T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 ŞUBAT 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Yeşil kaçmış...

Diziyi iyi izleyenlerden bir dostum, kendisine, "Kurtlar Vadisi'nde kim kimdir yanlış biliniyor, aslında Polat Alemdar tipinin esinlendiği kişi Abdullah Çatlı olamaz; senaryo yazarları o tipi oluştururken biraz Çatlı katsalar bile, gözlerinin önünde Ahmet Cem Ersever'i canlandırmışlar" dediğimde, "O zaman Abdülhey de Yeşil olabilir mi?" sorusuyla mukabele etti.

Mahmut Yıldırım
'Abdülhey', dizide en kirli işleri yapan, bazen emir ve tâlimatla işe çıksa bile sonraları kendisi için de adam öldürüp haraç toplamaya başlayan bir tipse, evet o 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım (öteki kodadları: Ahmet Demir, Metin Güneş, Sakallı Hacı, Metin Atmaca) olabilir...

Resmî bir belgeden şu bilgiyi okuyalım: "Yeşil'in üzerinde başka belgeler de vardır. Hasan Tanrıkulu adına sürücü belgesi ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi kimlik kartı. Bu kartın istihbarat uzmanı sıfatıyla, emekliliğine kadar geçerli olduğu da kayıtlıdır. Ayrıca boş ve Başbakanlık İstihbarat Dairesi kartı da üzerindedir." (Kutlu Savaş, Susurluk Raporu).

Biliyorsunuz, İstanbul/Beşiktaş'ta birinin Mahmut Yıldırım'ın oğlu olduğu öğrenilen bir haraç çetesi yakalandı. Bir komşunun, kendisine gösterilen Mahmut Yıldırım fotoğrafına bakarak, "Onu da buralarda gördüğümü hatırlıyorum" demesi üzerine, bütün medya, "Emniyet yarım saat geç kalınca Yeşil kaçtı" diye haber yaptı. Günlerdir, "Yeşil kaçtı mı, kaçmadı mı?" konusunu tartışıp duruyoruz.

Cesedi ortada olmadığı için bu tartışma normal sayılsa da, onun süreç içerisinde üstlendiği misyon düşünüldüğünde, Yeşil'in çoktan ölmüş olması gerekir. Devlet kayıtlarına göre, 'Susurluk kazası'nın meydana geldiği Kasım 1996 sonunda Yeşil buharlaşmıştır. "Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatımız kalmamıştır" bilgisini sunan MİT'tir.

Kendisiyle ilgili son resmî bilgi şu: 23 Kasım 1996 tarihinde, Murat Tunç ve Gürcan Bora kodadlı diplomatik pasaport taşıyan iki MİT mensubunun refakatinde, yanlarında Vahdet Özer de bulunduğu halde, yurtdışına çıkmıştır Yeşil. Üzerindeki Metin Atmaca adına düzenlenen pasaport, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından çıkarılmıştır. Pasaportun dosyası sonradan kaybolmuştur. TK 320 sefer sayılı THY uçağında 5. sırada B, C, D ve F koltuklarında oturmuştur dörtlü. İstikametleri Beyrut'tur.

Sonrası bilinmiyor...

Susurluk Olayı'nı devlet adına soruşturan Kutlu Savaş, hazırladığı raporun 'Yeşil' ile ilgili bölümünde, adıgeçenin bilinen cinayet ve haraç alma eylemlerini aktardıktan sonra, bu tiplerle ilişki kuran MİT'i yanlış adamlarla çalıştığı için ayıplamaktadır.

Dönemin başbakanının (Mesut Yılmaz) da hazır bulunduğu, 30 Kasım 1997 tarihinde MİT'te yapılan bir toplantıda, Kutlu Savaş, "Saygın bir kurum olan MİT'in Yeşil gibilerle çalışması üzüntü verici" diye yüklenince, MİT'in diplomat kökenli müsteşarı Sönmez Köksal, "Siz MİT'in her zaman saygın kişilerle mi çalıştığını sanıyorsunuz?" cevabını vermiş...

Kutlu Savaş, raporunun Yeşil ile ilgili bölümünde, MİT müsteşarı ile arasında geçen mükâlemeyi aktardıktan sonra şu görüşünü kayda geçirmekte: "Son yıllarda ortaya çıkan ve Susurluk olayı dediğimiz olay da işte budur. Bunca bilgiye rağmen itlâf edilmesi gereken bir kişinin VİP salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayışı da Susurluktur."

Herhalde son cümledeki bir sözcük sizin de dikkatinizi çekmiştir: 'İtlâf'... Devlet adına Susurluk Olayı'nı araştıran kişinin kanaati, Yeşil'in 'itlâf edilmesi gereken bir kişi' olduğudur... Kısa süre önce çıkan 'kuşgribi krizi' sırasında hastalıklı kuşlara reva görülen muamele olduğu için, 'itlâf' sözcüğünün anlamını gençler bile biliyor olmalı...

'Susurluk Raporu' kamuoyuna açıklanırken, bazı sayfalar, "Devlet sırrı olduğu gerekçesiyle açıklanmamıştır" notu düşülerek sansürlenmişti. Yeşil'in eylemlerinin anlatıldığı bölümde de böyle sayfalar var. Orada kimbilir neler anlatılıyor...

Şimdi böyle biri hâlâ hayatta olabilir mi sizce? Bu soruya "Olabilir" cevabını vermek çok zor bence. Sadece devletin 'itlâf edilmesi gereken biri' olarak görmesi sebebiyle değil, Yeşil'in faal olduğu dönemde kendini ortaya atmadan duramayan biri oluşu yüzünden de on yıla yakın bir süre sessiz kalmasını epey zor görüyorum ben. Ankara'da bir gece kulübünde eğlenirken, etrafına, "Ben Yeşil'im"diye caka satan biri onca zaman sus pus oturamaz gibime geliyor...

Yakalananlar, kendi adlarıyla alamayacakları haracı Yeşil adını kullanarak devşirmeye çalışan bir gruba benziyor. Yeşil'i ve eylemlerini hiçbir zaman sevip benimsememiş Emniyet'in bu konudaki açıklamalarına itibar edilebilir...

Fakat Yeşil konusu yine de çok ilginç...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi