T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 28 NİSAN 2006 CUMA | ||
|
Bu kadar da taklit olmaz canım. Bugüne kadar hep Türkiye gibi ülkeler Amerika'yı taklit ederdi; geldiğimiz noktaya bakın: ABD Başkanı George W. Bush Beyaz Saray sözcülüğüne yeni birini getirirken Tayyip Erdoğan'ı taklit etti. Beyaz Saray'ın yeni Sözcüsü Akif Beki gibi medyadan biri. Fox-Tv'de haberleri sunan Tony Snow bundan böyle Bush'a sözcülük yapacak... Ak Parti hükümetinin kurulduğu günden başlayarak başımın etini yiyen bir dostum var. Ona göre, hükümetin en büyük eksiği ABD'deki 'ulusal güvenlik danışmanı' benzeri bir konum ve o işe uygun biri... Kastı, günlük devlet çarkının dışında kalmış birinin dünyanın gittiği yönü izleyip Başbakan Erdoğan'ı genel doğrultular konusunda bilgilendirmesi... Şu son atamaya kadar fazla kulak asmadığım halde, şimdi, "Bush sözcü atarken Tayyip Bey'i taklit ettiğine göre, Tayyip Bey de kendi Stephen Hadley'ini neden atamasın?" diye düşünüyorum. Dostum, Tayyip Bey başbakanlık görevini üstlenince, sırf bu tavsiyeyi iletmek üzere kendisini ziyaret bile etti. Öyle bir boşluk görmüyor olmalı ki, Tayyip Erdoğan, tavsiyeyi duymazdan geldi. Ne dersiniz, hükümetin bir jokere ihtiyacı var mı?
Hükümetler günübirlik tavır alırlar, başbakanlar başlarını eldeki işten kaldıramazlar, partilerin dikkatini çekmek için yumurtanın kapıya dayanması gerekir. O zaman bile eldeki işleri öncelik sırasına göre tasnif edecek bir bakışa ihtiyaç var. Bütün gününü, "Karşımıza çıkan gelişme tekil bir olay mı, yoksa bunu bir başka olay mı izleyecek" düşüncesine cevap arayarak geçirecek biri her hükümete gerekli. Bulduğu cevapları sıcağı sıcağına başbakanla paylaşacak biri... Her politikacının ayrı bir yoğurt yiyişi var, bu muhakkak. Önemli olan yoğurdu nasıl yediğin değil zaten: Yoğurdu üstüne dökme, başkaları seni izlerken tiksinmesin ve lezzet al, bunlar yeter... Bu sebeple, "Turgut Özal olsa..." veya "Süleyman Demirel'e kalsa..." türü sözcüklerle başlayan cümlelere pek itibar etmem ben. Rahmetli Turgut Bey devr-i iktidarında az yalpalamadı. Süleyman Bey'in başından iki darbe geçti, bir de kendisi darbe (28 Şubat) yaptı. Tabii zaman da değişiyor. Turgut Bey döneminde yalnızca devlet televizyonu vardı; tek kanallı Türkiye'de habere erişmek zordu, dolayısıyla olaylara ânında tepki vermek gerekmiyordu. Süleyman Bey döneminde iletişim kanalları genişlemişti, ama ABD uslu durduğu için bugünkü kadar tetikte olmamız gerekmiyordu. Bugün yüzlerce kanaldan bilgi bombardımanına mâruz kitleler; yabancılar da yamultulmuş haberler ve parası peşin ödenmiş yorumlarla kafa karıştırmak için seferber... Turgut Özal'a danışmanlık yapmış Prof. Ahmet Kılıçbay, 'Çankaya'dan Ekonomiye Bakış' adlı kitabında (Milliyet Yayınları) o günlere ait anılarını anlatır. Bir bölüm anıları ilk okuduğumda da dikkatimi çekmişti, sonra Prof. Coşkun Can Aktan'ın bir makalesinde yeniden karşıma çıktığında ilgim alevlendi. 1986 yılı Nobel ekonomi ödülünü almış Amerikalı Prof. James Buchanan'dan söz ediliyor o bölümde (s. 125-26). Prof. Kılıçbay, Turgut Özal'a, o ay çıkan İngilizce 'Dialogue' dergisindeki makalesini göstermiş Buchanan'ın; Nobel ödüllü iktisatçı, makalesinde, hükümetler değişse bile ekonomik programların el değmeden sürmesini sağlayacak 'anayasal ekonomi' tezini savunuyormuş. Konuyu, Turgut Bey'in başkanlık ettiği toplantılarda etraflıca değerlendirdiklerini anlatıyor Prof. Kılıçbay... Prof. Aktan yeni bir boyut getiriyor Özal-Buchanan ilişkisine; benim de yakın tanığı olduğum bir boyut... İzmir Ticaret Odası'nda (İTO) önemli bir konuşma yapacağını söylemişti bir sohbetimizde Turgut Bey ve dinlesinler diye bazı gazete yazarlarını çağıracağını da sözlerine eklemişti. O sırada medyayla kavgalı bir dönem yaşıyordu. "Kimler gelecek?" diye sormam bundan. "Oktay Ekşi'yi de çağırın" tavsiyeme kızdı Özal, ama İzmir'e gittiğimde katılımcılar arasında Hürriyet başyazarının da bulunduğunu gördüm... Oktay Ekşi'nin Özal'a olumlu yaklaşan nâdir yazılarından biridir İzmir'den yazdığı... Meğer, o konuşmanın ana hatları, Prof. Aktan'ın karşılaştırmalı sunduğu bilgilere göre, Buchanan ve fikirleri üzerine yapılan tartışmalarda ortaya çıkan sonuçlarla belirlenmiş... Özal makaleyi tercüme ettirip tanıdıklarına dağıtmış ve görüşlerini almış, İTO konuşması o görüşlerden derlenmiş... Tayyip Erdoğan'ın, içinde, "Bir gün gelecek millî egemenlik duvarda kalmayacak" cümlesi de bulunan son konuşması, bana, Martin Luther King'in "Bir rüyam var" (I have a dream) diye başlayan ünlü nutkunu hatırlattı. Bush'un Tayyip Bey'i taklidinden sonra dostum daha da ısrarlı. "Yanında bir jokere ihtiyaç var" deyip duruyor...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |