T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Başörtüsü: İstiklâlimizin ve istikbalimizin sembolü

Başörtüsüne karşı çıkanlar, bir "bez parçası"na mı karşı çıkıyorlar? Elbette ki, değil. Çünkü böyle bir şey, çok saçma olurdu. Eğer başörtüsüne karşı çıkanlar, bir "bez parçası"na karşı çıkmıyorlarsa, neye karşı çıkıyorlar öyleyse? Başörtüsünün temsil ettiği şeye karşı çıkıyorlar.

Peki, başörtüsü neyi temsil ediyor? Başörtüsü, kültürel, sosyolojik, siyasî, ahlâkî ve tabiî tarihsel bakımlardan bu toplumun kimliğini, ne'liğini; yani İslâm'ı temsil ediyor. Başörtüsüne kararlı bir şekilde sahip çıkanların da; başörtüsüne kararlı bir şekilde karşı çıkanların da temel dayanakları bu.

O yüzden, İslâm'ın siyasî, toplumsal, kültürel, dolayısıyla kamusal hayatımızı belirleyebilecek, şekillendirebilecek bir konuma gelmesine niçin karşı çıkıyorlarsa, başörtüsüne de onun için karşı çıkıyorlar.

Eğer böyle olmamış olsaydı, birileri, tam çeyrek asırdır bir "bez parçası"na bu kadar takar mıydı?

Burada, başörtüsüzlerin Müslüman olmadığını söylemiyorum; bu çok saçma olur çünkü. Ama biz, başörtülü biri gördüğümüz zaman, o kişinin Müslüman olduğuna hükmederiz; başörtüsüz biri gördüğümüz zaman ise, o kişinin Müslüman olup olmadığı konusunda sadece görmekle bir hükme varamayız.

Öyleyse, başörtülü olmak, bir kararlılık, bir belirginlik, bir muhtariyet (seçimini yapmış olmak ve özgürleşmek) hâlidir.

Hem Müslüman olduğunu söyleyip, hem de hayatını müslümanlığın emir ve iddiaları doğrultusunda sürdürmeyen; Müslümanlığın belki de karşı çıktığı, onaylamadığı -meselâ bütünüyle seküler- bir hayat sürdüren bir toplum, Müslümanlıkla ilişkileri büyük ölçüde sakatlanmaya ramak kalmış bir toplum demektir.

Tam da, Batılıların bizden istediği şey, böyle bir şey değil mi? Müslüman gibi görünmek ama Müslümanlığın iddialarını terk etmek.

Ancak asıl ürkütücü olan şey şu: Batılılar değil, bu ülkenin seküler elitleri, bu ülkede, Müslüman gibi bile görünmemiz istemiyorlar. Müslüman olmayan biri gibi görünmemizi, Müslümanlığı kamusal (siyasî, toplumsal, kültürel, entelektüel) hayattan uzaklaştırmamızı istiyorlar bizden.

Oysa bu, bizim iddialarımızı, rüyalarımızı, hayallerimizi terk etmemiz; Batılıların seküler iddialarını, rüyalarını ve hayallerini -üstelik de karikatürize ederek- benimsememiz; dolayısıyla Batılıların bir damla bile kan dökmeden bu ülkeyi içerden teslim almaları demektir.

Bu ülkede bir daha bir Fatih'in, Sinan'ın, Itrî'nin, Yunus'un, Mevlânâ'nın yetişmemesi; bu öncülere bize yabancı kişiler olarak bakmamız demektir. Kaldı ki, Fatih, Sinan, Itrî, Yunus ve Mevlânâ'nın iddiaları, rüyaları, hayalleri, bu ülkenin çocuklarının iddiaları, rüyaları ve hayalleri değil, ne yazık ki! Batılıların seküler, neo-pagan popüler kültürü, bütün ikonları ve tezahürleriyle bizim çocuklarımızın rüyalarını, hayallerini süsleyen yegane kaynak değil mi?

Dolayısıyla, başörtüsüne karşı çıkmak, İslâm'a, İslâm'ın kamusal (siyasî, toplumsal ve kültürel) hayata çeki düzen vermesine karşı çıkmak demektir.

Birileri, bu ülkede, İslâm'ın toplumsal, kültürel ve siyasî hayatımızdan uzaklaştırılması için mücadele vermiyor mu? Başörtüsü yasağının temel gerekçesi de bu değil mi?

Oysa, başörtüsü, dolayısıyla başörtüsünün kültürel, sosyolojik, ahlâkî ve hatta siyasî çağrışımları ve boyutlarıyla sembolize ettiği İslâm, bu ülkenin istiklâlinin ve istikbalinin sembolü, hatta sigortasıdır. Adam, İslâm'ı bu toplumun hayatından silip süpürmek istediğini açıkça söylemiyor; söyleyemiyor; başörtüsünü bahane ediyor; başörtüsünü yasaklayarak "söylüyor" bunu. Çünkü başörtüsünü yasaklamak, İslâm'ın önünü kesmek demektir.

Öyleyse, başörtüsünü yasaklamamız, İslâm'ın önünü kesmemiz; Batılıların yapmaya bile cesaret edemeyecekleri bir cinayete imza atmamız; bu ülkeyi Batılılara "bedava" teslim etmemiz; bu ülkenin işini, iddialarını, rüyalarını, tarihî rolünü, misyonunu, yürüyüşünü, istiklalini ve istikbalini kendi ellerimizle bitirmemiz demektir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi