T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 TEMMUZ 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Yükseköğretim Stratejisi'ne ilişkin notlar (2)

Dünkü yazıda epeyce ilerlemiştik; YÖK'ün hazırladığı "Türkiye'de Yükseköğretim Stratejisi" başlıklı "Taslak Rapor"un işin "teknik" diyebileceğimiz yönüne ilişkin önemli tespit ve öneriler barındırmasına rağmen "sanki Türkiye'de yaşamıyormuşcasına" kaleme alındığını belirtmeye çalışmıştım. "Genel çerçeve"nin bu derece problemli olduğu bir ortamda eğer bu çerçeveye ilişkin ciddi adımlar atılmaz ise "taslak"lara fazla umut bağlamanın doğru olmayacağına dikkat çekmek istemiştim. Eğer Anayasanız başta olmak üzere mevzuatınız "bilim ve sanat hürriyeti", "gençliğin korunması", "yükseköğretimin amacı" gibi ülkedeki eğitim-öğretim sisteminizi bir demokraside karşılaşılmayacak türden belirlemişse, yapılması gereken ilk iş tabii ki önce bu çerçevenin değiştirilmesini talep etmektir.

Bu sözlerim "Ne yani bir kez daha eskinin 'her şey politiktir' sloganının tekrarına mı döndük; söz konusu çerçeveden söz etmeden ülkenin yükseköğretimi ciddi bir reform geçiremez mi?" şeklinde bir itiraza neden oluyorsa gecikmeden onu da cevaplayayım: Hayır geçiremez... Siz eğer ülkenin eğitim-öğretim meselesini amacından başlayarak "Aydınlanma"nın ayak basmadığı bir takım "klişeler"den hareketle tarif ve tayin ediyorsanız, girişilecek ilk iş tabii ki ortalığın bu "klişeler"den arındırılmasıdır.

Hatırlayın: Yüksek öğrenimlerini sürdüren bir grup öğrencinin YÖK'ü ve uygulamalarını Meclis'te ellerindeki pankartlarla protesto ettikleri için "terörle mücadele" kapsamında cezalandırılabildiği bir ülkede yaşıyoruz; daha ne olsun!

Biliyorsunuz; eğitim-öğretim meselesi işin ta başından beri "siyaset" ile birlikte düşünülmüştür. Bu beraberlik aslında işin "tabiatında" vardır. İlklerden birisi olarak Platon'un yaklaşımı böyleydi, onu izleyerek dünyaya nizam vermeye çalışan diğer filozofların da.... Muhafazakarlar bu beraberliğe büyük önem atfettiler, komünistler de... "Köy enstitüleri" de ancak bu beraberlikle anlaşılabilirdi, "imam hatipler" de... Ve tabii bu çerçevede YÖK ve 12 Eylül beraberliğini unutmamak gerekir.

Demek ki, eğitim-öğretim alanına ilişkin bir takım ciddi reformlar düşünülürken de bu alan ile "siyaset" arasındaki bu yakın ilişkiyi unutmamak gerekiyor. Ne yapalım yani; yürürlükte olan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun sıraladığı ana ilkeler "yokmuş gibi" mi davranalım? "Öğrencilerine ATATÜRK'ün inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır" gibi bir maddeyi koruyarak (ve hatta savunarak) sahici bir yükseköğretimi düşünmenin mümkün olduğunu mu sanalım? "Milli kültürümüz, örf ve adetlerimize bağlı, kendimize has şekil ve özellikleri ile evrensel kültür içinde korunarak geliştirilir ve öğrencilere, milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirici ruh ve irade gücü kazandırılır" gibi bugün ancak "tarihten kalan bir yaprak" muamelesi görebilecek bir ilkeyi ciddiye alıp Cemil Çiçek'le beraber göz yaşı mı dökelim? Anayasasında "Gençlik"ten "Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tebdirleri alır" diye tamamen "nasyonalist-moralist" bir tarzda söz edebilen bir sistemin gençlerinin bugünü ve yarınını ciddiye aldığı söylenebilir mi?

Ben YÖK'ün hazırladığı "Taslak Rapor"da yükseköğretime ve gençliğe yönelik bu mevzuata ilişkin hiç değilse birkaç söz edilmesini beklerdim doğrusu... Ama görüyorum ki "Taslak Rapor" -bırakın işin "ideolojik çerçevesi"ne ilişkin benzer bir eleştiri geliştirmeyi- "reform" bekleyen bunca işin arasına "türban"ı sıkıştırmayı unutmamış! Şu değerlendirme mesela: " 'Türban' diye adlandırılan ve 'İslami Simge" haline getirilen, genç kızların örtünme biçiminin, kamusal alanda kullanılmasının yasaklanması ile ilgili bir ön tespit yapmakta yarar vardır. Zira bu örtünle biçiminin, kamusal alanda yasaklanması, önce millî yargılama organlarımızın, bilâhare de milletlerarası mahkemelerin bağlayıcı kararlarına dayanmaktadır. Üniversiteler de bütün kurumlar gibi, bu kararlara uymakla yükümlüdür. Hemen ekleyelim ki, bu tür yasaklamalardan hoşnut olmayanlar, bunların değiştirilmesinin hukukî yollarını hiç kuşkusuz kullanabilirler. Ancak, bir hukuk devletinde, kurallara ve mahkeme kararlarına uymak bir yurttaşlık görevi olduğu gibi...."

İnanılır gibi değil; "Türban" konusunda "bağlayıcı kararlar" var ama isteyen bunların değiştirilmesi için hukukî yollara başvurabilir ama işin bu safhasında da mahkeme kararlarına uymak yurttaşlık görevinin icabıdır, vesaire....

"Taslak Rapor"un bu bölümünün henüz "taslak" aşamasında olduğu besbelli değil mi?

Yarın da "Taslak"ta yer alan tespitler ve öneriler....

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi