AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Başörtüsü ve imam hatip liseleri (2)

ABD'nin dünya imparatorluğu kurmak ve köpeksiz köyde değneksiz gezmekten ibaret olan amacını gerçekleştirmek için önüne çıkan "meşru engelleri" ortadan kaldırmak üzere uydurduğu bahaneler ne kadar saçma ve asılsız ise Türkiye'de başörtüsü ve İmam Hatip Okullarının önünde arkasında "şeriat devleti örgütlenmesi" görmek, bu bahaneye sığınmak da o kadar saçma, tutarsız ve asılsızdır. Apaçık gerçek bu ülkede birilerinin, hem de meşru olmayan yoldan ülke mukadderatına el koymuş birilerinin dindarlaşmaya karşı açtıkları savaştır. Bunlardan bazıları apaçık inkarcıdır, bazıları ise "bizim de dedemiz, ninemiz... dindar idi, namaz kılar, başını örterdi" diyenlerdir; ama gurup çıkarları bakımından farklı amaçlar yanında ortak oldukları nokta "dindarlığa ve dindarlaşmaya karşı savaş"tır. Onlara göre dindarlık ancak kişinin özel mekanında ve gizli olabilir; ülkenin bürokratları, siyasi temsilcileri, kamu hizmeti elemanları dindar olamazlar, dindarlıklarını gösteren bir kılık, kıyafet ve davranış içinde bulunamazlar. Peki niçin böyle olmalıdır, onlara göre gerekçe "laikliktir". Peki laik uygulama ve demokrasinin beşiği olan AB ülkelerinde ve ABD'de laiklik böyle mi anlaşılıyor? Elbette "Hayır". Batı'da bazı partilerin isimleri içinde "Hristiyan Demokrat" kelimeleri vardır ve bu ülkelerde pek çok fert ve gurup siyasi kararlarında hristiyanlığı referans olarak kullanmaktadırlar. Bazılarında kilisenin ve devletin başı aynı şahıstır, bazılarında meclis dua ile açılır, yemin incil üzerine yapılır, isteyen nikahını kilisede kıydırır, birçok kamu görevlisi kendi dinine ait sembol ve kıyafeti serbestçe taşır...

Dindarlığa karşı savaş ilan edenler, şeriat devletini engellemek için değil, ülke insanının çocuklarını dindar yetiştirme arzularını, bu meşru ve insan hakkına uygun taleplerini sonuçsuz kılmak için -diğerleri yanında- iki önemli tedbire başvurdular: 1. İmam Hatip Okullarını kapatmak, 2. Okur yazar, seçkin, etkili vatandaşların -erkeklerde sakal ve namaz, kadınlarda başörtüsü gibi- dindarlık alamet ve görüntülerini yok etmek. Yöneldikleri Avrupa Medeniyeti çerçevesinde bunu yapabilmek için ikna edici bir bahaneye ihtiyaç vardı, bunu da buldular: "radikal islamcılık ve terör". Ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar, bunların da mumları sönmek, yalanları aşikâr hale gelmek üzeredir. Anlaşılan odur ki, asıl saik ideolojik bağnazlıktır, dar görüşlülüktür, "Ben dindar değilsem başkası da olamaz" yaklaşımıdır.

Ülkemizde başörtüsü yasağı kanuna dayanmıyor; dayanakları yorum ve -tersi de hukuka uygun bulunan- bir karar ile uygulamadan ibarettir.

Yorum bazı mahkemelere aittir; bu mahkemeler kamusal alanda başörtüsü kullanmanın laikliğe aykırı olduğu yorumunda bulunmuşlardır. Bu yorumu yapan hakimler de ittifak etmiş değillerdir, bazen altıya karşı yedi gibi kritik rakkamlar ortaya çıkmıştır; yani bir hakim bir yanda, ülke halkının yüzde yetmişinin talebi bir yanda, hakimin dediği oluyor.

Karar ve uygulamayı yapan da YÖK'dür. Anayasa mahkemesinin yorumu inanca dayalı bir kılık ile üniversiteye gelmenin laikliğe aykırı olduğu mahiyetindedir; buna göre yorum, "Ben canım böyle istediği için böyle giyiniyorum" diyenleri kapsamaz, rektörler bir öğrenciye "Sen dindarlıktan mı yoksa kıyafet özürlüğü ve hakkından dolayı mı böyle giyiniyorsun" diye soramayacaklarına (bu soru hukuk aykırı olduğuna) göre "olguyu (başörtüsü kullanmayı) dine dayandırarak" yasaklama kararı almak yerine "kılık kıyafeti seçme özgürlüğüne dayandırarak" serbest de bırakabilirlerdi ve bu hem laikliğe aykırı olmazdı, hem de yürürlükteki kanuna uygun olurdu.

AİHM'nin kararını bahane diyorlar, ama bu da tutarsızdır; çünkü mahkeme başörtüsünü yasaklamıyor, üniversite yasaklarsa bu hukuka aykırı olmaz diyor, peki yasaklamazsa, mahkemenin mantığına göre bu da hukuka uygun olacaktır!

Sonuç olarak başörtüsü yasağının açık, seçik, kesin bir hukuki dayanağı yoktur. Zorlama yorumları ortadan kaldırmak için de yasama meclisinin yorumuna veya yasaklayan yorum kapılarını kapatacak kanun değişikliği yapmasına ihtiyaç vardır. Bu kanun anayasa da olsa artık vakit geçirmeden gerekli değişiklik yapılmalıdır; öyle bir değişiklik ki, bundan sonra hiçbir hakim veya yönetici çıkıp da "kamusal alanda, başkalarının hak ve özgürlüklerini engellemeyen davranış ve kılık kıyafet" laikliğe aykırı olarak yorumlanamasın!

Evet bu değişikliği meclisten bekliyoruz; muhaliflerle uzlaşma mümkün ise uzlaşarak, değilse uzlaşmadan yapılmasını bekliyoruz. Her konuda muhaliflerle uzlaşma geçekleşiyor mu? Hayır. O halde bu konuda da gerçekleşmesin!

Ama efendim muhalifler şunu yapar, bunu yapar...? Vallahi öyle bir zaman gelir (ve tanınan süre sona ermiş olur) ki, taraftarlar da şöyle şöyle yaparlar, en önemlisi emaneti geri alıverirler! İktidarların vazifesi yalnızca muhalefete kulak vermek değildir.

Gelelim İmam Hatiplere (İnşaallah Cuma günü).


26 Aralık 2004
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED