T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 ŞUBAT 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Ezenin yanında olmak ya da antitürbanist saflaşma

Aytaç öğretmenin şahsında "başarılı" tesettürlü öğretmenin hukuk eliyle cezalandırılışına şahit oluyoruz. Cezanın gerekçesi cezadan daha ağır. Çünkü devlet vatandaşını, asli olanlar ve olmayanlar olarak ayrıştırıyor. Başı açık anneler ve başı açık annelerin çocuklarının zihinlerinde oluşabilecek bir imajdan bahsedilerek, başörtülü anneler görünmez kılınmaya çalışılıyor. Başörtülü anneler -Aytaç öğretmen bir anne aynı zamanda- ve başörtülü annelerin çocukları "öteki anneler ve öteki çocuklar" olarak bu kararla yabancılaştırılıyor. Yabancı kim? Simmel'in ifadesiyle "dün gelip bugün gitmeyen." Avrupa'daki Müslümanlar bu bakımdan yabancı. Ama Türkiye'deki dindar kadınlar dün gelip bugün gitmemekte direnen yabancılar değil.

Avrupa'da sosyal demokrat aydınlar, sanatçılar Müslüman öteki ile bir arada yaşayabilmenin yollarını ararken... Türkiye Cumhuriyeti'ndeki adalet kurumlarının bir arada yaşayan insanları cezalar yoluyla, birini öteki için tehlikeli olarak sınırlandırmaya kalkıp, bir arada değil görüş sahasına girdiği her alanda yaşayamaz kılmaya çalışmasındaki "vukufiyeti" anlamak mümkün mü?

Devlet eliyle, vatandaşın "yabancılaştırılması" operasyonu yeni değil. Bu yabancılaştırmanın en çarpıcı örneği tek parti iktidarında yaşanmıştı daha önce. Dünya -yani ABD ve Avrupa- milliyetçi akımlara "ihtiyatla" yaklaşırken, milliyetçi aydınlar akıl almaz işkencelerle cezalandırılmış, aynı dünya komünizme "ihtiyat" kaydı düşürürken bu defa aynı yöntem sosyalist aydınlara uygulanmıştı.

Aytaç öğretmenin şahsında "kariyer" sahibi tesettürlü kadınların cezalandırılmasına; arka plan olarak, BOP ve bütün dünyaya çatışmanın tohumu olarak atılmaya çalışılan İslamofobi algısı eşlik ediyor.

Önce başı açık namaz kılma, ardından Danimarka sövgüsü... Türkiye'de Müslümanlar itidal üzere bir sınav vermişken yeni ve daha tehlikeli bir süreç başlatılmak isteniyor Danıştay'ın kararı ile. Başörtüsünü yasaklamak için ortaya atılan sebeplerin ahlaki, hukuki, insan hak ve hürriyetlerine uyabilecek en azından bu disiplinler üzerinden tartışılabilecek bir yanı yok. "Benim gözümün değdiği her yer sana dar olsun" anlayışı, ancak bezdirme, yıldırma ve isyana sürükleyici fonksiyonları açısından konuşulabilir.

İslamofobiyi İslam topraklarında yaygınlaştırabilmek ve böylece dinci gayri-müslimlerin ezici iktidarına ortak olabilmek için, antitürbanistler saf tutuyor. Antitürbanistler için izlek, bir zamanlar Anayasa Başkanı olarak "kadınların başını evlerinde örtmelerine karışıyor muyuz?" diyerek dindar kadınlara "nohut oda bakla sofa " hürriyet alanı bahşeden Yekta Güngör Özden'in söylemi. Geri çekildikçe gelinen nokta antitürbanizm.

Geçim sıkıntısı çeken bir sürü kadın yasakların alanı genişledikçe, başını açmak zorunda kalacak.

Yaşadıkları sıkıntıları hiç kimseler umursamayacak.

Sıkıntıdan saçı, dişi dökülen, ağır travmalar geçiren kadınları kimseler anlamaya değer bulmayacak.

Bu kadar ağır bedeller karşısında ezilen bazı kadınlar başını açıyor. Açıyor da en oluyor? "Bir zamanlar başörtülüydü" diye devam ediyor soruşturmalar.

Ne zaman biter bu av! Bir zamanlar başörtülü olduğunu bile unutmuş olduğunu belgeleyen rapor verilinceye kadar. O zaman da zaten bu rapor, mesleğini icra edemez anlamına gelecek.

Kara kara mı geldi okuduğunuz satırlar!!! Başörtülülerin kara talihine kuş bakışı bir okuma yapın o zaman.Ya da bu kadar "kara"lık içinizi karartıysa bunca yasak/dar alanda başörtülülerin nasıl kariyer yaptığını görmek için Metin Sever'in "Türban ve Kariyer" isimli kitabını okuyun. Okuyun ve birbirine hiç benzemeyen, tek ortak noktası başlarını örtmek olan kadınların hayat çizgilerine ve "başarı" hikayelerine bakın. Herkes için kendi "okuma"sını yapabileceği kadar "farklı" hayatları imliyor kitap. Bunca farklılık iyi mi kötü mü? Nereden baktığınıza bağlı!!!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi