T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Cumhurbaşkanlarını eskitme hakkına sahip miyiz?

Bir zamanlar köy ve köylü deyince teatral bir Isparta ağzı ile konuşan Demirel gelirdi akla. "Benim köylüm" diye konuşmaya başlayınca, köyünden hiç çıkmamış köylü; bir gün Demirel'in Güniz Sokak'taki evinin kapısını çalsa, kimsin nesin denmeden, "benim köylüm" olarak baş köşeye oturtulacağına iman tazelerdi her defasında. Ama "benim köylüm" köyünde durmayıp şehre akın etmiş, yetmezmiş gibi çoluk çocuğunu okutmaya kalkmış ve üstelik "beyaz Türkler"in beşik kertmesi olarak nikahlandıkları "kariyer"lerini de alınlarının teriyle "gasp etmeye başlamışlardır. Olacak/katlanılacak işi midir? Köylülere derhal hadleri bildirilecek "köylü milletin efendisidir" sözünü Atatürk dahi söylemiş olsa bir geçerliliğinin olmadığı kafalarına vurula vurula, ayaklarına çelme takıla takıla, olmadı "köylü" sıfatının bir küfür sıfatı olarak dillere düşürülmesine kadar mücadele edilecektir.

Siz Demirel'in esen rüzgara göre yelken açtığını mı sanıyordunuz. Hayır, Demirel hep mazlumdan yana olmuştur(!). Dün mazlum olan köylülerdi. Bu gün şehirliler mazlum. Şehirlilerin, yani "beyaz Türkler" in sözcülüğünü yapmasından başka ne bekleyebiliriz ki! Dün dündür ve bugün bu gündür. Lügatta bir değişiklik yapılıp bugün, tügün haline gelecek/getirilecek olursa binaenaleyh kendileri bunun da bir çaresine bakarlar elbet. Asfaltlar yürünmekle, insan kendini inkar etmekle bitmez. Nitekim Demirel de bitmeyecek tekrar tekrar küllerinden yeniden doğmayı bekleyecek/ ve dahi başaracaktır.

Küllerinden yeniden doğma hakkı, Kenan Evren'den bu yana Cumurhurbaşkanlarını numaralandırmakla tescilli bir hale getirilmiştir zaten. Dikkat buyurunuz artık Cumhurbaşkanlarımızı eski Cumhurbaşkanı olarak anamıyoruz. Yani onları "eskitme" hakkına sahip değiliz. Yedinci, sekizinci, dokuzuncu diyerek iktidarlarının devam ettiğini söylüyoruz. Durum böyle olunca da köşesinde canı sıkılan emekli Cumhurbaşkanları manşetlik sözler ediyor. Eski sıfatıyla anılacak Cumhurbaşkanının söylediği söz kimseyi ilgilendirmeyecek, olsa olsa geçmiş zamanların "nostaljik tadı" gibi algılanacakken; Çankaya'ya çıkmak ile adının önüne numara yazdırmaya hak etmiş olan emekli Cumhurbaşkanları, hiçbir sorumluluk taşımadan iktidar sahibi olmaya devam ediyorlar.

Tecrübe önemlidir elbet. Devlet tecrübesinin paha biçilmez kıymeti vardır. Fakat yaşlanmak ve bazı şeyleri yaşamış olmak kişiyi tecrübe sahibi yapmaz. Sosyal psikolojide kullanılan bir tanım vardır: "Tecrübe kişinin başından geçmiş olanlar değildir. Kişinin başından geçmiş olanlar ile ne yaptığıdır."

Nasrettin Hoca bir gün heybesini kaybeder. Arar arar bulamaz. Bütün köylüyü heybesini aramaya seferber eder. Herkes, hocanın heybesini ararken o bir taraftan "eğer bulunmazsa ben biliyorum yapacağımı" diyerek tehditvari cümleler kurar. Sonunda köylülerden biri dayanamaz "Ya hocam ne yapacaksın bulunmazsa?" der. Hoca bu sorunun kendisine sorulabileceğini hiç hesaplamamıştır. Kafasını kaşır: "Eee ne yapacağım? Evdeki eski kilimi kesip heybe yapacağım."

Kenan Evren'in açıklamalarından, Süleyman Demirel'in çıkışlarından yaşadıklarını tecrübe haline getirmekte zorlandıklarını tespit etmek mümkün. Bunun için eski kilimleri heybe yapacak çıkışları oluyor zaman zaman. Fazla ciddiye almasak, daha az kilim heybe haline getirilir diye düşünüyorum. Kamuoyunu bu kadar meşgul ettiği için ne kadar da mutludur kendileri kim bilir!!! Bu gidişle Hülya Avşar'ın en fazla haber olma rekorunu Demirel'e kaptıracağını "öngörmek" bile mümkün. Bakınız sadece Nisan ayı içinde iki yüzü aşkın kişi ile görüşüp kilometrelerce yol kat etmiş eski Çankaya sakini.

Modern zamanların en büyük cezası, kendini görünür kılmaya ayarlamış kişiyi görmemezlikten gelmektir. Nitekim bendeniz öyle yapacaktım. Yoksa bu yazıyı olayın akabinde Salı günü de yazabilirdim. Ama yer gök Demirel haberi ile sarsılmaya başlayınca... İş başa düştü. Tedirgin olmayınız efendim, deprem tatbikatı yapılıyor. Deprem söz konusu değil.

Ama en kısa zamanda Cumhurbaşkanlarımıza "eski" sıfatını geri vermeliyiz. Fahri Korutürk'ten bahsedeceğimiz zaman Cumhurbaşkanı olarak önüne bir rakam yerleştiriyor muyuz? Hayır. Henüz yol yakın iken tedbir almak gerekir. Şimdilik 7. ve 9. Cumuhurbaşkanlarımızı anıyoruz. Yakında onlara 10.Cumhurbaşkanı ilave olacak. Yedincisi kendisini resme vurdu da pek canı sıkılmıyor. Ama Sezer'in hobileri var mı bilmiyoruz. Eğer yoksa... İki seçenek var. Ya Türkiye'nin 9.ve 10 Cumhurbaşkanları olarak birlikte hareket edecekler ya da birbirlerinin muhalifi olarak. O zaman durum gerçekten vahim bir hal alır. Tekrarlıyorum, yol yakınken Cumhurbaşkanlarını numaralandırmaktan vazgeçelim. Görevini tamamlayan her Cumhurbaşkanını "eski" sıfatı içine yerleştirerek cumhurun başı olma durumunun dünde kaldığını kabul ettirelim. Hem kendimize hem de söz konusu kişilere.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi