T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Ali Murat GÜVEN

'Korsana karşı olmam için'
bir tek gerçekçi neden söyleyin bana!

Ülkemizin önde gelen dağıtıcı şirketlerinden birinin saygıdeğer bir yetkilisi, yakında gösterime girecek olan filmlerinden birinin -bendenizin iş yoğunluğu nedeniyle katılamadığı- basın gösteriminde, çevresindekilere hakkımda üç aşağı beş yukarı şöyle bir yorumda bulunmuş:

"Yeni Şafak sinema editörünü düzenlediğimiz basın gösterimlerinde aramızda sıklıkla göremiyoruz. Anlaşılan o ki kendisi -bazı yazılarında da belirttiği üzere- filmleri korsan DVD'lerden izlemeyi tercih ediyor."

Hafiften kinayeyle bezeli bu cümle kısa sürede muhatabına ulaştı elbette... Çünkü bundan bir kaç hafta önce entelektüel birikim açısından memleketimizin medar-ı iftaharı, rakipsiz kültür ve sanat arenası "Ekşi Sözlük"te de aynı konuda küçük çaplı bir fırtına kopartılmıştı.

Yukarıdaki iğnelemeye dayanak teşkil eden o utanç verici "itirafname"min nereden temin edildiğini ise gayet iyi biliyorum. Yazdığı her satırı üç kez vicdanî elekten geçiren biri olarak, haftalar önceki bir yazımda -adını artık bir kez daha anmak istemediğim rezil bir film için kimi olumsuz düşüncelerimi sizlere aktarırken- "korsan DVD'sini temin edip izlediğim" gibi gayet bilinçli ve samimi bir ifade kullanmıştım. Evet aynen öyle yapmıştım; çünkü söz konusu filmi o tarih itibarıyla erkenden izlemenin ve içeriğine yönelik eleştirel bir duruş sergilemenin başkaca hiç bir yolu yoktu. Bu gibi istisnai örnekleri bir yana bırakırsak, zaten bütün hayatım aldığım maaşı sinema salonlarına ve DVD satıcılarına aktarmakla geçiyor!

Vay efendim, sen misin bunu yazan; hayatında bir kez bile korsan DVD izlememiş ve de hiç korsan bilgisayar programı kullanmamış olan (!) pür-i pak bir kitle başladı ismimizi taşlamaya! Hz. İsâ (AS) "İlk taşı günahsız olanınız atsın" demiş ya, bu "günahsızlar ordusu" da linçte ön safları kapabilmek için âdeta birbirini ezdi.

Allah'tan alışkınım böyle şeylere... Dahası, bu tür giydirmelerin sahiplerini suçlayacak ve onlara uzun uzadıya kızacak da değilim. Çünkü muhataplarımın çoğu, bu gibi hassas konularda böylesine köşeli sözleri sarfederken aslında kendi içinde yıllardır ne denli tutarlı ve istikrarlı bir çizgide ilerlediğimi henüz bilmiyorlar. Meslek hayatımı bu tür şaibeli konular üzerine hesapsız kitapsız yazılar yazarak geçirmiş olmama karşın, onların vitrini açısından nisbeten "yeni" ve "tanınmadık" bir simâyım. Sözgelimi, bundan dört yıl önce Yeni Şafak'ın Cumartesi Eki'nde yayımlanan, sonrasında da bazı internet sitelerine alınan ve zaman içinde kopyalana kopyalana sanal âlemi baştan aşağı turlayan "Korsan video kötüdür, ama Türk halkı da fakirdir" başlıklı yazım, bu konuda söylenmesi gereken herşeyi en açık biçimiyle daha yıllar öncesinde söylemişti. İsteyenler internette o yazıyı bulup okuyabilirler. O yüzden, şu gerçek iyi bilinmeli ki ne korsan video sektörü, ne beyazperdede şiddet ve pornografi karşıtlığı, ne de sinema sektöründeki sol klikleşme üzerine söylediklerim kafamda öyle son üç-beş ay içinde oluşmuş şeyler değil. Anılan konu başlıklarının hepsinde, yirmi küsur yıllık bir sürece yayılmış ve artık gazete-dergi ciltlerine girmiş olan düzinelerce yazı örneğim mevcut...

Bütün bunlara karşılık, korsan yayıncılık karşısındaki tutumumdan hâlâ haberdar olmayanlar için mâlûm konudaki görüşlerimi kısaca tekrar etmek isterim:

"Korsan video sektörü"nü elbette ki vicdanen onaylamıyorum; ama bu ülkenin yoksul halkının çaresizlikten dolayı korsan ürünleri bir seçenek olarak görmesini de -kimi agresif propaganda materyallerinde sunulduğu tarzda- "âdi bir hırsızlık" olarak tanımlamıyorum. Çünkü sırça köşkünde oturup gerçeklerden uzak yaşayan biri değilim. Bana göre, bir otomobili çalmakla bir filmin korsan DVD'sini satın almak ekonomik ya da etik bakımdan kesinlikle aynı şey değil. O durumda benden bir kitap ya da film ödünç alıp bunu getirmeyen her dostumu "dolandırıcı" olarak itham etmem gerekirdi.

Şimdi sizlere, bazılarını okurlarımıza "Sine Bulmaca"da armağan olarak da dağıttığım rastgele seçilmiş on adet önemli filmin Türkiye'de, www.ideefixe.com alışveriş sitesindeki (ki burası ülkemizdeki en ucuz perakendecilerden biridir) ve dünyaca ünlü www.amazon.com sitesinin ABD versiyonundaki fiyatlarını karşılaştırmalı olarak veriyorum. Fiyatların dökümü daha dün öğle saatlerinde çıkarılmıştır. Ayrıca arzu edene bu listenin on değil yüz, hattâ beş yüz film üzerinden hazırlanmış çok daha kapsamlı türevlerini de oluşturabilirim. Ancak, sanırım bu örnekler sorunu genel hatlarıyla da olsa ortaya koymamıza yeterli gelecektir. Bakın bakalım, ulusal filmcilik sektörümüz bizleri nasıl acımasızca kazıklıyor!

- "Yedi"/ ABD fiyatı: 18.99 USD / Türkiye fiyatı: 28.70 YTL,
- "Ran" / ABD fiyatı: 21.99 USD / Türkiye Fiyatı: 25.90 YTL,
- "King Kong" / ABD fiyatı: 18,96 USD / Türkiye fiyatı: 26.48 YTL,
- "Kill Bill" (İki bölüm birlikte) / ABD fiyatı: 39.99 USD / Türkiye fiyatı: 45 YTL,
- "Yüzüklerin Efendisi" (Üç bölüm birlikte) / ABD fiyatı: 33.99 USD / Türkiye fiyatı: 74.90 YTL,
- "Çarpışma" / ABD fiyatı: 11.86 USD / Türkiye fiyatı: 18.39 YTL,
- "Gözleri Tamamen Kapalı" / ABD fiyatı: 9.97 USD / Türkiye fiyatı: 25.60 YTL,
- "Kayıp Balık Nemo" / ABD fiyatı: 29.99 USD / Türkiye fiyatı: 32 YTL,
- "Matrix" (Üç bölüm birlikte) ABD fiyatı: 39.99 USD / Türkiye fiyatı: 74.90 YTL,
- "Indiana Jones serisi" (Üç bölüm birlikte) ABD fiyatı: 49.76 USD / Türkiye fiyatı: 74.90 YTL.

Şimdi de sırada manzaranın vahametini daha da pekiştirecek olan bazı ek bilgiler var:

1) Yukarıdaki karşılaştırmalı fiyatlarda, Amazon'unkilerin tamamına yakını "free shipping", yani "ücretsiz gönderim" de içermekte. Türkiye'ye hizmet veren İdeefixe sitesinde ise kargo ücreti hariç tutuluyor. Bu da yukarıda okuduğunuz fiyatların nihai faturada en az 4-5 YTL daha artması demek...

2) Amazon'da bu fiyatların çok daha altında seçenekler de bulabilmek mümkün. Çünkü bazı DVD'lerin iki diskli lüks baskılarının yanısıra nisbeten gösterişsiz, tek diskli versiyonları da var. Ayrıca, aynı sitede aradıkları filmleri daha daha ucuza almak isteyenler içinse bir "ikinci el pazarı" oluşturulmuş ki bunların fiyatları neredeyse sudan ucuza geliyor. Oysa İdeefixe'deki fiyatlar zaten piyasanın en alt sınırına karşılık gelmekte ve aynı filmleri internetten değil de lüks alışveriş merkezlerindeki video ve müzik marketlerden almaya kalktığınızda en az 4-5 YTL daha fazlasını ödemek durumunda kalıyorsunuz.

Şimdi yeniden en başa dönelim ve hiç laf ebeliği yapmadan durumu bir kez daha gözden geçirelim.

Bir tarafta, insanların ay sonunu zor getirdikleri, kişi başına ulusal gelirin 5000 dolar düzeyinde seyrettiği (gerçekte yalnızca Marmara bölgesinin ekonomik durumunu yansıtan bu iyimser rakam, Doğu bölgelerinde ise 1000-1500 dolar seviyesinde), et, süt, peynir, yumurta, balık, tavuk, meyve/meyve suyu tüketiminin Avrupa sonuncusu olduğu ve devlet memurlarının evrak arasında 10 ilâ 20 YTL arasında rüşvetler alarak o akşam evlerine bir file meyve-sebze götürebilmek adına onurlarını ve kariyerlerini umutsuzca tehlikeye attıkları yoksul bir ülke...

Yoksul olduğumuzu kabul etmek ulusça onurumuza dokunuyor; ancak gerçek şu ki bol keseden dağıtılan kredi kartları yüzünden kendimizi hâlâ inatla zengin zannediyoruz! Oysa, istatistikler her türlü ekonomik refah göstergesinde Avrupa'nın en dibinde yer aldığımızı tartışılmaz biçimde ortaya koyuyor.

Öte tarafta ise kişi başına ulusal geliri 20 bin doların üzerinde gezinen, milyonlarca üyesi yüksek refahtan dolayı neye saldıracaklarını şaşırmış, aşırı protein ve yağın obezite salgınına yol açtığı ABD ve Avrupa toplumları var.

Birileri ne derse desin, yaşadığımız az gelişmişlik tartışılmayacak kadar açık ve net ortadadır. Tıpkı bu az gelişmişliğin vitrinini kredi kartı destekli sanal bir zenginlikle dekore ederek Türk halkını habire kazıklayanların varlığının tartışılmazlığı gibi...

Türkiye'nin kültürü ve sanatı çok seven, piyasaya CD, VCD, DVD formatında çeşitli görsel-işitsel ürünler sunarak halkını kültürel açıdan kalkındırmaya çalıştığı varsayılan ulusal eğlence endüstrisi, bu ülkenin yoksul insanlarına, yabancı kökenli ürünlerin, getirildikleri ülkedeki perakende satış fiyatlarından çok daha yüksek etiketlerle görsel-işitsel eğlence pazarlamaktadır. Aynı durum bilgisayar program sektörü için de bütün acımasızlığıyla geçerlidir. Üstelik sektörün ağa babaları bu faaliyetlerini yürütürken, böylesine abarttıkları fiyatlar karşısında satın alma güçleri yetmeyip ilgili ürünlerin korsan kopyalarına yönelen çaresiz insanları, bulabildikleri en aşağılayıcı ifadeler eşliğinde suçlayacak kadar da pervasızdırlar.

Sizlere, boş diskiyle, o diskin üzerine yapılan dört renkli serigrafi baskısıyla, plastik kutusuyla, o kutuya giydirilen dört renkli kuşe kâğıt gömleğiyle ve en dışını kaplayan jelatiniyle (ve hattâ lojistiğiyle) iç piyasada ortalama 2 Amerikan dolarına (2.7 YTL) mâledilen seri üretimli bir üründen söz ediyorum. Ve bu ürün, çoğu kez içindeki eserin "fikri hakları" gerekçe gösterilerek Türk halkına reel maliyetinin 10 ilâ 20 katı bir fiyatla pazarlanıyor. Yani, onu üreten batılı ülkedeki müreffeh kitlelere pazarlandığı fiyatlardan bile çok daha fazlasına! Oysa benim gibi sektörün içinde olanlar gayet iyi biliyor ki en azından güncel olmayan filmlerin çoğaltım hakları için asla bu boyutlarda bir tutar ödenmesi söz konusu değil. Yıllar geçtikçe telifler de düzenli olarak düşüyor. Hele de yapımının üzerinden elli yıl süre geçmiş olanlar için tek kuruş bile telif ücreti yok. Bir betacam SP video bant ücretine sinema tarihinin birbirinden değerli klasiklerini satın alabiliyorsunuz.

O yüzden gözümüzün içine baka baka bizlere yalan söylemeyin ve bu toplumu böylesine fütursuzca söğüşlemekten artık vazgeçin. Bir ülkede kültür ve sanat atmosferi, ancak herkesin el birliği içinde elini taşın altına sokmasıyla gelişir. Toplum, yaşadığı onca sıkıntıya karşın sizin keyfî etiketlerinize boyun eğdiğinde değil...

Bir yandan tüketim kültürünü bu denli kışkırtıp öte yandan da insanların bu yoğun kışkırtmaya kapılmamasını bekleyen o saçmasapan tavrınızı sosyal psikolojinin hangi yasasıyla açıklayacaksınız? Türkiye gibi öncelikli olarak ekmek sorunu bulunan bir ülkede elin Amerikalısının bundan on yıl önce çektiği arşivlik bir filmi bana bir Amerikan vatandaşından iki kat daha pahalıya satıyorsunuz, ondan sonra da bu manzara karşısında susmamı bekliyorsunuz.

New York'ta o DVD'yi alan bir sinemaseverin aylık geliri 4-5 bin dolar, İstanbul'da yaşayan benim ise 1500. Ki üstelik bu rakamla Türkiye'de yaşayan milyonlarca insandan fersah fersah daha avantajlı durumda sayılıyorum!

Eğer ki dar gelirli insanlar, bandrollü orijinallerine dokunamadıkları video, müzik ya da yazılım eserlerinin korsan kopyalarını satın alarak birer "hırsız" oluyorlarsa, bence bu dengesiz fiyat politikalarınızla onları "hırsız" yapan yine sizlersiniz.

O yüzden hiç konuşmayın; eğer toplum için mutlaka hayırlı bir şeyler yapmak istiyorsanız fiyat düşürün.


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi