AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
En kritik konu

AKP iktidarının ilk günlerinde yazdığım bir yazıda "En tehlikeli olanın AKP üzerinden bir İslam tanımına gidilmesi" olduğunu ifade etmiştim.

Hakim yapının böyle bir beklentisi oldu hep. İslam'ı sistemin beklentilerine göre yeniden tanımlamak ve bunu halka kabul ettirmek.

Diyanet'ten, İlahiyatçılardan, dindar kesimlere yakın olan siyasi partilerden böyle bir görev bekledi hakim yapı. Zaman zaman böyle tipler buldu da, ancak ilginç olan şu ki, halk o yorumları "hakim yapının kurnazlığı" olarak değerlendirip dışladı, marjinal hale getirdi.

Hakim yapı, başından beri AKP'deki "değişme" söylemini, bir "yeni din yorumu"na yöneltme arzusu taşıyor ve ısrarla "Ne kadar değiştiniz?" sorusunu yöneltiyor.

Böyle bir ortamda, hükümet üyelerinin tavırlarının da, Yeni Diyanet İşleri Başkanı'nın kişiliğinin de özel bir anlam kazanması gayet tabii.

Radikal gazetesinin, Diyanet İşleri Başkanlığına getirilen Prof. Dr. Ali Bardakoğlu için "Dinde reformcu" başlığını atması bu çerçeve içinde olağanüstü önem kazanıyor.

Gazete, Neşe Düzel'in daha önce Bardakoğlu ile yaptığı mülakattan "Müslümanlık kendi reformunu yaşayacak" şeklinde alıntılar yaparak böyle bir başlık çıkarmış. Alıntılar Bardakoğlu'nu "dinde reformculuk"la tanımlamak için yeterli midir, bu tür mülakatlar nasıl kırpılır, kısaltılır ve bazen istenmeyen niteliklere bürünebilir sorusunun tartışması ayrı, ama yeni Diyanet İşleri Başkanı'nın "Dinde reformcu" diye tanımlanarak geliyor olması, hakim yapı - İslam ve halk ilişkilerinde benim son derece yanlış ve tehlikeli bulduğum "AKP veya Diyanet üzerinden din tanımlaması" riskini hatıra getiriyor.

Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın Hoca'nın da "İslam ve çağdaş gelişmeler" üzerine tefekkür derinliğinde özgün - yeni - farklı düşünceleri vardır. Ancak ben bir kere, Aydın Hoca'nın "Ben yarın Allah'ın huzurunda savunamayacağım şeyi söylemem ve yapmam" dediğini duydum ve bu sözü çok önemsiyorum. Çünkü bu söz insana, ağır bir sorumluluk yükler. Aynı hissi, sayın Bardakoğlu'nun da taşımadığını düşünmek aklımdan bile geçmez. Hele gelinen makamın, bir akademisyen rahatlığından daha farklı bir sorumluluk yüklediğini de dikkate aldıktan sonra... Daha makama adım atmadan "Dinde reformcu" damgası yemek, tüm bu konuları ilmi çerçevede gündeme getirmeye itina eden sayın Bardakoğlu'nu eminim ki çok üzmüştür. Beklenebilir ki sayın Bardakoğlu buradan geriye dönük olarak da hayati bir özeleştiri sorumluluğu çıkaracaktır. Sonuçta Ali Bardakoğlu da, ana kaynaklardan çıkarılacak "Din yorumu"nun, "Dinin gerçek sahibi"nin maksadını anlama çabası olduğunu bilebilecek bir ilmi seviye sahibidir.

Başta dikkat çektiğim "tehlikeli ihtimal"in belki en risklisi siyasiler tarafından sergilenen "din yorumları"dır.

Burada da başörtüsü sancısı bir sınav alanı haline geliyor.

Meclis Başkanı'nın, Başbakan'ın, bakanların eşlerinin başörtülü oluşunun sorun haline geldiği ve Başbakan'a "değişimini ispat etmek ve ülkede gerilimi düşürmek için eşin başını açsın" yolunda fütursuz çağrıların yöneldiği ülkemizde Maliye Bakanı'nın eşinin yeni baş bağlama biçimiyle sür-manşetlere çıkması ilginç değil mi?

Herhalde sayın bakan, uyguladığı mali politikalar sebebiyle olmasa bile eşinin yeni baş bağlama biçimiyle sür - manşet olmasını yeterince değerlendirmiştir.

Ben böyle durumlarda Fransızların Cezayir uygulamasını hatırlarım hep. Frantz Fanon, Cezayir'in Bağımsızlık Mücadelesinin Anatomisi isimli kitabında "Cezayirli kadının çarşaftan çıkarılması" operasyonunda ilginç olaylar anlatır. Uygulanan yöntemlerden birisi, her "çarşaftan çıkma" olayı için ayrı ve görkemli törenler düzenlenmesi, çarşafını çıkarıp "atan" kadının yıldızlaştırılmasıdır. Bir başka özendirme de, eşi çarşaftan çıkan bürokratın terfi ettirilmesidir.

Bugün olan biteni, "Sür - manşetlere çıktık, hakim odaklar nezdinde itibarımız arttı, değme keyfimize" diye değerlendirmek var, bir de açtığı çığırın sorumluluğuna bakıp yanmak... Bunlar elbette olayda rol alanların kendi kişisel tercihleri olacaktır.

Ben burada bir kere daha AKP'yi, kendi çizgilerinde dinin eğip bükülmesine yol açıcı davranışlara girmemeleri konusunda uyarıyorum. Bu çerçevede sağlıklı tavrın, "din yorumu" gibi algılanacak tavırlardan kaçınmak ve dinle ilgili konulara, toplumun dini sorumluluklarını özgür biçimde gerçekleştirebilme şartlarını hazırlama cihetinden yaklaşmak olduğunu belirtmek istiyorum.

Buradan bir de hakim yapının "inanç özgürlüğü" alanındaki özürlülüğünü maskelemek için her gün yeni bir baş bağlama formülü arayan odaklara mesaj göndermeliyiz: Traji-komik bir görüntünüz var. Farklı bir din algılaması yaklaşımı içinde toplumu dizayn etme hesaplarının suyu çıktı artık.


3 Haziran 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED