T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Hükümet Danıştay saldırısının içyüzünü aydınlatmak zorunda

Danıştay'a yapılan hain saldırı, ister bireysel bir eylem, isterse örgütlü bir provakasyonun bir parçası olsun, Türkiye'de bir süredir cereyan eden, istikrar ve huzuru bozmaya yönelik vahim olayların son halkası olarak değerlendiriliyor.

Bu çok yerinde bir teşhis.

Son zamanlarda, adeta böyle bir saldırının beklendiği zehirli bir atmosferi soluyoruz..

Bu konularda alenen yazılar yazılıyor, yorumlar yapılıyordu. Türkiye'nin mutlaka erken seçime götürülmesi ve cumhurbaşkanının da yeni Meclis tarafından seçilmesinin rejim açısından elzem olduğu çeşitli vasıtalarla kamuoyuna empoze edilmeye çalışılıyor.

Söylenenleri, yazılanları herkes biliyor:

"Türkiye'nin uyanık güçleri ne pahasına olursa olsun bu hedefe ulaşmakta kararlı. Sağda solda, bu amaçla her yöntemin deneneceği ve her yolun meşru olduğu dahi söyleniyor.

İlk hedef hükümeti erken seçime mecbur etmek. Daha sonraki hedef ise, hükümetin yeniden iktidar olmasını engelleyerek 'millici' partilerden oluşan yeni bir hükümet oluşturmak."

Türkiye, Cumhuriyet korucularının rejime yönelik tasallutları nedeniyle bir türlü meselelerini gündeme dahi getiremiyor. Sakin bir ortamda tartışıp çözüm yolları geliştiremiyor.

Militarizmle beslenen bürokratik odakların iktidar erkinin kırılması bir yana, en azından milli irade, ülke yönetiminde söz sahibi olan güçlerin arasında kendine yer dahi bulamıyor.

Türkiye, istikrarı sağlayacak bir çoğunlukla işbaşına gelen bir hükümete, girilen AB sürecine, bu süreç çerçevesinde gerçekleşen onca reforma ve görece de olsa halledilen bazı meselelere rağmen sürekli huzursuz, diken üstünde bir ülke görüntüsünden kurtulamıyor.

Bu nedenle krizler birbirini kovalıyor, ülke yapay gündemlerin peşinde sürüklenip gidiyor. AKP rejimle uzlaşma gayreti nedeniyle krizlerin üzerine gidemiyor, sorunlarla uğraşamıyor.

Böyle bir ortamda, herkesin hergün yeni bir kriz beklediği bir ülkede, tabii o krizler de birbiri peşi sıra sökün etmekte gecikmiyor.

Danıştay'a yapılan hain saldırı işte böyle bir atmosferde, neredeyse beklenen bir olay olarak görülebiliyor.

Saldırı, bireysel bir nefret duygusundan kaynaklanıyor ya da bir başka bir hastalıklı sebeple gerçekleşmiş olsa dahi, bu aşamada farketmeyecek. Bu sefer de Danıştay'ı eleştiren Başbakan ya da eleştiri dozunu kaçırıp üyeleri hedef gibi teşhir eden bir gazetenin kışkırtıcılığından söz edilecek. Nitekim ediliyor da...

Mesela, siyasi geleceğini bu tür karambollere bağlamış bir lider olan Deniz Baykal, bu olayı oy amacıyla rahatça kullanabiliyor. Saldırının örgütlü bir tertip olduğunu söyleyip daha başka kanlı olayaların da beklenmesi gerektiğini ileri sürebiliyor.

Sanki önceden herşeyi biliyormuş gibi bir hali var.

Öte yandan, medyada ve hükümet kanadında her kafadan bir ses çıkıyor. Olayın aslını anlamaya çalışmak yerine, doğruluğu şüphe götüren bir yığın spekülasyon ortada dolaşıyor.

Saldırgan 'İslami' bir örgüt mensubu mu, yoksa Ülkücü mü? Ya da 'millici' güçlerden mi? Yoksa kendisinin de ifade ettiği ve Abdi İpekçi'nin katili olarak mahkum olmuş Mehmet Ali Ağça'nın yakalandıktan sonra söylediği gibi, "Bağımsız bir terörist' mi?

Medyada 'iyi gazeteci' diye adı çıkmış bazı 'parlak çocuk'lar olayı duyar duymaz peşin teşhislerini koymuşlar bile. Meğer saldırgan İran'da eğitilmiş ama Türkiye'de bundan kimsenin haberi yokmuş.

"Bir dakika, frene basalım, sakin olalım. Bakalım ne olacak?" diyenlerin sesleri yine fazla çıkmamış.

Geçmişte benzer olaylarda mahcup olanlar dahi bakıyorum yine tam gaz gidiyorlar.

Şu sırada onların aklına, "bu saldırının arkasında ya devlet içindeki çeteler varsa?" sorusu gelmiyor. Biliyorlar ki, Şemdinli meselesinde silahlı bürokrasinin sesi o kadar üst perdeden çıktı ki, hem yargı hem de hükümetin bu meselenin üzerine gidecek ne hali kaldı, ne de niyeti.

Aslında meselenin ortaya çıkarılması konusunda hükümetin pek niyetinin olmadığını da gördük.

Şemdinli olayında perde arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılmasını sağlayamayan hükümeti şimdi daha zor günler bekliyor.

Orada belki hükümet doğrudan hedef değildi. Ama şimdi doğrudan hedefte. Ve bu şartlarda hükümet bu olayın ardındaki gerçeği ne pahasına olursa olsun ortaya çıkartmak durumunda.

Çünkü burada kendi varlığı ve geleceği söz konusu.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi