T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

Daha az kriz için daha çok demokrasi

Türkiye'de yaşanan siyasal krizler bir yönüyle demokrasimizin zayıflığını ve oturmamışlığını gösterir, diğer bir yönüyle de demokrasinin zafiyete uğratılmaya çalışıldığı durumlarda sistemin hastalıklar ürettiğini...

Sistemin genişlemesi ve nefes alması demokratikleşmenin hız kazandığı dönemlerde, sistemin daralması ve kaosa sürüklenmesi demokratikleşmenin hız kestiği dönemlerde kendini göstermeye başlıyor.

Bu yüzden "Türkiye'nin en büyük ihtiyacı ve gelişimin önşartı demokratikleşmedir" diyenler sonuna kadar haklılar.

Devletin, kurumsal yapının, siyasetin, kanun ve kuralların demokratikleşmesi gerekiyor.

Bunların hepsinin temeli ise "demokrat bir zihin"den geçiyor.

Modern dönemde devlet kendisini rızkın, bilginin ve adaletin kaynağı olarak görmüş; içerdiği kutsiyetle halktan özerk, bağımsız ve sorgulanamayan bir yapıya oturmaya çalışmıştır.

Asıl mesele devletin kendisine atfettiği kutsiyetle ortaya koyduğu esaslara mı toplumun uyum sağlaması gerektiği, yoksa milli iradenin tercihleri ve talepleri çerçevesinde mi, devletin ve kurumsal yapının tanzim edilmesi gerektiğidir.

Devletin "kurumsal mekanizma" olmak yerine "kurumsal bir ideoloji" haline gelerek, bireylerin kamusal işlerini yapmak yerine, kamusal ideolojilerini belirlemeye çalışması, sağlıklı bir demokrasinin önünde önemli bir engeldir.

Artık demokrasi belli kesimlerin ve demokrasiyi ideolojik kaba sıkıştıran iktidar seçkinlerinin devamlılığını sağlayan bir araç olarak algılanmamalı; halk egemenliğinin doğal bir tezahürü olarak tecelli etmelidir.

Bunun için demokrasinin şekli kadar içeriği de kabullenilmeli ve demokrasi kavramının içi doldurulmalıdır. Bugün artık demokrasi deyince partiler, muhalefet, seçim, meclis gibi kurum ve kurallardan önce; insan hakları, tolerans, çoğulculuk, özgürlükler gibi değerler akla gelmektedir. Demokrasiyi asıl üreten kültür de bu değerleri yaşatabilen kültürdür.

Demokrasiyi üretebilen bir toplumsal/siyasal kültür ve demokrasiyi yaşatabilen bir zihin dünyası...

Türkiye'de demokrasinin zamana ve kişiye özelliği, kendine mahsusluğu ortadan kalkmadıkça, evrensel normlara ulaşılamayacaktır.

Bugün demokratik rejim mantığını zorlayan kimi çıkışların, zaten yıpranan sistemin ve kurumsal yapının derin yaralar almasına sebep olduğu, demokratik siyasal yapıyı sarstığı görülmelidir. Türkiye demokrasisi keyfilik ve ilkesizlik hastalığından kurtulabilirse meşruiyet ve güven bunalımları sona erebilecektir.

Demokrasiyi yaşaması ve yaşatması gereken kurumlar sadece yasama ve yürütme organı da olmamalıdır. Devletin tüm kurum ve organları demokratik süreci sekteye uğratmayacak bir hassasiyetle hareket etmelidir.

Bugün bürokrasiden siyasi partilere, sivil örgütlerden medyaya kadar geniş bir alanda köklü bir demokratikleşmeye ihtiyaç hissedilmektedir.

İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir. Böyle bir ortamın oluşması ise tek tek tüm bireylere, sivil toplum örgütlerine, siyasal partilere ve diğer kurumsal yapılanmalara bağlıdır.

Eğer daha az "kriz" istiyorsak, daha çok "demokrasi" istemek zorundayız.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi