T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 NİSAN 2006 CUMA | ||
|
"İrticai tehdit kaygı verici boyutlara ulaşmıştır..." Bu söz bu ülkede sık tekrar edilir. Tekrar edenler ya da tekrar edilmesini sağlayanlar devletin anayasal kurumları olunca iş farklı bir boyut kazanır. Üstelik bunlar cumhurbaşkanlığı gibi hukuki açıdan sorumsuz, asker gibi filli açıdan sorumluluk dışı kurumlar olunca gerginlikler de derinleşir. Ama asıl soru şudur: Gerginliğin tetiklenmesi gerçekten irtica tehlikesinden mi kaynaklanmaktadır yoksa bu kurumların kendi başlarına ve kendi duruşlarına göre yaptıkları içe kapalı değerlendirmelerden mi? Yanıt ikinci şıksa, ki sıkça öyledir, devlet içi ilişki ve dengelerin, asayiş gözlüğüyle yapılan değerlendirmelerin Türk siyasi ve toplumsal hayatını ne denli derinden belirledikleri ortaya çıkar. Cumhurbaşkanlığı, ordu gibi siyasete müdahil kurumların taşıdıkları yetkiler karşısında bunlardan dolayı sorumluluk taşımamaları siyasal sistemi kavruk hale çevirir... "İrticai tehdit kaygı verici boyutlara ulaşmıştır..." Cumhurbaşkanı Sezer'in Harp Akademileri'nde Genelkurmay Başkanı ve diğer askerlere yaptığı konuşmanın bir bölümü yine bu cümleyle başlıyordu. Şöyle devam ediyordu Sezer: "İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızmaya çalışmakta, Cumhuriyet'in temel niteliklerine yönelik, başta milliyetçilik ve laiklik gibi toplumun büyük kesimince özümsenmiş değerlerin yıpratılmasına yönelik etkinlikleri sistemli biçimde uygulamaktadır. Ayrıca, devletin ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuksal temel düzenini din kurallarına dayandırmak amacıyla dinin, din duygularının ve kimi objelerin dinsel kural ve yorumlar geliştirilerek sömürülmesi, toplumumuzu kamplara bölmeye yönelik bir girişim olarak duyarlılık yaratmaktadır..." Bu sözlerle kimi ve neyi kastediyor Sezer? Hizbullah örgütünü mü örneğin ya da başka bir grubu mu? Hiç sanmıyoruz... Kastettiği hükümet midir, o zaman... Büyük bir ihtimalle... Hukuk devletinde, demokratik bir yapıda nasıl olabilir bu? Nasıl siyasi iktidar temsil ettiği ve yönettiği düzenin düşmanı ilan edilir? Siyasi iktidar üzerinden ona oy vermiş ve meşruiyet kazandırmış toplumsal kesimler nasıl tehlike merkezi olarak tanımlanır? Burası Türkiye, haydi oldu diyelim Peki, ortada gözle görünür bir irtica tehdidi var mıdır? Kimi kesim ve grupların korku, endişe ve önyargıları dışında böyle bir tehlikenin en az, en düşük olduğu bir dönemde yaşıyoruz... Ve bu noktaya Sezer'in dolaylı olarak işaret ettiği bu hükümet, AK Parti sayesinde gelinmiştir. Ülkede İslami hareketi yumuşatan, sistemin içine katan, hatta sekülerleşme eğilimine girmesine zemin hazırlayan her şeyden önce AK Parti olmuştur. Dahası AK Parti dışındaki sivil alanda da, çeşitli dini gruplarda ya da dindarın doğrudan kendisinde de benzer mekanizma ivme kazanmıştır. Velhasıl bugün Türkiye'de değerler ve zihniyet açısından bir değişim yaşanıyorsa, bunun en belirgin ele geldiği yer doğrudan doğruya İslami kesimdir. İslami kesimde yaşanan değişme hem kendi içinden doğan hem Türkiye'nin farklı ve doğru bir yöne evrilmesine zemin hazırlayan ve diğer kesimleri arkasından sürükleyen bir değişmedir. Nitekim bugün laik kesimdeki demokratikleşme eğilimi, İslami kesimdeki sekülerleşme eğiliminin açık ara gerisinde kalmıştır. Arka arkaya yapılan araştırmalar bu gerçeğe işaret ediyor, toplumu merkeze alan dikkatli gözlemler de bunu fark ediyor... Anlaşılan devletin asayiş bilgisi içine hapsolmuş, toplumdan kopuk, niyet okuma merkezli, meşruiyeti yaralı bir gözlükle resim farklı görünüyor... Bu anlayış ya da yapılanma toplumsal bilgiyi kendisi için yasaklamakla kalmıyor. Aynı zamanda tehlikeli ilan ediyor. Emniyet "bilgileri"nin ve ideolojik içi boş okumaların eline gönüllü olarak teslim ediyor. Yetki-sorumluluk mekanizmasının bozukluğu, yetkili sorumsuz makamların varlığı ve gücü tüm sistemi hasta kılıyor. Bu durum, elbet başlı başına bir hastalıktır... Sezer'in konuşmasının en iyi niyetli ve edepli yorumu bu olabilir... Sezer'in bu konuşması aslında cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde AK Parti'ye devlet adına meydan okuma olarak değerlendirilebilir. Bu da yukarıdaki hastalığın diğer bir tezahürüdür... Devlet başkanını seçme değil, tayin etme eğiliminin dışı vurmasıdır... Ve kriz devlet içi siyaset bu noktada başlamış, krizin yükseltilme sinyalleri verilmiş görünmektedir... Sezer'in emekliliği öncesi seçtiği son yol demokrasi adına gerçekten hüzün vericidir... Neden ve nasıl? Yarına...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |