T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Azalan erkek kimliği

Özlem'in hikayesine tanık oldunuz belki. Aylardan Şubat'tı. Diyorsunuz ki, akşam yediği yemeği hatırlayamayanlardanım. Peki. Özlem'i hatırlatmaya çalışayım. Bir resim ve küçük bir hikaye olarak. Belki de atlayıp geçtiniz. Öyleyse Özlem'i önce gözümüzün hizasına, sonra da kalbimizin içine yerleştirelim.

Van'ın Karşıyaka mahallesinde yaşayan dokuz çocuklu bir ailenin çocuğu Özlem. On dört yaşında ailesi onu kendinden bir yaş küçük bir çocukla evlendiriyor. Özlem on beş yaşında ilk kızını dünyaya getiriyor. On beş yaşını tamamlamadan da ikinci kızını. Kocası bir küçük çocuk. Belli ki Özlemden daha çocuk. Evini terk ediyor. Yaşıtlarının bebek oynadığı çağda iki kızıyla bitimsiz bir yoksulluğun içinde kalakalıyor Özlem. Ailesinin yanına gidemez. Zaten kar yüzünden evin damı çöktüğü için, ailesi de perişan.

Özlem'in kızlarından biri hastalanıyor. Ama kimliği yok ki Özlem'in yeşil kart çıkarttırsın. Çünkü resmi nikahı yok. Bir tanıdığının yeşil kartını alıyor, kendine ait olmayan bir kimlik ile kızını muayene ettiriyor. Kimliksiz Özlem ilaçları alamıyor. Yatalak dayısının yanına yerleşiyor. Ve kızını tedavi ettirebilmek için dağları delmeye, gökyüzüne merdiven kurmaya hazır. İşte muhabir onu bu haleti ruhiye içinde buluyor. On beş yaşındaki çocuk-anne çoktan büyümüş ve çocukları için yaşamayı öğrenmiş. Beni kahreden cümlesini işte tam bu sırada söylüyor: "Kızlarım olmasaydı buralara gelemezdim."

"Buralar" dediği şey hayat mücadelesi. Halbuki iki çocuk annesi küçük bir kadın olmasaydı bütün bunları yaşamak zorunda kalmayacaktı ki! Ama o bir anne. Yaşına rağmen anne. Yaşıtlarının yeni çıkmış bir bebek için para biriktirdiği çağda o hasta kızını tedavi ettirmenin peşinde. Özlem de annelik damarı yaşına rağmen bu kadar güçlü iken neden kocası kızların babası olarak bir sorumluluk duymuyor?

Sorun erkeklerin azalan kimliğinde. Özlemin kocası küçük bir adam olmasaydı da kaçacaktı. Geçtiğimiz aylarda bir ay içinde altı boşanma haberi aldım. Hepsinde bunalıp sıkılan erkeğin evini terk etme hikayesi çıktı karşıma. Erkekler kimliklerini kurucu unsurlardan mahrum oldukları için, aile sorumluluğunu yerine getiremiyor. Sorumluluk almak üzerinden kurulan erkek kimliğinin eskiden en temel unsuru askerliğini yapmış olmasıydı. Askere gitmeyene kız verilmemesinin sebeplerinden birisi de el içine karışıp tahammül edebilmenin, tezkeresini alabilmeye dayanıyordu. Askerlik yaşının gecikmesi, eğitim ve iş kapısında bekleşme erkeklerin yaş otuza gelse bile sorumluluk alamadıkları bir durum çıkarıyor ortaya.

Bütün analizlerin ataerkillik üzerinden yapılmaya çalışılması "yarın" okumalarını engelliyor. Özellikle şehirlerde yaşanan sıkıntıların, ailedeki çözülmenin sebebi ataerkillik değil, azalan erkek kimliğindeki sorumluluk kaybı. Çünkü ataerkil örüntünün sınırlayan, fakat aynı zamanda koruma maksadı taşıyan yapısı çökmüş, sadece sınırlayan ama sorumluluk almayan ayağı kalmıştır. Aile içi şiddetin temelinde de sorumluluk almayan erkeğin, "erkek" olduğunu hissetmek ve hissetirmek için şiddete başvurduğu bir durum söz konusu.

21.yüzyıl ataerkilliğin değil anaerkilliğin yüzyılı olacak. Bunu teknolojinin kullanılış biçiminden ve hizmet sektörünün en geniş sektör olmaya aday olmasından yola çıkarak söylüyorum. Beden gücünün devre dışı kalması, yeni dünya düzeninin beyin gücü ve özellikle "tasarım" merkezli olması, toplumsal örgütlenmeyi kadınlar üzerine bina ediyor.

Bu örgütlenme biçimi "kadınlar gelince her şey düzelecek" naifliğine kapılmayacak olanlar için üzerinde düşünülmesi gereken pek çok değişikliği beraberinde getirecek. Velhasıl bu aşamada "ailenin" devamlılığı için etraflıca düşünmek gerekiyor. Ama etraflıca düşünmekten vazgeçtim sığ bir düşünme atmosferi bile yok. Hiçbir konuda fikir sahibi olmayan bazı milletvekilleri dizi film üzerinden görüş bildirme fırsatını hiç kaçırmıyor. Medya "erdem tartışmalarını", gerçeklik üzeriden değil, oyuncunun farklı zamanlardaki rollerinden yola çıkarak manasızlaştırıyor.

Rolün ve oyunun, sahici olandan daha çok önemsendiği bir durum içinde tutuklu yaşıyoruz. Kurtulmak için önce mapusluğumuzu fark etmemiz gerekiyor.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi