T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 NİSAN 2006 CUMA | ||
|
Son dönemde yükselişe geçtiği düşünülen milliyetçilik ya da ulusalcılık acaba aynı şeyi mi ifade ediyor? Milliyetçiliğin genellikle siyasi yelpazenin sağ tarafında yer alan, kısmen dini ve geleneksel hassasiyetleri paylaşan, Türk milletinin çeşitli özelliklerini ön plana çıkaran bir anlayış olduğu malum. Son dönemlerde telaffuz edilen "ulusalcılık" yalnızca bu kavramın yeni Türkçe ile ifadesini yansıtmıyor. Yeni Türkçe meraklıları millet yerine ulus, milliyetçilik yerine ulusçuluk kelimelerini kullanıyor, ancak siyaseten bakıldığında bu iki kavramı kullanan bazı kesimlerin yeni bir kavramsallaştırma oluşturmaya çalıştığı görülüyor. Milliyetçi çevrelere göre, solcular kendilerine milliyetçi diyemedikleri için ulusalcı diyorlar. Ulusalcılık milliyetçiliğe göre resmi ideolojiyle daha barışık görünüyor. Milliyetçilerin darbeler sonrasında yaşadıkları sıkıntılar ve devletin zaman zaman aşırı milliyetçi akımları tehdit kategorisinde görmeleri devlete ve resmi ideolojiye sadakat açısından ulusalcıları daha makbul gösteriyor. Milliyetçiler Türk kökenli toplulukların yaşadığı başka ülkeleri de kendi hinterlandı gibi görürken ulusalcılar doğal olarak daha Misak-ı Millici bir karakterde. Ulusalcılığın devletçi, misak-ı millici, Kemalizm ve laikliği daha çok önemseyen, sağ ile solu içinde barındırabilen özelliği meselenin biraz daha farklı olduğunu gösteriyor. Ulusalcılar dış politikada daha içe dönük ve küreselleşme karşıtı iken, milliyetçiler daha dışa dönük ve daha nizam-ı alemci... PKK'nın artan terörizmi ve Kıbrıs ile Ermeni meselelerinde yaşanan hararetli tartışmalar bu eğilimleri aktif hale getiriyor. Hükümetin bu trendi doğru okuması ve doğru bir tavır alması siyasi krizleri kontrol altına alabilmek açısından önem taşıyor. Ak Parti zaman zaman toplumda oluşan hassasiyetlerle milliyetçiliğe, devlette oluşan hassasiyetlerle ulusalcılığa yaklaşabiliyor. Ancak iki eğilim de Ak Parti'nin ne doğrudan karşısına alabileceği, ne de doğrudan üzerine oturabileceği bir özelliktedir. Ulusalcılık da milliyetçilik de genlerinde az veya çok otoriterizmi barındırmakta, toplumda otoriter eğilimleri besleyebilmektedir. O halde demokratikleşmenin öncüsü olan bir hareketin bu eğilimlerin otoriter boyutlarına ya da dışlayıcı karakterine kendisini kaptırması düşünülemez. Ak Parti'nin toplumun genelini kucaklamaya soyunan kitle partisi özelliği de buna izin vermez. Ak Parti toplumda oluşan her türlü hassasiyeti dikkate almak, tepkileri iyi kavrayarak tutum takınmak, milliyetçi ya da ulusalcı hassasiyetleri iyi izlemek durumundadır. Ancak hem bir kitle partisi olarak, hem de AB sürecinde demokratikleşmeyi sürdürmesi gereken bir reform hükümeti olarak kendisini toplumdaki eğilimlerden birine kaptırması sadece kendi alanını daraltması anlamına gelecektir. Ak Parti hem hassasiyetleri, tepkileri doğru okumak ve gereken ölçüde paylaşmak zorundadır, hem de bu tepkilere doğru bir yön vermek zorundadır. Aksi halde suyun akışına kendisini kaptırması kendi istediği yöne değil, suyun götürdüğü yere gitmesi anlamını taşır. Ak Parti tüm muhafazakar partiler gibi milli ve yerel değerleri önemseyen bir siyaset gütmektedir, ama bunu dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir milliyetçilik olarak görmemek gerekir. PKK'nın şiddeti tırmandırma eğilimine karşı hükümet çevrelerinden üretilen milliyetçi söylem hem toplumun hem devletin bir kısım hassasiyetlerini dile getirmiş, daha ölçüsüz söylemlerin ve çıkışların önünü kesmiştir. Bunun sürekli hale getirilmesinin doğru ve makul olmayacağı ayrı bir gerçektir. Ak Parti doğal olarak içinde milliyetçi, ulusalcı eğilimleri de, çevreleri de barındırmaktadır. Ancak sanırım kimse milliyetçiliği ve ulusalcılığı kendi tekelinde gören partilerle yarışa girilmesini beklemiyordur. Çünkü hem Ak Parti'nin kuşatıcılığı buna izin vermez, hem de bu eğilimlerin bayraktarlığını yapan partilerin Avrupa Birliği, ekonomi ve dışpolitika başta olarak geliştirdiği tepkisel politikalar hükümetin temel tercihleriyle uyuşabilir. Bu noktada sanırım Ak Parti muhafazakarlığının önemsediği "itidal" ve "orta yol" anlayışı ön plana çıkacaktır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |