T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 MAYIS 2006 CUMA | ||
|
Her ne yapıyor iseniz durun!!! Söyleyeceğiniz söz ne ise durun! Her iki taraf için söylüyorum, sözünüzü kurşun misali biriktirip, sütununuzu siper niyetine kullanıp savaş açmadan önce, durun! Müminler öfkeye teslim olmamak için Resulullah Efendimiz'in hadisini hatırlasın: "Sizden biri öfkelendiğinde ayakta ise otursun, oturuyorsa yatsın, yatıyorsa kalkıp abdest alsın." Başörtüsü karşıtları durun! Vakit gazetesinin manşetini "hedef gösterdi" diyerek tekrar tekrar manşete taşıyarak; Vakit gazetesini hedef gösterip göstermediğinizi düşünerek, durun! Bu olayı, bu kara, bu kanlı olayı, bu provokasyon kokusu aylar öncesinden duyulmuş olayı, kendinize malzeme etmeden önce, durun ve düşünün. Kendi nefsimde bizzat uygulamadığım hiçbir şeyi bu sütundan tavsiye etmedim. Onun için aşk ile şevk ile söylüyorum. Durun! Ben durdum. 17 Mayıs Çarşamba günü TEDEV'e Şov ve Mahrem: Görme-Görünme-Gözetleme üstüne bir konuşma yapmak üzere gittim. Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in vefat ettiğini bilmiyordum konuşmaya başladığım saatlerde. Ama oraya gelen iki kişi biliyordu. Provokatif şeyler söyleyeceğimi düşünüyorlardı ihtimal. Teyiplerini çalıştırdılar. Ama kimseye göstermeden. Göstermeden kelimesini kulanmamın sebebi şu: Genellikle ses kayıt cihazları konuşmanın yapıldığı masanın üzerine konulur. Hayır konulmadı. Zaten giyimleri-kuşamları da "muhabir rahatlığı"nda değildi. On-onbeş dakika sonra, salonu geldikleri gibi sessiz terkettiler. Bu sahneye bir anlam veremedim. Ama konuşmayı beğenmedikleri, umdukları gibi olmadığı belliydi. Çünkü gücümün yettiğinde olayların-durumların-kavramların felsefi arka planını anlatmaya çalışırım. Heyecana ve duygulara hitap etmekten ziyade akl eden kalbe hitap etmeye çalışırım. Yine öyle yaptım. Zaman zaman salondakilerin bu felsefi söyleme intikal etmekte zorlandıklarına söylemelerine rağmen. Akşam eve gelip de Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in vefat ettiğini öğrenince salondaki iki kişinin "beklentisi" netleşti. Onların beklediği gibi davranmadığıma göre "orada" kalmalarının bir anlamı yoktu. Bunları niçin anlatıyorum. ABD'nin İran emelleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ...Şimdi "gerilim" hava kadar, su kadar aziz. İnşa edilen bir korku ile karşı karşıyayız. Dinini, vatanını, demokrasiyi, insanlığı seven herkes inşa edilen korkuyu teşhis etmek zorunda. İnşa edilmiş, inşa edilip de üstümüze üstümüze abandırılmış korku ile nasıl baş edeceğiz? Korkuyu örgütleyenler ile hür zihinlerin savaşı bu. Hür zihinlerin savaşı kazanması için iki şeyin bilinmesi gerekiyor. Kazanmak için provokasyonu örgütleyenlerin ne yapacağını bilmeniz yeterli değildir. Rakibinizin sizin yapacağınızı sandığınız şeyi yapmadığınızda, rakibinizin ortaya süreceği yeni planı önceden tahmin ederek oyunu bozmaktır. Plan: Danıştay üyesi "türban" bahanesiyle öldürülür. Plandan umulan netice: Başörtüsü üzerinden "ölümüne" tartışmaların devam etmesinin sağlanması; başörtüsünün "tekinsiz bir kimlik" içine hapsedilerek dindarların psikolojik olarak çökertilmesi. (Dindarların psikolojik olarak çökertilmesinin Ortadoğu politikaları açısından özellikle önemli olduğunu belirtmeye gerek var mı?) Plan başarıya ulaştığında, başörtüsüne özgürlük vaad eden iktidar ile başörtüsünü kamusal alanda sınırlanmasını savunan devlet kurumları karşı karşıya gelir. Sonuç: Danıştay Başkanı ve Başbakan tam da provokasyonu planlayanların bekledikleri şekilde davranarak hata etmişlerdir. Deniz Baykal sıçrayan kanı "siyasete" bulaştırmakta acele etmiş, soğukkanlı olarak yapacağı tahliller ve tavsiyeler kendisine olan güveni arttıracakken hata üzerinden kariyer yapmakta devam etmiştir. Şimdi biz kalemini kurşun niyetine değil, barışın ve huzurun maya tutması üzerine işletenler olarak, başörtüsünü "tekinsiz bir kimlik" içine hapsetmeye çalışan provokosyanlara karşı dirayet üzere tavır almalıyız. Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in öldürülmesine hakikaten çok üzüldüm. Ailesine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Amina Vedut başını açıp alkışlandığında bir provokasyona uğramadan ülkesine dönmesi için yaptığım duaları Allah biliyor. Şimdi bize düşen çokça dua etmek ve gerilime sebebiyet verecek her şeyden uzak durmaktır. Provokatörleri yenebileceğimiz tek alan, çatışma üzere tezgahlanmış bu olaydan muhabbetin maya tutmasını başarmak üzerinden olacaktır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |