T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

PKK çağrılara uysa mesele çözülür mü?

İstanbul'da yapılan Kürt konferansı bütün eksikliklerine rağmen yararlı oldu. Meselenin ne kadar hayati olduğu bir kere daha vurgulandı.

Medyadan izlediğim kadarıyla konferansın ana teması, çatışmaların durdurulması ve meselenin çözümü için bir an önce bazı adımların atılması etrafında yoğunlaştı.

Kuşkusuz herhangi bir meselenin halledilmesi için ilk olarak çatışmasız bir ortamın sağlanması gerekiyor. Sonra da meseleyi tartışabilmek için özgür bir tartışma ortamı ve hoşgörü...

Çatışmaların durması için ise ilk adım, silah bırakmakla atılabilir. Savaşta da barışın ilk adımı ateşkesten geçer.

Savaşta da, çatışmalarda da savaşan ya da çatışan iki taraf vardır.

Kürt meselesinde de bu böyledir. 15 yıl sürmüş olan -düşük yoğunluklu da olsa- bir savaş ve ardında bıraktığı 40-50 bin ölü, harabe haline gelmiş koca bir bölge ve bu savaşın yıkımlarıyla, harcamalarıyla göçme durumuna gelmiş bir ülke ekonomisi ve çözülemediği için Türkiye'nin huzur ve esenliğe, refaha giden yolda yürümesini sürekli engelleyen 'Kürt meselesi' gerçeği söz konusu.

Bunları artık bilmeyen yok. Nitekim Baskın Oran bunu, "Konferansın en önemli yanı ağlaşmaların olmaması idi" şeklinde ifade etmiş.

Bu ifade, Kürt meselesinde hala ağlanacak dramatik olaylar ve geçmişten gelen travmalar olmadığını göstermez. Savaşa ve savaşın yol açtığı tahribatlara ilişkin geçmiş çok da uzakta değil. Ve hala yüzbinlerce acılı insan bu savaşın ve bu meselenin neden olduğu izdırapları ve zulmü hatta şu anda bile yaşamaya devam ediyor.

Ama -devlet kurumları ve maalesef insanlarımızın bir bölümü- hala bunların çoğunu inkar ediyor olsa da gerçek böyle.

Üstelik de çatışmalar devam ediyor ve hala kan dökülüyor.

O nedenle konferansın yaklaşımı doğrudur. Mesele, bir an önce çatışmaların durdurulması ve çözüme yönelik bazı adımların atılabileceği bir güven ortamının yaratılabilmesi meselesidir.

Bu noktada konferansa hakim olan genel yaklaşım, "PKK'nın silah bırakarak ilk adımı atması gerektiği" şeklindedir.

Peki sonra? Konferansa hakim olan yaklaşım, "PKK'nın ateşkesmesinden ve koşulsuz silah bırakmasından sonra hükümetin de bazı adımlar atabileceği" şeklinde formüle edilmiştir.

Peki böyle bir ateşkes vukuunda devlete düşen herhangi bir şey olmayacak mıdır?

Ya da silah bırakılması durumunda bu silahların hangi şartlarda bırakılacağına ilişkin en azından teknik bazı meselelerle, silah bırakanların hukuki ve sosyal durumları hakkında herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmayacak mıdır?

Konferansta buna benzer bir soru dile getirilmiş ve galiba bir değerli konuşmacı, "Silah bırakanlar onları nereye bırakacaklarını bilirler" şeklinde bir açıklama yapmıştır.

Kuşkusuz bu açıklama meselenin boyutlarını kavramak konusunda çok yetersizdir.

Mesele sadece basit bir silah bırakma olayından ibaret değildir.

Kaldı ki, şimdi işin bu tarafını bir tarafa bırakıp, o genel "silah bırakma" çağrısına döndüğümüzde, meselenin sadece PKK'nın silah bırakma kararıyla ilgili olamıyacağı da anlaşılır.

Çünkü devlet kanadı, özellikle de askeri kesim, yapılan bu çağrıyla ilgili görüşünü yansıtmak için fazla beklememiştir. Milliyet'te her zaman kendini ifade ettiği köşede konferansçılara açıkça cevap verilmiştir.

Çağrıdan sözedilerek özetle şöyle denilmiştir: "Bu çağrı şu nedenlerle karşılık bulmayacaktır: 1- PKK, silahlı gücünü Abdullah Öcalan ve örgüt için bir güvence, Türkiye ve özellikle Güneydoğu'dakiler olmak üzere Kürt vatandaşlar üzerinde tehdit ve baskı aracı olarak görmektedir. 2- Terör örgütleri siyasi amaçlarına ulaşıncaya ve bu sonuçları güvence altına alıncaya kadar tümüyle silah bırakmazlar. 3- "Silah bırakma" karşılık içeren bir kavramdır. Tek taraflı ilan edildiğinde dahi karşılık beklentisi içerir. Nitekim, bu çağrılara karşı verilen ilk tepki, "Öcalan'ı da kapsayacak şekilde genel af çıkarılması" talebi olmuştur. 4- PKK üzerinde etkili bir uluslararası baskı yoktur. Güvence sayılabilecek dış destek ve koruma belli ölçüde devam etmektedir." Görüldüğü gibi PKK'nın tek taraflı silah bırakması meseleyi halletmiyecektir.

Çünkü asıl mesele, bazı konuşmacıların da belirttikleri gibi PKK'nın silah bırakmasını sağlayacak şartların oluşmasını engellemektir.

Bu nedenle meseleye başka açılardan da bakmakta yarar vardır. Çünkü Kürt meselesi artık başka bir kulvarda seyretmektedir.

(Devamı bir sonraki yazıda)

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi