T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 27 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Necip Fazıl ve medeniyet tasavvuru

Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su bir medeniyet tasavvurudur. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ise bir toplumsal mühendislik projesidir. Yani birisi varoluşa, diğeri yokederek başkalaştırmaya endekslidir.

  YAHYA DÜZENLİ
Hak-İş Konfederasyonu/Danışman
Dünyamızın bünyesel bir patlamanın işaretlerini verdiği günümüzde, ABD kaynaklı uluslararası senaryoların tarihin ana oluşum kulvarlarından birinde, Ortadoğu'da, sahneye konuluyor olması, giderek de Türkiye'nin kayıtsız kalamayacağı mecralara çekiliyor olması, ister istemez bu coğrafya ve üzerinde yaşayan insanların haykırış ve uyarılarını duymamızı elzem kılıyor. İşte bu tarihi haykırış ve uyarıların sahiplerinden biridir, Necip Fazıl. Medeniyetimizi yeniden harekete geçirecek 'ben idraki'ni sürekli taşıyan, öncülerin öncüsü.

BÜYÜK DOĞU: BİR MEDENİYET PROJESİ

Necip Fazıl'ın Büyük Doğusu'yla ABD'nin Büyük Ortadoğu'sunu benzeştirenlere rastlıyoruz. Necip Fazıl'ın 100. doğum yılında kimi aydınların böyle bir yanlışa düşmeleri affedilebilir bir dil sürçmesinin ötesinde affedilemez bir muhteva kaymasıdır.

Necip Fazıl'ın İdeolocya Örgüsü bütünüyle bir Medeniyet Projesi'dir. Öyle ki; daha cumhuriyetin kuruluşundan (1923) 16 yıl sonra yazdığı yazılarda "medeniyet tasavvuru"nu öne çıkararak kendi aidiyet dünyası içerisinde şunları söylüyor: ".. Benim kafamda Asyacılık, eski Yunandan beri seyrini, istihalelerini bildiğimiz Avrupa medeniyeti dışında ve ona rakip ayrı bir medeniyet tasavvurudur. Bütün peygamberlere ve ruhi fenomenlere yataklık eden büyük Asya, şenliği tükenmiş mazisiyle olduğu kadar, onu zenginliklere boğacak şahsiyetli ibdaların (oluşların) davet edeceği istikbaliyle de ayrı ve tam bir varlıktır. Tarihleri, doğuşları ve ruh mayaları bakımından Avrupa camiasının dışında olup da kendilerine yeni, köklü ve şahsiyetli bir tekevvün arayan milletlerce bugün, Avrupalı olmamak şerefini haykıran bir gün." (Çerçeve 1, s. 260).

Sadece bu satırlar Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su ile ABD'nin düşündüğü Büyük Ortadoğunun nasıl bir muhal benzetme içerisinde olduğunu anlatmaya yeterlidir.

Amerika'nın başlattığı, İngiltere ve İsrail'in de takviye ettiği şekilde gündeme önce Büyük Ortadoğu Projesi, şimdilerde ise Geniş Ortadoğu Projesi olarak gelen Fas'tan Moğolistan'a kadar uzanan Müslüman dünyaya yönelik mühendislik projesinin çağrıştırdığı Büyük Ortadoğu Projesi'nin isim benzerliğinden başka Büyük Doğu'yla hiçbir benzerliği yoktur. Büyük Doğu, üstadın kendi ifadesiyle:

"Sadece yavan bir isim delaleti yüzünden davaların en çıkmazı, en kabasiyle aramızda benzerlik arayacak vehimleri şimdiden kovalım: BÜYÜK DOĞU'nun kucakladığı ve bütünleştirdiği Şark, vatan sınırları dışında herhangi bir ırk ve coğrafya planına bağlı değildir. Biz BÜYÜK DOĞU'yu, öz vatanımızdan başlayarak güneşin doğduğu istikameti kurcalayan bir madde ve kemiyet zemininde aramıyoruz. Biz BÜYÜK DOĞU'yu, vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlariyle çevrili bir ruh ve keyfiyet planında arıyoruz. O, kendini mekan çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmeye talip... " (İdeolocya Örgüsü, s. 8-10).

'Orkestra, senfonya ve biz' başlığı altında da:

"Bu senfonya, BÜYÜK DOĞU'nun dünya görüşünden; ve bu dünya görüşü, sadece saf ve gerçek İslam ruhunun, dünü, bugünü ve yarını, hakları, hakikatleri ve tecrübeleriyle bütün Doğu ve Batı dünyasını kucaklamış olan davasından ibarettir" (İdeolocya Örgüsü, s. 11).

Büyük Doğu'nun nasıl bir medeniyet tasavvuru veya bunun dışa dökülmüş ifadesiyle medeniyet projesi olduğu şimdi sanırım daha net olarak anlaşılıyordur.

ABD'nin şimdiki Dışişleri Bakanı Rice'ın Washington Post'ta Ağustos 2003'te yazdığı makalede bazı önemli ayrıntılarını açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesi'nde, Rice, 'Ortadoğu'yu Değiştirmek' başlıklı bir yazısında, "Irak'ın özgürleştirilmesi, bölgeye ikinci dünya savaşı sonrası Avrupa'da yaşananlarla kıyaslanabilecek bir değişim yaşatacak" diye yazıyordu.

İki cümle ile tamamlarsak: Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su bir medeniyet tasavvurudur. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ise bir toplumsal mühendislik projesidir. Yani birisi varoluşa, diğeri yokederek başkalaştırmaya endekslidir.

NECİP FAZIL'IN TARİHİ UYARISI

Necip Fazıl, 1939 Mart'ından itibaren yazdığı yazılarda İkinci Dünya Savaşı'nın yaklaştığına ilişkin; "Beşeri bir kıyametin mukadder göründüğü" görüşünü, hadiselerden yola çıkarak ortaya koyduktan sonra İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte zamanın gazeteleri onun hakkında şu tesbiti yaparlar: "BU ADAM NE DERSE ÇIKIYOR."

Necip Fazıl'ın 21. yüzyılda "İslamın eşya ve hadiselere nakşedilme işinin dünya görüşü-manifestosu" biçiminde bütünleştirerek ortaya koyduğu İdeolocya Örgüsü'nde kimsenin farkına varmadığı öyle bir bölüm vardır ki; ancak feraset, basiretle izah edilebildir.

Necip Fazıl'ın günümüzden 40 yıl önce yazdıkları bugün adeta bir film gibi aynen, bütün aktörleriyle birebir sahneleniyor.

Evvela "SAHTE ŞANS DEVİRLERİ" başlıklı, 40 yıl önce bugüne ilişkin bu müthiş uyarıyı okuyalım:

"Harbe giren hiçbir milletin iktisadî, içtimaî, siyasî vaziyeti o zaman bizimki kadar bedbaht olmamış,... en muztarip memleket, o gün, yalnız Türkiye olmuştur.

İkinci Dünya Harbi, bizim Cumhuriyet sonrası idare ve politika ölçümüzün içyüzünü birdenbire deşen, bir zarı patlatan, yumurtanın kabuğunu kırıp içindeki kokmuş maddeyi ortaya çıkaran bir amil olmuş; ani fiyasko ise, özrünü hemen dünya vaziyetine bağlamak açıkgözlülüğünü göstermeye kalkmıştır. (....) 1950'den sonra başlayan üçüncü devir ise, teslim aldığı şartlara göre, bu kazip talihlerden uzaklaşmaya doğru giden çetin bir çığır açıldığını görememiş, gösterememiş; hatta o da aynı sun'i yardım ve talih yollarını aramış, geliştirmiştir. Vatanı, dış yüzden süslemeye bakmış ve iç yüzleri kendisine dert edinmemiştir.

27 Mayıs ihtilâlini yapanlarsa, sahte talih ve hazin ucuzculuk bakımından dünyanın en şanslı adamları olmuş ve devirdikleri, esasen bozuk muvazenenin bir daha iade edilemez olması yüzünden, başımıza bugünkü idarî, ahlâkî, iktisadî, ruhî buhran çökmüş ve bütün bu sahte talih oluşlarının hesabını verme ve yükünü çekme devresi açılmıştı."

"Asıl talihsizlik, yani hâdiseler tarafından himaye imtiyazından mahrum kalma vaziyeti, daha doğrusu tam istihkakına rücu ânı, yarın, bir dünya muvazenesi kurulduğu zaman belli olacak ve o vakit günlük ölçüler içinde bile bu milleti ayakta tutabilme zorluğu birdenbire belli olacaktır. Bakalım, o zaman da başımızda kim ve ne, hangi idare bulunacaktır.

Amerika'nın, bizden, bütün yardımını hiç olmazsa bazı ıvazlar mukabili olarak isteyeceği veya büsbütün keseceği, Batı piyasasının piyasamızdan hiçbir şey çekemiyeceği, bütün kaynaklara mâlik Garp demokrasyalarının bize 180 derece arka çevireceği, Çin ve Hint pazarlarına giden hava ve kara yollarının bellibaşlı zabıtalar altına alınmak isteneceği, Türk Milletinden ise boşlukta mekân işgal etme hassası adına hangi şahsiyet ve ehliyete mâlik bulunduğu sorulacağı gün, başımızda bulunacak olan devlet mümessilleri, eğer hâlâ dünkü ölçünün bir devam ve istihalesini ifade edeceklerse, halimiz duman olacaktır.

Zira, gelmesi mukadder görünen böyle bir gün, sun'i tedbir ve sahte talih devirlerinin paydosunu da beraber getirecektir. (İdeolocya Örgüsü, s.393-395 ).

Evet... Bu tesbitler feraset, basiret dediğimiz, olanlardan yola çıkarak, derinliğine bir tarihi muhasebe ile ileri derecede olabilecekleri sezme gibi müthiş bir melekenin dışa vurumlarıdır. Üstad adeta Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndan ABD'deki 11 Eylül saldırıları'na, oradan günümüze kadar yaşanan ve Büyük Ortadoğu olarak projelenen süreci görmüş ve bizzat teşhis etmiş ve günümüz yöneticilerini uyarmıştır.

Necip Fazıl'ın, "o gün başımızda bulunan idare asla sun'i tedbirlerle geçiştirilemeyecek bir zaman diliminde olan idare olacaktır", dediği bugünün yöneticileri müthiş bir talih ve talihsizlikle karşı karşıyadır. Ya bu milletin varoluşuna, veya yokoluşuna karar verilecek bir kavşakta, Türk milletinin varoluşunda nasıl pay sahibi olacaklardır?

Üstadın "ben idraki"nin bir ifadesi olarak "benim olmadığım yerde kimse yoktur" cümlesiyle özetlediği sorumluluk bilincine ve Anadolu insanının varoluşuna ilişkin 'İslamı Yenilemek' başlığı altında şu cümleleriyle bitirelim yazımızı:

"İslam, 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye'de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye'de düzelirse her yerde sağlığa kavuşabileceğine ait ilahi bir ihtar... İslam'ı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felaketleri Türkiye'sinde son ve som, hepçi ve bütüncü tepki halinde zuhur etmekle mükellef..." (İdeolocya Örgüsü'ne ek.)

Necip Fazıl, düşüncede yapılması gerekli olan bir tarihi dönüşümü hazırladı.. Kim bakar, kim okur, kim anlar ve kim gerçekleştirir? İdrak yolları iltihaplı olmayanlar!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi