T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

TMY'na ses çıkarmayıp laikliği tartışmaktan korkmak

Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın 23 Nisan vesilesiyle yaptığı açıklamalar tartışılırken Yeni Terörle Mücadele Yasası da alt komisyonların birinden geçti. Dikkat edilirse medya da bu yasayı ve yasayla getirilmek istenen tedbirleri pek tartışmaktan yana görünmüyor. Genel eğilim, Arınç'ın yaptığı açıklamaların eğemenliğin kullanılması ile ilgili bölümlerinden daha çok, laiklikle ilgili bölümlerinin tartışılması şeklinde kendini gösteriyor.

Türkiye'deki meselelerin temelinde, eğemenliğin kimin, hangi kurumların eliyle kullanılacağı çekişmesinin yattığına ilişkin yaklaşım ve bu çekişme çerçevesinde getirilmek istenen baskı yasaları tartışılacağına, resmi laiklik kavramının tartışılmasını istediği için Arınç eleştiriliyor. Bu durum, eğemenliğin bürokratik odaklar eliyle kullanılagelmesinden yana olanların işine geliyor.

Temel meseleler yine saptırılıyor. Türkiye'nin temel meselesinin özgürlükler meselesi olduğu, bunun köklerinde de eğemenliğin kullanılmasına ilişkin çarpıklıklar olduğu konusuna bir türlü yaklaşılmak istenmiyor.

Bu kargaşa içinde estirilen militarist hava sayesinde Meclis ve idare baskı altında tutulup, Türkiye'nin daha sıkı bir şekilde yönetilmesi amaçlı adımlar atılmak isteniyor. Yeni Şafak'ın dünkü sayısında da belirtildiği gibi, çeşitli davalar vesilesiyle ortaya çıkan durum, yeni yasal tedbirlerin hiç de gerekli olmadığını ortaya koyuyor.

Mesela, Diyarbakır'da güvenlik kuvvetlerinin açtığı ateşle beşi çocuk 11 kişinin ölümüne yol açan olaylara karıştıkları gerekçesiyle yakalanan 46 çocuk hâlâ tutuklu. Ve bu çocuklar için savcı 24 yıla kadar ağır hapis cezaları talep ediyor. Kimse de kalkıp bu çocuklar hakkında en üst sınırdan ve onların çocuk olduğu gerçeğini dahi dikkate almadan bir iddianame hazırlayaran bu savcının ne görevden alınmasını ne de kınanmasını isteyemiyor.

Çocuklar, "devletin bütünlüğünü bozmak", "halkı isyana, kin ve düşmanlığa teşvik ve tahrik etmek" "PKK'ye yardım ve yataklık yapmak, üye olmak" iddiasıyla yaklaşık bir aydır, Diyarbakır'da çocuk tutukevi bulunmadığından Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde Ek bina denilen bir yapıda tutuluyorlar. Bu bile insan hakları, çocuk hakları açısından kabul edilemez bir durum olarak değerlendirilmiyor. Medya da ses yok... Kimse bu durum karşısında rahatsızlık duymuyor.

Burada hatırlatalım, Diyarbakır'da PKK militanlarının cenazelerin kaldırılması sırasında başlayan, 28 Mart-1 Nisan tarihleri arasındaki olaylarda 202 çocuk gözaltına alınmış, bu çocukların 91'i çıkarıldıkları mahkemeler tarafından tutuklanmıştı.

Yine aynı olaylarla ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, olaylara karıştıkları gerekçesiyle tutuklulan 450 kişiden 10'u hakkında yeni Türk Ceza Kanunu'nun 302'inci maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açtı. Sanıklar, terör örgütü adına faaliyet yürütmek ve eylem yapmakla suçlanıyor.

Bir başka gelişme de dilekçe imzalayan üç öğrenciye verilen 7.5'ar yıllık hapis cezasıyla ilgili. Öcalan'ın serbest bırakılması ve siyasi irade olarak kabul edilmesine ilişkin imza toplarken yakalanarak haklarında dava açılan üniversite öğrencileri Murat Ataç ile Murat Demez ve ÖSS'ye hazırlanan Tülay Öner Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından TCK'nın 314/2. maddesi uyarınca 7.5'ar yıl hapse çartpırıldı. Bu gelişmelerle, Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcıyı ihraç eden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yaklaşımı arasında bir paralellik kurmamak mümkün değil.

Bu gelişmeler ve kararlarla Genelkurmay'ın Şemdinli iddianamesinin açıklanmasından sonra yayınladığı bildiri arasında da mutlaka bir ilişki olmalı.

Ama asıl ilişki, Meclis Başkanı'nın üzerinde durduğu eğemenliğin kullanılmasıyla ilgili olmasın?

Bütün bu gelişmelere baktığımızda, ne TMY'nı tartışmaktan ne de eğemenliğinin kullanılması meselesi ve laikliği konuşmaktan korkmamamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi