T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 TEMMUZ 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Siyasal ve ılımlı gayrimüslimlik

-Efendim ben elbette ılımlı Yahudiliğe karşı değilim, fakat siyasal Yahudiliğe karşıyım. Küçüklüğümde bir komşu Mişon Efendi vardı, dinince dinlensin, çok iyi adamdı. Oysa şimdi Filistinliler'e zulmedenler böyle mi? Siyasal müslümanlara ne yaparlarsa yapsınlar, pek revâdır sevdiğim ettiklerin! Ne var ki müslüman olmayanlara bile zulm ediyorlar! Hiç değilse ateist ve agnostik Filistinliler'i ayırmaları gerekmez mi?

-Bir Yahudi olarak senin bu sözlerini şiddetle protesto ediyorum! "Siyasal Yahudilik" demek, "Antisemitizm"in ta kendisidir. Artık Amerika'ya vize alamazsın! Devlet reisi olsan bile! Siyonist olmayan Yahudi kendi soyuna ihanet etmiş olur. "Ilımlı Yahudilik" istemek antisemit olduğunu itiraf etmek demektir!

-Aman ben ettim, sen etme! Hani o kadar incesini bilemediğim için ve sizler ikide bir "ılımlı İslâm-siyasal İslam" dediğiniz için, ben de bilimsel konuşmak için böyle söyledim. Dilim sürçtü, bağışla! Aman sakın Amerikan Konsolosluğu'na da "antisemit" olduğumu söyleme! Ben New York'a gitmeden yapamoorum! Bir sürçen atın başı kesilmez!

Dili sürçen Zat'ın bu kez de Irak'ta bir müslüman kıza tecavüz edilerek öldürüldüğünü ve cesedinin yakıldığını duyunca ne dediğini dinleyelim:

-Birinci Dünya Savaşı'nda bizi arkadan hançerleyen Araplar'ı sevmem, Amerikalılar'ı pek severim. Allah Amerika'yı korusun! Missouri zırhlısından çıkan Amerikan askerlerini millî bir heyecanla nasıl şapur şupur öptüğümüzü hatırlıyorum. Fekat bu kadarı da azıcık yüreğime dokunoor! Acaba Amerikan yönetimi de "Siyasal Hristiyanlık"a prim verecek yerde azıcık ılımlı Hristiyan olsa çok daha iyi olmaz mı?

-Bre bunak, katı câhil imişsin! Siyasal ve ılımlı ayırımının sadece ve sadece İslam için geçerli olduğunu nice bilmezsin? Irak ve Filistin'deki "terörü bastırma ve ortadan kaldırma" hareketlerini eleştirmekle "iflâh olmaz gerici, Usameci ve hatta Humeynîci" olduğunu gösterdin. Amerikan Elçiliği notlarına geçtin, Merkez'e de bildirildin, bundan sonra "kendim ettim, kendim buldum!" türküsünü ömrünün sonuna kadar çağırsan münasiptir!

Söylediğine ve söyleyeceğine "peşîman" olan Amcamız, nihayet siyasal ve ılımlı İslâm ayırımının sadece İslâm'a özgü bir ayırım olduğunu anlar ve bir daha hiç değilse bu alanda pot kırmamak için Amerika medreselerinden icazetli bir müderrise sorarsa, nasıl bir cevap alabilir? Düşünelim:

-Bu ayırımın sadece İslam için yapılması doğaldır. Pragmatist Amerikan felsefesine göre, "yararlı" olan "gerçek" demektir. Oysa İslâm bazı katı dogmaları "gerçek" olarak bellediği ve bunları hâkim kılma cihadına giriştiği zaman "siyasal İslâm" olur ve çağımızın barbarlığı demektir. Mezhebimizin İmamı Huntington Hazretleri'nin fetvâsınca bu barbarlık ile savaşmak, "cihad" etmek, "Medeniyet ile Barbarlık Savaşı"nı başlatmak, hiç değilse gönlümüz ve dilimizle tasdıyk eylemek, Beyaz Saray'ın bilmem kaç yıldızlı Sancak-ı Şerifi altında toplanmak boynumuzun borcudur. Şu halde sonuç gayet açıktır: Beyaz Saray'a kayıtsız-şartsız biy'at eden bir müslüman, ılımlı müslüman demektir. Beyaz Saray'a biy'at etmiyorsa, en azından "potansiyel siyasal İslâmcı", yani "potansiyel terorist" demektir.

-Şu halde müslümanlar da "pragmacı" olduklarını söylerler ve "katı dogmalar"ı değil, yarar ve çıkarlarını savunurlarsa, halleri nice olur? Yine barbarlık ve terör temsilcisi mi sayılırlar?

-Elbette! Ilımlı müslümanlık, ünlü "anektod"daki "tilki" gibi davranmak, Taliban ve Saddam'ın âkıbetinden ders alarak doğal kaynaklarını ve yazgısını zamanın arslanına teslim etmek, kafes ardına alınarak, kırıntılarla beslenmeye razı olmak demektir. Pragmatist uluslararası Hukuk da bir "üstün çıkar"a göre düzenlenmek zorundadır. "Üstün çıkar", dogmatik kafaların "adalet" dedikleri şeydir. Üstün çıkar, güçlünün çıkarı demektir. Güçlü değişince, adalet anlayışı da değişir. Görece (nisbî, izafî) olmayan adalet yoktur. Çok kurcalama, altından Çapanoğlu çıkar! Kokteyle yetişeceğim amca! Senin anlayacağın, Uluslararası Hukuk'ta "bir ipte iki canbaz oynamaz" kuralı egemendir. Bunun çağdaş adı da küreselciliktir. "Küreğin sapı kimin elindeyse, dünya zenginliğini kendi yönüne kürer" demektir.

Gerisi fasafiso!

Amcamızın kafacığı iyice perişan olur. "Rabbin kim?" çetin sorusunun sınav günü de yaklaşır. Bizim için de! Kem küm etmemek için şimdiden kendimizi = nefsimizi sorgulayalım: -Rabbim kim? Dikkat edelim: -Yaratıcın kim? diye sorulmayacak! "Yaratıcım Allah, Rabbim filândır!" cevabını verene "geçer not" da verilmeyecek! -"Rabbim Allah'dır" cevabını kendimizden alamıyorsak, ilk yapacağımız şey, Alemler'in Rabbi'ni Rabbimiz olarak seçmek, sevmek, yeter bilmektir. Hepimize başarılar!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi