T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Büyük uzlaşma mı? Peki neyin karşılığında?

Danıştay'a yönelik saldırının hemen sonrasında hükümetle genelkurmay arasında suyuzüne çıkan bilinen temel uyuşmazlıkların şimdilik gündemden uzaklaştığı ve gerilen ortamın yatışmış gibi olduğu hissediliyor.

Bu sakinleşme, kimilerinin yazdığı gibi askerlerin, ilk sinyalleri geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan (Bu uyarının bedeli Türk lirasının yaklaşık yüzde 20 değer kaybetmesi oldu) yeni ve vahim bir ekonomik krizin müsebbibi olmak istememesinden mi, yoksa Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı'nın içeriği kamuoyuna açıklanmayan görüşmesinden sonra sağlanan bir mutabakat gereğince mi oldu, tam olarak bilmiyoruz.

Buna rağmen, geçici de olsa böyle bir mutabakat seziliyor.

Hükümet açısından bunun en somut göstergesi bana göre, Şemdinli davasının göz göre göre örtbas edilmesi faaliyetine suskun kalınması şeklinde tezahür ediyor.

Ayrıca Danıştay saldırısı sonrasında ortaya çıkan silahlı kuvvetler kaynaklı çeşitli çetelerle ilgili haberlerin de bıçakla kesilmişcesine tedavülden kalktığını görüyoruz.

Sonra hükümetin, Başbakan Erdoğan'ın ağzından AB karşıtlarının yıllardır söylediği bazı sözleri tekrarlamış olması da oldukça önemli. Yakından takip edenlerin iyi bilmeleri gerekir:

Silahlı kuvvetlere çeşitli alanlarda ve çeşitli kuruluşlar aracılığı ile danışmanlık yapan bazı emekli büyükelçiler ve paşalar ne zamandır Türkiye'nin AB müzakerelerinden çekilmesini, görüşmeleri askıya almasını telkin ediyorlar. Erdoğan AB'ye yönelik son çıkışını, eğer Ankara kulislerinde dolaşan erken seçim söylentilerini teyit etmek için yapmışsa ve bu nedenle milliyetçi bazı partilerin ellerindeki AB silahını ellerinden almaya çalışıyorsa bu ayrı bir konu.

Ama geçici de olsa ortamın yumuşayabilmesi için böyle bir mutabakat yapılmışsa, yani çetelere bu nedenle göz yumuluyorsa çok yazık.

Yeni Şafak Şemdinli davasıyla ilgili olarak dün davanın en önemli sanığının Ankara'daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne gönderilmesiyle ilgili haberi şu başlıkla veriyordu:

"Kaya yargıdan kaçırılıyor mu?"

Öyle ya, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt'ın yakından tanıdığı Assubay Ali Kaya olayın başından beri bu çeşitli yöntemlerle korunmuyor mu?

Kaya'nın çeşitli vesilelerle korunması ve adeta yargılamadan kaçırılması başlı başına Şemdinli davasının ve kuşkusuz silahlı kuvvetler içindeki çeteleşme olayının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

GATA'ya öyle kolay kolay her sanık, her hükümlü sevkedilebilir mi?

Bu ülkenin askeri hapishanelerinde ölümcül hasta olan, ameliyata ve bakıma muhtaç olan bir yığın mahkum ve tutuklu değişik zamanlarda bırakın GATA'ya sevkedilmeyi, sıradan hastanalere, doktora bile gönderilmedikleri için yaşamlarını yitirmişken Assubay Ali Kaya'ya gösterilen bu ihtimam doğrusu çok dikkat çekici geldi bana.

Belli ki Ali Kaya, Büyükanıt paşanın dahi vurgulamak zorunda kaldığı bir öneme sahip.

Belli ki, mahkemede konuşması pek istenmiyor. Ağzından çıkacak bir yanlış lafın ortalığı karıştırması uygun görülmüyor. Ya da, onun gibi başka 'kahramanlar'ın şevklerinin kırılması istenmiyor.

Ali Kaya zaten dememiş miydi:

"Biz ne yaptıysak vatan için yaptık." (Bu lafı şimdi, faili meçhul cinayetlerden suçlanan ve şimdi parti başkanı olan bir emniyetçi de söylemişti galiba.)

Nitekim Kaya 13 Haziran'daki duruşmaya çıkartılmadı. Çıkması uygun görülmedi.

19 Haziran'daki (yarın) duruşmaya da katılamayacağı bir gerçek.

(Bu duruşmaya çıkma, çıkarılmama, hastanelere sevk meselelerinin de emir komuta işleyişi içinde gerçekleştiğini söylemek acaba çok mu gereksiz olur.)

Müdahil avukatlardan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ise sanık avukatlarının kararın verilmesini geciktirmek için her türlü yöntemi uyguladıklarını söylüyor.

Tanrıkulu şöyle konuşuyor: "Ali Kaya'nın Van'dan Ankara'daki GATA'ya sevkedilmesi oldukça anlamlıdır. Mahkemeye gönderilen raporda kendisinin alt solunum yolu enfeksiyonu olduğu yazılıyor. Alt solunum yolu enfeksiyonu olan bir hasta Van'da bulunan üniversite hastanesine sevkedilebilirdi. Sanık yargıdan kaçırılmaktadır. Mahkemenin son savunmayı almadan kararını vermesi gerekir."

Mahkeme bu talebe uyar mı? Tabii bilmiyoruz.

Peki bu çabalarla adalet sağlanır mı? Türkiye çeteler meselesini halledebilir mi?

Bunu cevabı belli. Tabii ki halledemez.

Şemdinli davasının örtbas edilmesi ve çeteler meselesinin gündemden kaldırılması olası bir erken seçimde ya da normal seçimde AKP'nin işine yarar mı?

Bu soruyu da AKP'yi yönetenler kendi kendilerine sormalıdır?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi