T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Diane Schuur dururken bir provokatör katili yazmak...

Zaman zaman hayatın sadece siyah-beyazdan ibaret olmadığını, değişik renkleri, tonları ve pırıltıları olduğuna işaret eden yazılar yazmaya çalışıyorum. Aynı zamanda da bir 'dünya insanı' olarak, hayatın rengarenk coşkusuna katılmaya çalışıyorum. İşte 16 Mayıs Salı günü, yağmurlu bir Ankara akşamında jazz'ın divası Diane Schuur'u dinlemek üzere Swissotel'deydim. LEO organizasyonun gerçekleştirdiği Diane Schuur gecesi, kelimenin tam anlamıyla şiir gibi bir geceydi.

O ne muhteşem ve güçlü bir sestir ki, tınılar yükseldikçe camlar titriyor, kalbimizden coşkulu ırmaklar gibi akıyor. Schuur'u dinlerken hiç yorulmuyorsunuz, sesin müziğin ritmiyle dansına kapılıp uzaklara akıyorsunuz... Sanatçının, 'Schuur Fire' adlı son çalışmasıyla Amerika'nın güneyine doğru muhteşem bir yolculuğa çıkıyorsunuz...

Gerçek bir sanatçı olarak güçlü sesine kattığı duyguyla dinleyicileri adeta büyüleyen Dianne Schuur'a yine çok ünlü sanatçılar eşlik etti; basta aynı zamanda müzik direktörü olan Scott Steed, davulda Reginald Duane Jackson ve gitarda Rodney Thomas Fleeman.

İşte Salı gecesi Diane Schuur'u dinledikten sonra, hayata daha eğlenceli bir pencereden bakan bir yazı yazmayı düşünürken, 17 Mayıs sabahı bambaşka bir Türkiye'ye uyandık. Doğrusu, kahretmemek mümkün değil.

Neden biz de normal 'dünya vatandaşları' gibi hayatın tadını çıkarıp, geleceğe ilişkin güzel hayaller kuramıyoruz? Akıl, zeka ve irade olarak, diğer dünyalılardan farklı bir özelliğimiz mi var bizim... Herkes gibi, biz de oturup güzel şeyler yaşamayı, güzel müzikler dinlemeyi, yaşam kalitemizi yükseltmeyi, güzel rüyalar görmeyi istemez miyiz?

Hayat sadece, 'rejim', 'ideoloji' ve altedilmesi gereken iktidarlara karşı düzenlenen 'derin senaryolar'dan mı ibarettir... Yıllardır, kendi kendimize kurduğumuz tuzaklardan bıkmadık mı Allahaşkına...

Ben 50 yaşındayım ve kendimi bildim bileli bu ülkede 'derin' senaryolar hazırlanır, siyasi cinayetler işlenir, psikopat katiller insanları katleder ve her seferinde Türkiye kaybeder. Acaba diyorum, bizim genlerimizde mi bir 'arıza' var, yoksa çok mu 'belalı' bir coğrafyada yaşıyoruz?

Doğrusu çok merak ediyorum, biz toplum olarak siyasetçilerimizi, aydınlarımızı, bilim adamlarımızı, yöneticilerimizi tahrip etmeden, darbeler yapmadan, 'ideolojik hınçlar' adına birbirimizi yok etmeden huzur bulamıyor muyuz?

Hep provokatörlerle, 'Aczmendiler'le, 'Kalkancılar'la mı mutlu oluyoruz biz... Bir gün olsun, dünyaca ünlü müzisyenlerimizle, ressamlarımızla, şairlerimizle, romancılarımızla, bilim adamlarımızla övünemeyecek miyiz? İlla bu dünyada 'korkularımız'la mı meşhur olmak zorundayız...

Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza mücadele ettiğimiz bu topraklarda, insanımızı 'Türk-Kürt', 'Laik-antilaik' çatışmalarının içine sürükleyerek, geçmişte yaşadığımız acıları yeniden mi yaşayacağız? Yazık değil mi bu millete, provokatörler Türkiye'ye 'tuzak' kurarak kazanıyorlar, peki bizim kazancımız ne?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi