AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Taşra Türkiyesi'nin ihtişamı

Zaman zaman gündemimizi işgal eden "Hangi Türkiye?" tartışması yaşadığımızın dışında da bir Türkiye olduğunu hatırlatıyor.

İstanbul gibi metropollerde yaşayan bizler bu tür tartışmaları siyasi gelişmeler ve olaylar bağlamında düşünüyor ve değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu tartışmanın toplumsal ve mekansal temellerini farklı Türkiye mekanlarına daldığımız zamanlarda anlayabiliyoruz.

İstanbul'dan çıkıp Anadolu'nun muhtelif şehir merkezlerine gittiğinizde gözlemleriniz sizi ister istemez 'Hangi Türkiye?' sorusuyla yüz yüze bırakır. Aslında gelişmeleri bir zaman süreci içerisinde değerlendirdiğimizde paradoksal diyebileceğimiz bir durumla karşılaşırız. Bir yandan şehirler arasındaki farklılıkların giderek azaldığı, şehir mekanlarının birbirine benzediği, mimarinin tekdüzeleştiği, tüm şehirlerin cadde ve sokaklarının birbirinin kopyası haline geldiği, sadece kamu yönetimine ilişkin resmi yapıların değil sivil mimari eserlerinin de aynı ve tek bir forma büründüğü bir sıradanlık dikkatimizi çeker. Diğer yandan ise özellikle şehirlerin tarihi-yerel kimliklerinin giderek öne çıkmakta olduğu; bilhassa kültür ve turizm faaliyetleri nedeniyle yerel zenginliklerin kurtarılabildiği kadarıyla korumaya çalışıldığı ve böylece tarihi-yerel yapılarla modern sıradan yapıların oluşturduğu bir zıtlığın öne çıktığı bir şehir tablosuyla yüz yüze gelmekteyiz.

Taşra Türkiyesi?

Evet 'Hangi Türkiye?' sorusuna verilecek cevaplardan biri olan 'Taşra Türkiyesi!' cevabı giderek öne geçmektedir. Taşra Türkiyesi olarak formüle edilebilecek cevap siyaset temelli tartışmalarda Öteki Türkiye şeklinde özetlenen cevapla çoğu kez örtüşen bir özelliğe sahiptir.

Uluslaşma veya uluslaştırma süreci, taşra diye nitelenen mekanların yerel yapı ve değerlerinin aleyhine gelişen bir süreçti. Bu süreçte pekçok yerel değer ve yapı gündemden çekildi, tasfiye edildi ve tarihin sayfalarına terkedildi. Biz uluslaşmayı yerel olandan uzaklaşmak, farklılıkları yok etmek ve her şeyi tek bir forma indirgemek şeklinde anladığımızdan daha çok Taşra Türkiyesi'ne ait olan yerel olanları kimi kez yok ettik, kimi kez kendi kendine yok olmasına göz yumduk, yerel olanlardan kurtulmuş olmakla iyi bir şey yaptığımızı sandık. Bu anlayışın neye mal olduğunu anlamak için fazla bir çabaya gerek yok. Sadece Anadolu şehirlerine gittiğinizde biraz duyarlı bir bakışla caddelere, sokaklara, binalara ve kamu alanlarına bakmak yeterlidir.

Bütün bu gelişmelere rağmen Taşra Türkiyesi'nin müthiş bir yerel zenginliğe, kendine özgü değerlere ve farklılıklara ve hâlâ bilinmeyen, keşfedilmeyen varlığa sahip olduğunu görmek mümkün. Anadolu'nun bütün şehirlerinde karşılaşacağımız bu durumu sadece Amasya örneğinde ortaya koymak mümkün.

On üç medeniyeti barındıran şehir: Amasya...

Amasya'ya yolu düşenler bu şehrin insanı heyecanlandıran zengin tarih, kültür ve mimari potansiyelini görmüşlerdir. Şehir baştan sona bir tür açık arkeolojik müzesi görünümünde. Şehre büyük hizmetleri bulunan Mimar Hakkı Bey'in verdiği bilgiye göre Amasya'da on üç ayrı medeniyetin mimari, kültürel ve tarihi eserleri ve hatıraları var. Acaba dünyada on üç ayrı medeniyetten hatıraları sinesinde barındıran bir başka şehir var mıdır? Ortalama beş bin yıllık şehir sadece Selçuklular ve Osmanlılar döneminde değil onlardan önce Bizans, Roma, Pont, Eti, Frig ve diğerleri dönemlerinde de etkin bir merkez olmuştur. Osmanlılar döneminde bir Şehzadeler Şehri olan Amasya'nın cumhuriyete giden yolda oynadığı rolü hepimiz biliriz. Meşhur Kurtuluş Savaşı'nın açık bir bildirgesi olan Amasya Tamimi burada yayınlanmıştır.

Yeşilırmak'ın iki yakasına yayılmış olan Amasya zengin kültür, mimari ve tarih mirasına, bir açık hava müzesi gibi olmasına, ekonomide tarımın öne geçmiş bulunmasına rağmen Türkiye'de en az gelişen şehirlerden biridir. Zengin kültür ve turizm potansiyelinden ne Türkiye, ne de yabancılar haberdardır. Zengin mirasın korunmasıyla ilgili önemli çalışmalar var, ancak tanıtımı ve organizasyonlarda ciddi sorunlar dikkat çekiyor. Sadece bir örnek sorunu açıklar sanırım: Sultan II.Bayezid Camii'ndeki pekçok eserin çalınabilir gerekçesiyle sökülerek müzeye taşınması ve caminin adeta dört duvar bırakılması resmi makamların konuya nasıl yaklaştıklarını göstermektedir.

Şehirlerin kendi zenginlikleri ve mirası dikkate alınarak yerel kalkınma stratejilerinin belirlenmesi gerektiğini Amasya çok açık şekilde ortaya koyuyor. Bu şehrin geleceği zengin kültür mirasının ve turizm potansiyelinin tanıtımında ve tarıma dayalı sanayileşmededir. Şehrin zenginliğini değerlendirecek bir yükseköğretim kurumunun bulunmaması başlı başına bir eksikliktir.

Kültür ve tarih zenginliğiyle muhteşem mazisinin derin izlerini ayakta tutmaya çalışan Taşra Türkiyesi, yerel değerlerine sahip çıkmalı ve bunu tüm dünyaya anlatmasını başarmalıdır. Yerel değerleri ve potansiyeli harekete geçirmeden ne uluslaşma, ne de küreselleşme olabilir.


3 Haziran 2003
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED