T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 5 MAYIS 2006 CUMA | ||
|
Türkiye'de yaşanan siyasal krizler bir yönüyle demokrasimizin zayıflığını ve oturmamışlığını gösterir, diğer bir yönüyle de demokrasinin zafiyete uğratılmaya çalışıldığı durumlarda sistemin hastalıklar ürettiğini... Sistemin genişlemesi ve nefes alması demokratikleşmenin hız kazandığı dönemlerde, sistemin daralması ve kaosa sürüklenmesi demokratikleşmenin hız kestiği dönemlerde kendini göstermeye başlıyor. Bu yüzden "Türkiye'nin en büyük ihtiyacı ve gelişimin önşartı demokratikleşmedir" diyenler sonuna kadar haklılar. Devletin, kurumsal yapının, siyasetin, kanun ve kuralların demokratikleşmesi gerekiyor. Bunların hepsinin temeli ise "demokrat bir zihin"den geçiyor. Modern dönemde devlet kendisini rızkın, bilginin ve adaletin kaynağı olarak görmüş; içerdiği kutsiyetle halktan özerk, bağımsız ve sorgulanamayan bir yapıya oturmaya çalışmıştır. Asıl mesele devletin kendisine atfettiği kutsiyetle ortaya koyduğu esaslara mı toplumun uyum sağlaması gerektiği, yoksa milli iradenin tercihleri ve talepleri çerçevesinde mi, devletin ve kurumsal yapının tanzim edilmesi gerektiğidir. Devletin "kurumsal mekanizma" olmak yerine "kurumsal bir ideoloji" haline gelerek, bireylerin kamusal işlerini yapmak yerine, kamusal ideolojilerini belirlemeye çalışması, sağlıklı bir demokrasinin önünde önemli bir engeldir. Artık demokrasi belli kesimlerin ve demokrasiyi ideolojik kaba sıkıştıran iktidar seçkinlerinin devamlılığını sağlayan bir araç olarak algılanmamalı; halk egemenliğinin doğal bir tezahürü olarak tecelli etmelidir. Bunun için demokrasinin şekli kadar içeriği de kabullenilmeli ve demokrasi kavramının içi doldurulmalıdır. Bugün artık demokrasi deyince partiler, muhalefet, seçim, meclis gibi kurum ve kurallardan önce; insan hakları, tolerans, çoğulculuk, özgürlükler gibi değerler akla gelmektedir. Demokrasiyi asıl üreten kültür de bu değerleri yaşatabilen kültürdür. Demokrasiyi üretebilen bir toplumsal/siyasal kültür ve demokrasiyi yaşatabilen bir zihin dünyası... Türkiye'de demokrasinin zamana ve kişiye özelliği, kendine mahsusluğu ortadan kalkmadıkça, evrensel normlara ulaşılamayacaktır. Bugün demokratik rejim mantığını zorlayan kimi çıkışların, zaten yıpranan sistemin ve kurumsal yapının derin yaralar almasına sebep olduğu, demokratik siyasal yapıyı sarstığı görülmelidir. Türkiye demokrasisi keyfilik ve ilkesizlik hastalığından kurtulabilirse meşruiyet ve güven bunalımları sona erebilecektir. Demokrasiyi yaşaması ve yaşatması gereken kurumlar sadece yasama ve yürütme organı da olmamalıdır. Devletin tüm kurum ve organları demokratik süreci sekteye uğratmayacak bir hassasiyetle hareket etmelidir. Bugün bürokrasiden siyasi partilere, sivil örgütlerden medyaya kadar geniş bir alanda köklü bir demokratikleşmeye ihtiyaç hissedilmektedir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir. Böyle bir ortamın oluşması ise tek tek tüm bireylere, sivil toplum örgütlerine, siyasal partilere ve diğer kurumsal yapılanmalara bağlıdır. Eğer daha az "kriz" istiyorsak, daha çok "demokrasi" istemek zorundayız.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |