AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Özeleştiriden ne çıkar?

Özeleştiri kendi başına soyut bir olay değildir. İnsan özeleştiriyi zihinsel bir fantezisini tatmin için uygulamaz. Onun pratik sonuçları var: özeleştiriye girişen biri, ilkin bir durum muhakemesi yapar, bir başka söyleyişle mevcut statüsünün ne olduğunu öğrenmek ister. Bu durum muhakemesi, ona üzerinde yer aldığı statünün bulunması gereken yer olup olmadığını söyler. O yer o yer midir, yoksa o yerin olması gereken yer bir başka yer midir? Bu yere, başlangıçta hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi istikametinde ve isabetle mi ulaşılmıştır, yoksa orada tesadüfen mi durulmaktadır? Çıkış noktası ile varış noktası arasındaki irtibat yerli yerinde duruyor mudur? Bir sapma söz konusu mudur? Bir yanlışlık varsa, o yanlışlık çıkış noktasında mıdır, yoksa hedefte midir? Veya her ikisinde birden mi bir yanlışlık mevcuttur? Yahut çıkış noktası doğrudur da, ulaşılmış bulunan menzilde mi bir yanlışlık yaşanmaktadır? Bu soruların belirlenmesi gerekiyor.

Varılan menzile kadar her şey olması gerektiği gibi yürümüş olabilir, fakat varılan menzilin kendisi yanlış bir noktada konumlanmış olabilir. Olamaz mı? Bu durumda, üzerinde durulan yerden, bir başka yere nakletmek gerekecektir.

Eğer söz konusu durum muhakemesi toplum hayatı için söz konusuysa, işaret etmek istediğimiz süreç onun her katmanında, her düzleminde yeni baştan gözden geçirilmek icabedecektir.

Siyasî alanda nerede durulduğu sorgulanacaktır. Siyasî alanı, hukukî durumla iç içe düşünüyoruz. Siyasî alanın düzgün olup da hukukun düzgün olmaması veya tersi durum söz konusu değildir. Hukukî alandaki düzenlemeler muhkemse, bu, hukuka da yansıyacaktır veya siyasî yapılanma muhkemse, bunun yansıması hukuk alanında da görülecektir. Siyasî partiler düzgün kurulmuş ve hukuka uygun bir işlerlik içindeyse, bu aynı zamanda oradaki hukukun siyasaya yansıması olarak da görülebilir. Ama birinden birinde bir yanlışlık varsa, o da, öteki alana yansır…

Sosyal yaşantı sorgulanacaktır. Sosyal yaşantıda, insanların sıkıntısı varsa, bu da orada hukukî düzenlemenin isabetiyle ilişkilendirilebilecektir. Sosyal yaşantının düzgün olup da, oradaki hukukî düzenlemenin hatalı olduğu söylenemez veya tersi…

Aynı şekilde iktisadî yaşantının gidişatı nasıldır? İktisadî yaşantı da hukuki alanla ve sosyal yaşantıyla bağlılaşım halindedir. Her bir alanın olumlu ve olumsuz yönleri öteki alanları etkiler.

Ve nihayet bunların tümüyle bağlılaşım (korelâsyon) içinde bulunan entelektüel yaşantı vardır. Aydının durumu ülkenin siyasal, toplumsal, hukukî ve iktisadî yaşantısının tümüyle ilgilidir ve onlarla bağlılaşım içindedir. Aydının soyut olarak cesaretli olması gerektiğini söylemenin bir başına fazlaca bir anlamı yoktur. Eğer ortada onun cesaretini kıracak bir durum söz konusuysa, bu durumda, değindiğimiz bütün alanların durumu yeniden gözden geçirilmeye ihtiyaç hissettiriyor demektir. Cesaretsiz bir aydın eğer tam aydın sayılmıyorsa, bunun sorumluluğu bireyin kendisinde aranabileceği gibi, onun kadar değinilen alanlarda da aranmalıdır. Aydının cesaretini kıran hususun ne olduğu sorgulanmalıdır.

Bu sorgulamanın, bu özeleştirinin sil baştan yapılması gerektiğini düşündüren bir sürecin başlarında olduğumuzu söylemek istiyorum. Belirtilen alanların (toplumsal, siyasal, hukukî ve iktisadî) her birinde, o alana özgü eleştirinin ve özeleştirinin, sıfırdan başlayarak gerçekleştirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Değişimin yönü, bir ölçüde, belki büyük ölçüde, biraz da bu eleştirinin ve özeleştirinin değeriyle ilintili olacaktır.


26 Aralık 2004
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED