T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 TEMMUZ 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'İmalı' açıklamalar

Eskiden de vardı mutlaka ama son dönemde sanki daha bir belirgin hale geldi. Siyasetçi-medya atışmalarında "imalı" açıklamalarla daha sık karşılaşır olduk sanki...

"İma"dan anladığımız malum: "Üstü kapalı bir biçimde belirtme, dolaylı yoldan sezdirme." / "Açıkça belirtilmeyen, dolaylı olarak anlatılan, sezdirilen şey."

Bilirsiniz, "ima" dolu ("imalı"?) konuşmalarla karşılaşmak gündelik hayatımızda bile can sıkıcıdır. Böyle durumlarda muhatabımıza "Açık konuş, bu sözlerle ne demek istiyorsun?" diye sormaz mıyız? "İmalı" sözler aile içindeki sürtüşmelerde de sıkça ortaya çıkar. Aile üyeleri arasındaki (hele de "gelin-kaynana" arasında!) sürtüşmeler-gerilimler çoğu zaman "imalı" sözlerle sürdürülmez mi?

Tamam, diyelim ki "imalı" konuşmak yanlış ama gündelik hayatımızdan bir türlü atamadığımız bir konuşma tarzıdır. Peki ama ya bazı siyasetçilerin bu yanlışa düşmelerini nasıl açıklayacağız? "Siyaset" gibi olabildiğince açıklık gerektiren bir alanda "imalı" açıklamalarla karşılaşmak çok daha sakıncalı değil midir?

İsterseniz birkaç örnekle devam edelim:

Duymuşsunuzdur, Radikal gazetesi ısrarlı bir biçimde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin İSMEK ihalesinde bir takım şirketlerin kayırıldığını ileri sürdü. Gazetenin iddiasına göre, ihaleye ilişkin getirilen şartlar neredeyse tamı tamına bir şirketi tarif ediyordu. Radikal meseleye bayağı önem verdi; hiç değilse iki ana sayfa manşetini bu işe ayırdı.

Nihayet olması gerektiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Toptaş da -biraz gecikmeli de olsa- bu iddialara cevap vermek için bir basın toplantısı düzenledi. Tahmin ettiğiniz gibi Başkan iddiaları reddediyordu. Ancak dikkat ettim, Topbaş'ın bu çerçevede sarfettiği sözlerin önemli bir bölümü bayağı "ima" yüklüydü. Mesela şu sözler:

"Her kuşun eti yenmez. Hortumları biz kesiyoruz. Bu feveranların, zıplamaların arkasında Türkiye genelinde havadan para kazanmanın, alın teri dökmeden, hak etmeden para kazanma alışkanlığında olar gruplar tarafından 'tetiklenme, 'Ah o eski günler' diye zikir yapan insanların yansıtılması olarak görüyorum. İhaleye dört gün kala böyle bir manşet atılıyor. Bundan ne anlam çıkarılıyor, kamuoyu vicdanına bırakıyorum."

Topbaş bu açıklamasını şöyle tamamlamış: "Biz de 'Bazı duyumlar alıyoruz, firmalardan birini korumak adına bu manşetler atılıyor' desek ne kadar doğru olur? Böyle bir zan altında insanları bıraksak doğru olur mu?"

Olmaz tabii ki... Ama "oldu bir kere" desek yalan mı olur!

Gördüğünüz gibi, Topbaş'ın açıklaması bir takım "imalar"la dolu. Hiç kimsenin doğru dürüst bir şey anlamadığı-çıkaramadığı bir takım "imalı" sözler... Şimdi siz söyleyin: Bu tarz bir açıklama yerinde bir açıklama mıdır? Bana sorarsanız "katiyen" derim. Topbaş, konuya ilişkin ciddi bilgilere sahipse, lafı çevireceği yerde bu bilgileri açıklamayı tercih etse daha doğru bir iş yapmış olmaz mıydı?

Gelelim bir ikinci örneğe:

Biliyorsunuz bugünlerde ortaya Cüneyt Zapsu ve Yasin El Kadı'nın bir dönem ortak ticari faaliyette bulunmasından hareketle geliştirilmiş bir takım iddialar atıldı. Zapsu'nun El Kaide başta olmak üzere bir takım terörist örgütlere para yardımı yaptığı için Amerikan yönetimi tarafından kara listeye alındığı söylenen Yasin El Kadı ile yakınlığı sorgulanmakta.

Konuya ilişkin -gerçekten- hiçbir bilgim ve fikrim yok. Bu ve benzer ilişkiler ilgi alanıma girmediğinden bundan sonrada da olması mümkün değil. Benim bu hikayede ilgimi çeken husus da bambaşka zaten. Benim ilgimi, bu hukümet-medya atışmasında Başbakan Erdoğan'ın konuya ilişkin yaptığı "ima" dolu açıklaması çekti.

Başbakan, NTV'ye yaptığı açıklamada bakın ne diyor: "Cüneyt Bey ve Yasin Bey üzerinden biz yıpratılmak istiyoruz. Boşuna uğraşmasınlar, biz bunların derdini biliyoruz, geleceği yeri de biliyoruz. Vakti saati geldiğinde açıklayacaklarım, inanıyorum ki, milletimi çok daha rahatlatacak, onları da hoplatacaktır. Bu yayın grubu ne elde etmek istiyor? 'Köşeye sıkıştırır da bir şeyler elde ederiz' gayreti içindelerse, bir şey elde edemezler."

Bakın yine "imalar"la dolu bir açıklama daha.

Bana göre bu da kaçınılması gereken türden bir açıklamadır. Başbakan'ın elinde eğer bir takım ciddi bilgiler var ise, kendisinden "vakti saatini" beklemeden bunları açıklamasını ya da "vakti saati" gelinceye kadar bu imalı sözlerden kaçınmasını beklerdik doğrusu... Çünkü işler dönüp dolaşıp bu tarz "imalar"a gelip dayanırsa herşeyden önce "millet"in kafası daha da karışır ve iş içinden çıkılmaz bir hale gelir.

Açık konuşmaktan (hele de siyasette) iyisi yok herhalde...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi