YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Susurluk'u karartalım mı?

Geçenlerde bir vatandaş, endişe ile sordu: "Bu MHP ne yapıyor?" Cevabımı beklemeden sözlerini sürdürdü: "Hükûmetin, ülkenin istikrarını bozacak!"

Basının tahribatını görüyorsunuz. Kendi çıkarı peşinde koşan gazete patronları ve onlara servis vererek gündeliklerini temin eden bir kısım basın mensubu, vatandaşlarımızın beynini işte böyle yıkıyor. Benimle konuşan o kızcağız, istikrar uğruna bütün pisliklerin üzeri örtülsün istiyordu. "Bir kısım medya" tarafından buna inandırılmıştı.

Herkese haksızlık yapmak istemeyiz. O bir kısım medyada, Bekir Coşkun, Sedat Ergin, İsmet Berkan, Necati Doğru vs. gibi yolsuzlukların takip edilmesini isteyenler elbette var. Ama manşetler suskun!

MHP'yi mi kandırdılar?

Hani nerede "bir dakika karanlık" eylemi? Niçin ışıklar yanıp sönmüyor? Türkbank meselesi, Susurluk'un taa kendisi değil mi? Mesut Yılmaz, Eyüp Aşık ve çete ilişkileri ebediyete kadar karanlığa mı gömülmek isteniyor?

MHP istikrarı sarsacakmış! Peki 9.5.1999 tarihli gazetelerde yer alan beyanatında Mesut Yılmaz, Yüce Divan'da aklanmayı istemiyor muydu? Bakın ne diyordu: "Şimdi bizim istediğimiz, bütün bu suçlamalarla ilgili olarak, öne sürülen konuların yargı tarafından değerlendirilmesidir. Ben Yüce Divan'da yargılanmak istiyorum. Bunu kendim için değil, partim için istiyorum. Meselenin ilgili yargı tarafından sonuçlandırılması hususunda ısrarlı olduğumu Sayın Ecevit'e ifade ettim. Kendisi de, bana, yardımcı olacaklarını vaad ettiler."

Yine aynı tarihli gazetelerde Ecevit, Anap liderinin açıklamalarını şöyle değerlendirmişti: "Yılmaz'ın ısrarı karşısında çok üzüldüm; ancak tercihine saygı göstereceğim; Genel Kurul'daki oylamada olumlu oy kullanarak, Yılmaz'ı Yüce Divan'a göndereceğiz."

Görüldüğü gibi, hem Yılmaz, hem de Ecevit Yüce Divan'ın önünün açılacağını beyan ediyorlardı. Acaba hükûmeti kurma aşamasında, yolsuzluklar konusunda titiz davranacağını söyleyen MHP'yi yatıştırmaya mı, yoksa kandırmaya mı çalışıyorlardı?

Önemli konu

Dünkü yazımızda önemli bir konuya temas etmiştim.

Mesut Yılmaz Çete Komisyonu'nda ifade verirken, Eyüp Aşık'ın Çakıcı ile görüşmelerinden haberdar olduğunu itiraf etti. Eyüp Aşık'ın, kendi bilgisi tahtında, tam da operasyon için Amerika'ya güvenlik güçlerinin gittiği bir sırada, Çakıcı'yla görüştüğünü söyledi.

Acaba böyle kritik bir safhada Eyüp Aşık, Çakıcı ile ne konuşmuş olabilir?

(Eyüp Aşık - Alaaddin Çakıcı kasetine göre, aralarında şöyle bir konuşma cereyan etmiş:
Çakıcı: O zaman sen bana dedin ki, 'Mesut Bey sana ulaşmamı istedi, Amerika'ya giden ekibi haber vermek için' dedin. 'Bana bunu Eyüp abi söyledi. Adamcağız hem haber verip, hem benim canımı niye istesin' dedim... Düşündüm ki, Eyüp abiyle konuştum, bana dedi ki 'Mesut Bey haber verdi, Alaaddin'i alacaklar.'
Aşık: Evet, evet
Çakıcı: Ona ulaşırsan ona diye.
Aşık: Evet İçişleri Bakanı söyledi. Ama Mesut Bey söyledi ona.
Çakıcı: Yani üzülme be abi, başka bizim... Yani ne diyeyim şimdi abi.
Aşık: Ya onu diyen adam onu der mi? İkisini beraber der mi?)

Budapeşte meselesi

Mesut Yılmaz, Çete Komisyonu'na verdiği ifadede, Budapeşte meselesini araştırması için Erol Evcil'den ricacı olduğunu da itiraf ediyor.

Mesut Yılmaz'ın ifadesi (Çete Komisyonu'nu sayfa 84-86): "Erol Evcil'in ismini duyardım hiç görmemiştim. İlk defa Mehmet Gedik (Bursa Anap İl Başkanı) isimli bir arkadaşımızın babasının cenazesi sırasında, Bursa'nın Mustafa Kemal Paşa ilçesinde gördüm. Sadece gördüm, bana tanıttılar. Sonra ben Macaristan'da bir saldırıya uğradım. Bir iki hafta sonra Mehmet Gedik beni telefonla aradı. Ben o sırada anamuhalefet partisinin lideriyim. Macaristan olayı ile ilgili olarak MİT'teki bir üst düzey yetkilinin, kendisinin tanıdığı bir üst düzey yetkilinin, bana bilgi vermek istediğini söyledi. Ben de randevu verdim. Ofisime geldiler. Gelirken Erol Evcil ve Bursa milletvekili İbrahim Yazıcı'nın oğlu Serkan Yazıcı ve Yavuz Ataç vardı. Diğerleri dışarıda kaldı, sadece Yavuz Ataç benim yanıma geldi. Yavuz Ataç'la bir saat konuştuk; bana MİT'teki dedikodulardan bahsetti ama, Macaristan olayı ile ilgili hiçbir bilgi vermedi. Halbuki geliş nedeni buydu... Dışarı çıkınca biraz da şaşırdığım için Yavuz Ataç'ın Budapeşte'yle ilgili hiçbir şey söylemediğini Erol Evcil'e intikal ettirdim. EĞER BU KONUDA VARSA BİR BİLGİNİZ ARAŞTIRIN BANA VERİN dedim."

Dikkat ederseniz Mesut Yılmaz önemli bir itirafta bulunuyor ve Budapeşte'deki yumruk hadisesinin araştırılmasını Erol Evcil'den istediğini belirtiyor. Erol Evcil'in Çakıcı ile irtibatını bilmese, ondan hiç böyle bir talepte bulunabilir mi? Meselâ Sakıp Sabancı'ya veyahut Rahmi Koç'a "Budapeşte'de bana kim yumruk attı. Bunu tesbit ediverin" diyebilir mi?

Zaten Yılmaz'ın bu itirafı Erol Evcil ve Çakıcı'nın beyanlarıyla da teyit edilmekte. Erol Evcil Türkbank Komisyonu'na verdiği ifadede aynen şunları söylüyor: "...Ayrıca bu konuşmalar dışında, bir de yumruk olayında, Mesut Yılmaz ile görüştüm; Yılmaz bana 'Alaaddin Çakıcı ile konuş, yumruğu atan kim öğrensin ve hesap sorsun' dedi."

Çakıcı ise Türkbank Komisyonu'na verdiği yazılı ifadede, Yılmaz ile işbirliği yaptığından dolayı pişman, olduğunu belirtiyor

Bu ifadeden önce yayınlanan bir kasette, Çakıcı, Budapeşte konusuna temas etmişti. Kasette Evcil'e şöyle diyordu: "Böyle adamları başbakan yapıyorlar. Beşinci sınıf adam yumruk atıyor buna. Anam avradım olsun, dışardan beni üç beş ayda otuz defa arar. Bu adamların güdümünde dolaylı olan bir adam yumruk atıyor. Deve gibi yatırdı. Seninle haber gönderdi. Bitirebilir mi bu işi diye..."

Çakıcı, Mesut Yılmaz'la işbirliğinden söz ediyor. Bu işbirliği, Budapeşte meselesinin aydınlatılması mı? Budapeşte'deki o kumarhane, sakın kumarhaneciler kralı Sudi Özkan'a ait olmasın! Acaba orada Çakıcı'nın bir yeğeni mi çalışıyordu? Budapeşte'de Yılmaz'ların kaldığı otelin üst katında özel konuklar için bir başka kumarhane odası var mıydı? Orada bazı görüntüler mi tesbit edilmişti?

Çakıcı - Ataç - Evcil konuşmasında geçen Evcil'e ait şu sözler ne ifade ediyor?:"MİT'e bir kaset sızdırılmış. Budapeşte'nin, Mesut'un görüldüğü kaset çıkmış ortaya"

Türkbank olayı

Mesut Yılmaz, Mayıs-Haziran ayından itibaren, Korkmaz Yiğit'in arkasında Çakıcı'nın olduğundan şüphe ediyor. Bu şüphesini polisten aldığı istihbari bilgilere (13 Mayıs 1998 ve 8 Haziran 1998 tarihli İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazdığı uyarı yazıları) dayandırıyor.

Öte yandan, Yılmaz, Türkbank ihalesi ile yakından ilgilenmesinin sebebini "Mafyanın satışa karışmasını önlemek" şeklinde izah ediyor. O zaman niçin şüphelendiği Korkmaz Yiğit'i devre dışı bırakmıyor? Aksine 30 Haziran günü kendisiyle ayak üstü görüştükten sonra, "Haksızlık yapmayalım" diyerek, Güneş Taner'e Yiğit'in ihaleye katılması gerektiğini telkin ediyor. Bütün şüpheleri, Korkmaz Yiğit ile 15 dakika konuşunca hemen dağılıveriyor. İstanbul Emniyeti'nin verdiği istihbari bilgileri gözardı ederek, meseleyi, Korkmaz Yiğit'in 20 yıllık dostu Batı Çalışma Grubu'nun faal üyesi Güven Erkaya'dan ve MİT'ten tahkik ediyor. İhaleden bir gün önce, geceyarısı (3 Ağustos'u 4 Ağustos'a bağlayan gece) Karmuran Çörtük'e soruyor: "Korkmaz Yiğit'in Çakıcı ile ilişkisi var mı acaba?"

Oysa Kamuran Çörtük yerine, konuyu Emniyet Genel Müdürlüğü'nden tahkik etse, her nasılsa özel kaleminde kaybolan "Kozmik raporu" ele geçirecek. O raporda Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkbank ihalesinde Alaaddin Çakıcı'nın diğer işadamlarına baskı yaptığını söylüyor ve Hayyam Garipoğlu'na yönelik tehditlerin yer aldığı bir kaseti veya kaset çözümünü de başbakana sunuyor. Ne tuhaf, bu çok önemli bilgi notu Başbakan Mesut Yılmaz'a ulaşmıyor. Yılmaz da, Yiğit - Çakıcı ilişkisini MİT'ten, Kamuran Çörtük'ten, Güven Erkaya'dan öğrenmeye çalışıyor da, her nedense Emniyet'e sormak hiç aklına gelmiyor. Üstelik özel kaleminde çalışan İbrahim Oktay ve Sema Erdem'i cezalandırmak üzere teşebbüse geçmiyor.

Hayret verici olay

Hayret verici bir başka olay da şu: Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, kendisine 4 Ağustos'ta ulaşan ve Korkmaz Yiğit - Çakıcı ilişkisinden söz eden Emniyet raporunu, ihaleden sonra geldiği için, kasasına kilitliyor. Oysa ihale bitmiş ama henüz Hazine, devir işlemini gerçekleştirmemiş. Gazi Erçel, nasıl olsa Emniyet, diğer birimlere de bu bilgiyi verdi diye ağzını açıp konuşmuyor; Başbakanla çeşitli vesilelerle karşılaşıyorlar, ama ona hiçbir şey söylemiyor. Hatta Hazine 9 Eylül 1998'de devir işlemini gerçekleştirirken dahi, "Ne yapıyorsunuz, ihaleye fesat karıştırılmıştır" diye kimseyi uyarmıyor.

Suskun bürokrat, herhalde "Söz gümüşse sükût altındır" kuralına uygun davranmayı tercih ediyor.
(Yarın aynı konuya devam edeceğim)


21 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...