AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
St. Petersburg'un kuruluşu yahut İstanbul'un fethi

Medeniyetlere anlam kazandıran şehirlerin ruhudur. Şehirlerin binalarını, caddelerini, insanlarını bir arada harmanlayan o ruh medeniyet denilen insanlık birikiminin özetidir.

Tarih, kültür, insan ilişkisi şehirde tecessüm ederken toplumun geleceğine ayna tutar. Tarih ve toplum ilişkisini en yalın ve yalansız biçimde okumak ancak şehirlerin ruhuna nüfuz etmekle mümkündür. Şehirlerimize nasıl baktığımız tarih, kültür ve toplumumuzla ne türden bir ilişki kurabildiğimizin işaretlerini verir.

İnsan varlığının, varoluşsal anlamda ortaya koyduğu çözümlemelerin en üst düzeyde sergilendiği mekan olarak şehir sadece mimari bir oluşum değildir. Organik bir canlı olarak şehir içinde barındırdığı insan varlığının yeryüzü imtihanının verildiği mekan olarak da metafizik boyuta sahiptir. İnsan teki olarak da, toplumsal bir varlık olarak da bu mekanla kurduğumuz ilişki, çoğu kez şehre aşkın bir anlam yükler.

Kültürden mimariye, sanattan dine kadar insan hayatına anlam kazandıran tüm etkinlikler en kompleks, en rafine, en üst/uç düzeyde şehirde kendini gösterir. Bu anlamda medeniyetlerin yükselişini yansıttığı gibi çöküşün de habercisidir şehirler.

Tarih karşısında olmak ya da olmamak arasında gerilimin adıdır.

İstanbul, 29 Mayısta fethin 550. yılını kutlarken, ondan iki gün önce 27 Mayısta da St. Petersburg kuruluşunun 300. yıldönümünü kutladı. Bu iki şehre bakarak iki medeniyetin, iki toplumun, iki kültürün farklı iki tarihi akışını okumayı denemek isterdim.

Bir yanda fethin ismini bile anmaktan ürkenlerin yaşadığı İstanbul'un unutulmuşluğu ile Çarlık Rusya'sının kurduğu şehrin kuruluş yıldönümündeki şenlikli coşku arasında yapılacak karşılaştırma iki toplumun mekan, tarih ve gelecek karşısındaki duruşu hakkında yeterince ipucu verecek mahiyette. Bir yanda tarih ve toplum arasındaki süreklilik ilişkisinin sembolü haline gelen Petersburg, diğer tarafta hafıza kaybıyla malül bir şehrin insanları...

Moskova'dan St. Petersburg'a

Aslında St Petersburg, Rus tarihinin önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir. İmparatorluk oluşumunun zirvesine çıkan Rusların Birinci Petro eliyle Moskova'ya alternatif olarak kurduğu bir şehir. Moskova, Rusların Asyalı step kökenlerini teşhir eden bir şehir. Kiev Rusluğu döneminden sonra siyasi merkezi Moskova'ya taşıyan Ruslar, burada imparatorluk yolunu açtılar. Moskova bir bakıma Rusların Asyalı tarafını, steplerden kopup gelen Slav ruhunu yansıtan şehirdi. Batılılaşma, modernleşme yönünde reformlara girişen Birinci Petro için Moskova hayli Asyalı geliyordu artık. St. Petersburg, Ortadoks imparatorluk merkezi, Üçüncü Roma olma iddiasındaki Moskova karşısında kutsal dışı modernleşmenin şehridir. Bu anlamda St. Petersburg'un başkent olması Rus imparatorluğunun her bakımdan yönünü batı istikametine yöneltişinin göstergesidir.

Sovyet döneminde Moskova'nın yeniden başkent olması Üçüncü Roma misyonunun geri dönüşü demekti. Çarlık Rusyasının, İstanbul'un fethi üzerine Ortadoksluğun merkezi olma, Üçüncü Roma misyonunu üstlenmesi; Rusların kutsal imparatorluk ve evrensellik iddiasıyla Moskova'da tarih sahnesine çıkmalarından başka bir şey değildi.

St. Petersburg'un başkent olması bu evrensellik ve kutsallık iddiasından vazgeçmiş batılı modern bir imparatorluğa dönüşmesini gösterir. St. Petersburg, Rusların modern, kolonyal politikalar izleyen Avrupalı bir imparatorluk projesidir.

Sovyetlerin Moskova'ya dönüşü ise Rusların kutsal ve evrensel imparatorluk merkezi olma özlemlerinin geri dönüşüdür. Enternasyonal Proleterya İmparatorluğu'nun başkenti Moskova, Sovyet sosyalizminde gizli din-dışı kutsallık ve imparatorluk ruhunun bileşimini yansıtır. Sovyetlerin dağılmasından sonra tarihi ile barışan Rusya'nın St. Petersburg yerine Moskova'da kalmasının bu kutsal imparatorluk düşünü unutmadığı şeklinde okunamaz mı? Kutsal imparatorluk düşüyle yeniden uyanan ama St. Petersburg'la da barışık bir Rusya'nın fotoğrafını sunuyor 300. yıl kutlamaları.

İstanbul'un fethinin, 500. yıl dönümünde olduğu gibi 550. yılında da suskunlukla geçiştirilmesi tarihimizle kurduğumuz ilişkinin iyi bir göstergesi sayılabilir. Bugün Türkiye'nin ne bir Moskova'sı ne de bir St. Petersburg'u var. Ankara, İstanbul'a rakip olamayacak kadar silik, kimliksiz. İstanbul heybetinden korktuğumuz (kaçtığımız) bir tarih. Tarihle yüzleşmekten korkuyor, unutmaya çalışıyoruz.

Şehirlerimizle kurduğumuz ilişkiye benzer dehşetli çelişkileri yaşıyor toplumumuz. İstanbul'u hatırlayacak, onunla barışacak kadar özgüvenden yoksunuz; yok sayamayacak kadar da hayatımızın içinde; hatta hayatın kendisi...


3 Haziran 2003
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED