T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 NİSAN 2006 CUMA | ||
|
Türkiye'deki özellikle son haftalarda ortaya çıkan gelişmeler hiç iç açıcı değil. Ülke, sanki belli bir odaktan yönlendiriliyormuş gibi, adım adım bir iç çatışmaya sürükleniyor. Akıl, mantık, sağduyu, barış, demokrasi, iyi niyet, hoşgörü vesaire kavramları sanki birden tedavülden kalkmış gibi. Ağzını açan savaştan, şiddetten, uzlaşmazlıktan ve ölümden bahsediyor. Sağlıklı bir ortam yok anlayacağınız. Evet, son günlerde Türkiye'de çatışmalar hızlandı. Patlamalar, ölümler cenazeler özellikle de medyatik törenler haline getirilip halkın gözüne sokulmaya çalışılıyor. Belli odaklar için cenazeler belli amaçların sağlanması açısından tetikleyici bir etki yapıyor. Avrupa Birliği'ne yönelik saldırıların ve karşı çıkışların bu cenazelerle yakın ilgisi kuruluyor. Kamuoyuna, ülkenin içine düşürüldüğü şiddet ortamının sorumlusu olarak AB üyeliği yolunda sağlanan demokratik kazanımlar ve tabii AB hedef gösteriliyor. Her cenazeden sonra demokratik reformlara, AB'ye ve tabii ABD'ye lanetler yükseliyor. Neredeyse hepsi de kan, ateş, ölüm ve cenaze üzerine politika yapan ve derece derece milliyetçi olduklarını söyleyen siyasi partiler ise her ölümü, her cenazeyi oya tahvil etmenin yarışı içindeler. Bu arada şiddeti bahane edip Kürtlere yönelik nefret körükleniyor. PKK ile ve ülkedeki şiddet olaylarıyla Kürt vatandaşlar özdeşleştirilip, Kürtlerin ülkeye sadakatları sorgulanıyor. "Ya bizim verdiklerimizle yetinir, sesinizi kısıp oturursunuz ya da!" şeklinde tehditler artık aleni bir biçimde yapılır oldu. Velhasıl, içinde yaşadığımız gerçek çatışma ortamı bir merkezden çıktığı belli olan bu psikolojik savaş ortamıyla bütünleşip Türkiye adeta bir iç savaşa doğru sürükleniyor. Bunlar gizli kapaklı şeyler de değil. Artık aleni olarak bazı dernekler, bazı oluşumlar toplanıp Kürtlere karşı silahlandıklarını ilan ediyorlar. "Devlet tedbir almazsa biz harekete geçeceğiz" yollu söylemlere her yerde rastlamak mümkün. Bu tür faaliyetler ve oluşumlar, devletin belli odakları göz yummasa ya da desteklemese ortaya çıkabilir mi? Başbakan, bir yandan DTP ile görüşmek için bazı şartlar ileri sürerken, uzlaşmazlıktan medet uman, ellerini oğuşturan şiddet yanlısı odakların da işini kolaylaştırıyor. Oysa DTP ne düşünürse düşünsün, hangi örgüte sempati duyarsa duysun, yasal bir siyasi parti ve bir başbakanın yasal bir siyasi partinin yetkilileri ile görüşmekten kaçınması ancak sertlik yanlılarının işine yarar. Ülkeyi gerer. Nitekim geriyor. Bugün Türkiye patlamaya hazır bir dinamit gibi görünüyor. Oysa bugün artık herkesin bildiği bir şey var. Silahla, şiddetle sorunları çözmek mümkün değil. Bu yöntem hiçbir şekilde geçerli olamıyor. Dünyada bunun birçok örneğine tanık oluyoruz. Sorunları çözmenin savaşları bitirmenin yolu masaya oturarak meseleleri halletmekten geçiyor. IRA meselesi de BASK meselesi de ancak görüşmelerle çözüm yoluna girdi. Kaldı ki Türkiye'de daha bu ortam yok. Şimdi sadece toplumsal barışın sağlanması adına hükümetin yasal partilerle görüşmesini konuşuyoruz. Ortamın yumuşatılması ve çözüm meselesinin barışcı bir şekilde gündeme getirilebilmesi için uygun bir ortamın sağlanabilmesinden söz ediyoruz. Daha Kuzey Irlanda ve BASK meselelerinin katettiği yollardan söz edebilmemiz için çok zaman var. Bir kere bunun için şiddetin sona ermesi ve meselelerin oturup konuşarak çözülebilmesinin mümkün olabileceğinin kabul edilmesi gerekir. Bunun yolu meseleye bir asayiş meselesi gibi bakmaktan vazgeçmekle başlar. Bu ise ancak bir siyasi irade ile olur. Türkiye'nin meselesi bu siyasi iradenin ortaya çıkamamasından kaynaklanıyor. Militarizm ülke siyasetine eğemen olmaya devam ettikçe de Türkiye'nin bu sarmaldan kurtulması zor olacak. "Bu arada da olan Türkiye'nin geleceğine olacak.." diyeceğiz ama dileriz böyle olmaz. Dileriz akıl ve sağduyu sahibi insanların sesleri daha gür bir şekilde çıkar.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |