T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Sezer'in sözlerini nasıl okumalı?

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma 'sert' mi? Konuşmasında 'irtica' ve 'türban' gibi konuları ele alması yüzünden bu kanaate varanlar olduğu anlaşılıyor. Acaba?

'İrtica', Türkiye'nin Cumhuriyet öncesinden devraldığı önemli konularından biri. Cumhurbaşkanı Sezer konuyu ciddi bir tehdit olarak görüyor: "İrticaî tehdit kaygı verici noktalara ulaşmıştır. İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızmaya çalışmakta, Cumhuriyet'in temel niteliklerine yönelik, başta milliyetçilik ve lâiklik gibi toplumun büyük kesimince özümsenmiş değerlerin yıpratılmasına yönelik etkinlikleri sistemli biçimde uygulamaktadır." Devletin istihbarat bilgilerine sahip Cumhurbaşkanı, keşke bu sözleriyle ne tür 'etkinlikleri' kast ettiğini de açıklasaydı.

En önemli uyarısı Cumhurbaşkanı Sezer'in 'türban' konusunda. Şu ifadelerini, kendisinden sonra ne tür birinin Çankaya Köşkü'ne çıkabileceğine dair bir uyarı olarak değerlendirenler de çıktı: "Türbanı bir siyasal görüşün simgesi ve lâiklik ilkesinin ihlâli olarak kabul eden, kamusal alanda türban yasağını uygun gören ulusal ve ulusal-üstü yüksek mahkeme kararları, yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamları, özel ve tüzelkişileri bağlamaktadır."

Bu ifadelerde sorunlu yönler bulunduğu çok açık. 'Yargıç' kökenli olduğu için, Sayın Sezer, konuyu hukukçu olmayanlardan daha iyi değerlendirebilecek durumda. Bugünün en önemli düsturlarından biri 'hukukun üstünlüğü' ilkesidir; ancak, bu ilkenin 'yargının üstünlüğü' biçiminde anlaşılmasının ne denli yanlış sonuçlar doğuracağını da en iyi bileceklerden biridir Sayın Sezer. Oysa, 'türban' ile ilgili ifadeleri, 'hukukun üstünlüğü' kavramını 'yargının üstünlüğü' biçiminde yorumladığının izlerini taşıyor.

TBMM'nin en görünür yerinde "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" cümlesi yazılı. Egemenlik hakkını millet adına TBMM kullanıyor. Dolayısıyla, her konuda son sözün sahibi millet (ve onun adına TBMM) olmak zorunda. TBMM tarafından çıkarılmış olan kanunlara bakarak karar verir yargı; kanun değiştiğinde yargının kararı da değişir. Son yıllarda 'AB ile uyum' kapsamı içerisinde kanunlarda yapılan düzenlemelerin verilen yargı kararlarını etkilediğini hepimiz görüyoruz.

'Türban' da denilen başörtüsü bir kanun maddesiyle yasaklanmış değil ülkemizde; yasak Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak uygulanıyor. Oysa Anayasa Mahkemesi, anayasada açıkça yazıldığı üzere, (m. 153) "Kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." Bugün kanunen yasak olmadığı halde Anayasa Mahkemesi öyle uygun gördüğü için uygulanan tek yasak da 'türbana' ilişkin olandır. Bu, demokrasi açısından, 'garip' bir durum.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yasaktan yana tavır alması bu garipliği ortadan kaldırmıyor. AİHM'nin türban kararında üç önemli nokta var. İlki, kararını bizim Anayasa Mahkemesi kararlarına dayandırıyor AİHM. İkincisi, bunu yaparken "Türkiye'ye özgü şartlar" diye bir özel duruma işaret ediyor. Üçüncüsü de, yasağın kaldırılmasını Türkiye'ye bırakıyor.

AİHM'nin "Türkiye'ye özgü şartlar" dediği gerçek tersinden okunduğunda daha büyük bir anlam taşıyor. Türkiye'de bugün iktidarda bulunan kadro içerisinde, eşi, aile fertlerinden veya yakınlarından birileri 'türban yasağı' yüzünden mağdur olmuş insanlar var. Dört yıldır ülkeyi yöneten kadro bu süre boyunca 'intikamcı' hislerle hareket etmedi; tersine, anlamsız yasağın sürdürülmesine sözlü itirazla yetinip toplumsal mutabakat zemini arama gayreti içerisinde oldu. "Türkiye'ye özgü şart" aranacaksa, üzerinde durulması gereken, mağdurlar ve yakınlarının sergilediği toplumsal mutabakattan yana bu uyumlu tavırdır.

Cumhurbaşkanı Sezer'e göre anayasanın lâiklik ilkesi başörtüsü yasağını da içeriyor; pek çok yerli-yabancı hukukçuya göre ise bunun tam tersi doğru. Ahmet Necdet Sezer'in konuşması Türkiye'de çok tartışılan bir konuda varolan görüşlerden birine Cumhurbaşkanı düzeyinde destek verilmesinden ibarettir. Önemli olan ise toplumsal mutabakattır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi