T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KARAALİOĞLU

Terör Yasası için daha ne bekliyorsunuz!..

Koaceli'ndeki helikopter kazasında şehit olan subayların Ankara'daki cenaze töreninde yaşanan duygusal sahnelerin tam ortasında bir vatandaş, protokole yaklaştı ve karşısındaki bürokrata, "Terörle Mücadele Yasası'nı çıkarmak için daha ne bekliyorsunuz!" dedi.

Bu talep, toplumun son dönemde yaşanan olaylara karşı soğukkanlılığını kaybettiğinin tipik örneklerinden biridir. Ya da toplumun nasıl ustaca yönlendirildiğinin...

Subaylar, hayatlarını çatışmada veya mayın tuzağında değil kazada kaybettiler ama her resmi kıyafetli ölüm insanların zihninde giderek aynı çağrışımı yapıyor: Terör ve terörle mücadelede yetersizlik!

PKK'nın, Güneydoğu'daki etkinliğini kurtarmak ve özellikle de demokratik açılımların kökleşmesini engellemek için yaktığı ateş Türkiye'yi giderek "güvenlik" odaklı politikaları hem konuşmaya, hem de uygulamaya zorluyor.

Nitekim, Kocatepe Camii'ndeki cenaze töreninde o cümlenin söylendiği sıralarda Anamuhalefet Lideri Deniz Baykal Meclis'te Genelkurmay Başkanı'nı göreve çağıran konuşmasını yapıyordu.

Herhalde PKK'nın politik zekası bile, Türkiye'nin yukarıdan aşağıya bu kadar hızlı bir şekilde panik ve polemikle kendi istediği noktaya geleceğini hesap etmemişti. Çünkü, karşı karşıya bulunduğumuz sorun yeni ve bilinmez olmadığı gibi, geride 20 yıllık korkunç kanlı ve acılı bir tecrübe barındırdığı için basit de değildir...

Bu tecrübeye sahip bir ülkenin terörle bölge halkını, PKK'nın şiddet stratejisiyle kendi demokratik açılımlarını ayırmayı bilmesi beklenir. Eğer ayıramazsa sonun felaket olacağını da anlaması gerekir.

Önce sakin olup Türkiye'nin halen terörle mücadele için yasalara sahip olduğunu, teröristlerin ve terör eylemi girişimine niyetlenenlerin yakalanıp yargılanmasının zaten yapılmakta olduğunu bilelim. Kanunlarda çok ağır cezalar bulunmaktadır. Daha da ağırlaştırılabilir. Sorgu, arama, takip gibi aşamalar daha sert hale getirilebilir. Afiş asanlar, eylem yapanlar hapse atılabilir veya polisin yetkileri esnetilerek korku salınabilir. Ama unutmayalım karşı karşıya bulunduğumuz sorun kesinlikle bu değildir. Terörle Mücadele Yasası sadece bir ağrı kesicidir.

Hiç kimse; bugün demokratik ve hukuki kuralları yok sayma pahasına en sert yasal tedbirleri önerenler bile; yasayla sorunun üstesinden gelinebileceğini söyleyemezler. Söyleseler bile bir anlamı olmaz çünkü, Türkiye'de en ağır yasaların geçerli olduğu yıllarda en kanlı terör olayları yaşandı. En çok şehit o yıllarda, o sert yasaların, olağanüstü hallerin tavizsiz uygulandığı yıllarda verildi.

Şu halde, Baykal dahil bütün şahinlerin çıkıp dürüstçe nasıl bir terörle mücadele yasası istediklerini açıklamaları ama bunu açıklarken de böyle bir yasayla terörün mutlaka önleneceğine dair garanti de vermeleri gerekir. Çünkü, "başka hiçbir şey yapmadan" genç askerleri, fedakar polisleri çatışma alanına sürmenin bir bedeli vardır; o da ülkeye geçtiğimiz 20 yılda 35 bin cana mal olan canlara yenilerinin eklenmesidir.

Hamasetten uzak, gerçekci ve kansız bir formül bulmalıyız. PKK ile bölgenin bağını kopartacak, insanlara değer verildiğini gösterecek bir formül; o da bölgeyi demokrasiye boğmaktır!


Peki o zaman ABD neden iki-üç PKK'lıyı teslim etmiyor?

Hükümetle ABD ilişkileri, ABD ile PKK ilişkileri eş zamanlı olarak gündeme geldi ve ciddi bir tartışmaya da dönüştü. ABD yetkilileri özellikle de yeni Büyükelçi Wilson ısrarla ve altını çizerek, "Biz PKK'yı terör örgütü olarak tanımlıyoruz ve Türkiye'nin bu örgütle mücadelesinde en büyük ortağıyız" diyor.

Bir müttefik olarak bu beyana itiraz etmek olmaz. Ama, yine bir müttefik olarak akla bazı sorular da gelmiyor değil. Hükümetten bir kaynak son günlerin sıcak tartışmasına şu soruyla katkıda bulunuyor:

"Samimiyetlerine inanıyoruz da... Ama, kendi denetimlerindeki Kuzey Irak'taki PKK'lı teröristlerden veya liderlerden birkaçını hiç olmazsa jest olsun diye, bize teslim etmeyi neden düşünmüyorlar?"


Hangi hakim bir daha bu konuya el atar?

Cumhurbaşkanı Sezer, ''Şemdinli'de dile getirilen savlar adalet duygusuna büyük zarar vermiş; Türk Ordusu'nu hak etmediği bir tartışmanın konusu yapmıştır'' diyerek "devlet"in "her türlü kanunsuzluğun üzerine sonuna kadar gidilsin. Her şey açığa çıkartılsın" sloganının bir balon olduğunu ilan etti.

Devletin en tepesindeki ismin daha yargı aşamasında olan bir dava hakkında verdiği peşin hükümden sonra hangi hakim-savcı böyle dosyaların kapağını açabilir?

Şöyle bir özet de çıkıyor o konuşmadan: Yargı, içinde asker bulunan konulara eğilince siyasallaşır!

İyi ki Cumhurbaşkanımız bir eski hakim!

Bir not daha.

Sezer'in Harp Akademileri'nde yaptığı o konuşmada "türban"ı savunan partilerin kapatılabileceği mesajı da var. Evet! Bunu söyledi.

Dahası var. Şu cümle:

"Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir."

Tek kelimeyle ürkütücü.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi