelik Diyarbakır'daki cesaret verici açıklamalarını, Kürt siyasi eliti, Başbakan'ı yalnızlaştırarak çözüme destek vermemesi yalnızlaşmanın içeriye doğru dönmeye başladığını da gösteriyor.

Toplantıda en gür ve net açıklama şiddetin hiçbir ön şartsız hayata geçirilmesi isteği oldu. Bu konuda bir çok kişi konuşmalar yaptı ama en etkilisi Ahmet İnsel'in - biz Türk milliyetçiliğini eleştirirken, siz de yükselmekte olan Kürt milliyetçiliğini eleştirmezseniz sorun çözülmez şeklindeki açıklaması oldu. Hatta bir önceki konuşmada DTP eş Başkanı Ahmet Türk'ün PKK'nın silahı bırakma sürecine tahdit koyması ve silah kime bırakılacak sözlerine yine İnsel'den cevap geldi. - Silahı eline alan kime bırakacağını bilir sözleri 500 kişilik salonun %65'lik kesimini Kürtlerin oluşturduğunu düşünürsek çok büyük coşku ile alkışlanması çok daha anlamlı hale geliyordu. Hatta bu konuşmada yanımda oturan Kürt kadın izleyici hem alkışlıyordu hem de çok cesaret verici konuşma diyordu. Kürt siyasetinde önemli bir eşiğin geçilmekte olduğunu, farklı bir dilin, farklı bir isteğin küçük de olsa oluşmaya başladığını, bu küçük umut adalarının Türk aydınlarını heyecanlandırdığını söylemek gerekir.

Bölgenin sorununu çok iyi bilen Mithat Sançar ; artık uluslaşmayı düşünmemek lazım. Artık toplumsallaşmamız gerekir. Etyen Mahçupyan'ın daha kaliteli siyaset yapılması gerekir, devleti değil toplum dikkate alınmalı, Mehmet Altan'ın neden Kürtlerde liberal, muhafazakar, maksist siyasal hareketler olmuyor?. Kürt siyaseti çok total. Hasan Cemal; bir elde silah, bir elde zeytin dalı olmaz. Kürşat Bumin'in Osman Baydemir'e yönelik çözüm önerisi ısrarla istemesine rağmen cevap alamaması, Bumin tarafından sert sayılacak tepkiye neden oldu. Hemen hemen bir çok Türk aydını DTH'e net eleştiriler yaptılar. Yalnızlaşabilirsiniz uyarısında bulundular. Konferans planlanırken sonucunun nasıl olacağı pek bilinmiyordu. Arama konferansı hüviyetinde idi. Konferansın sonunda görüldü ki; sorunun çözümü mümkün. Sorunları demokratik anlayışlar içinde çözebiliriz. Sorunun çözümü sadece devlete bırakılmamalıdır. Kürt siyasi eliti çok acilen insiyatif almalı harekete geçmeli. DTH eş başkanı Ahmet Türk konuşmasında bizler; Türk ve Kürtler arasında ortak projeler yapmamız gerekir derken, bu konuda hangi projeleri olduğunu, hayata geçirilmesi konusunda duyarlı kesimden destek istemeli. Türkiye'de devlet yapılanması ve zihniyeti Kürt sorununun çözümü konusunda ciddi sorunlar ve engeller çıkarmakta. Fakat sorunun çözülmesi için PKK'yı demoklesin kılıçı gibi sorunun üzerinde sallandırmak, tahdit vermek bilinmesi gerekir ki; çözüm aramak anlamına gelmez. Aksine şiddeti tırmandırmak, bu ortamdan pozisyon elde etmek isteyenlerin olabileceğini her iki kesim için düşünmek lazım. Muhsin Kızılkaya'nın ''Türkçe'nin özür, Kürtçe'nin de Türkçe'ye teşekkür borçu vardır sözleri barışa çok güzel katkılardır. Konferansta konuşma yapan aydınlar arasında zımni de olsa sorunun çözümüne yönelik sınırlar çizilmiş gibi. Özellikle Türk aydınları çözüm sürecinde yol haritasını Kürt kesiminin önüne koydu. Yol haritasında şiddet kesinlikle pazarlık edilemez, derhal sonlandırılmalı. Devlet ile PKK'yı muhatap kılacaksanız bizler bu tartışmada yokuz. Sorunun çözümünde Kürt siyasetçiler insiyatif alamaz iseler, Türk aydınları çözüm için Nebahat Akkoç'larla ittifak yapmaya, onlarla birlikte demokrasi yokuşunda yol almaya çalışacaklar. Geçen yıl Başbakan'ın önce bir gurup aydın ile Kürt sorununu konuşması, ardından da bölgeye yönelik ziyarette cesaret verici çözüme yönelik açıklamalar yapması, sorunun bu gün tartışılarak demokratik çerçevede çözümün zeminin oluşmaya başladığını bu konferans bize gösterdi. Kürt sorunu kısa vadede çözülür mü? Pek tahmin edemiyorum. Fakat bugünkü devlet zihniyeti ve Kürt siyasi dili ile çözülmesinin imkansıza yakın olduğunu düşünüyorum. Fakat Rojbin Tugan gibi hayatın içindeki Ayşelerin günlüklerini bularak Türk annelerine anlatması, Nebahat Akkoç' un kadınlara yönelik çalışma yapması, Bilgin Ayata, Zübeyit Gün, Engin Sustam gibilerin kullandıkları yeni söylemleri çözüme destek verecektir. Türk veya başka ülkelerin aydınlarının Kürt sorununda birlikte çalışacağı kesimler ne yazık ki; bunlar olacaktır.

Kürt siyaseti hep dünyadaki gelişmelere göre Cumhuriyetin başında İslami, 1960'lardan sonra maksist, şimdi ise Avrupa Birliği, küreselleşme nedeniyle bireyselleşmesi, liberalleşmesi bekleniyor. Cemaatçi yapılanmadan kurtulup farklı uçlar çıkarması gerekir. Çözüme katkı koymakta ancak bu şekilde olacak. Bu konferans çözüm yolunda umutları yeşertmiş, hükümetin bu konuda elini güçlendirmiştir.

* Gazeteci / Empati grubu yöneticisi

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi