AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Köpekler cesetleri yerken onlar Telaferi bombalıyor!

Geçen yıl eylül ayında İvan kasırgası Küba'yı vurduğunda bir buçuk milyon insan tahliye edildi, 20 bin ev boşaltıldı. Bir kişi bile ölmedi. Günlerce beklenen Katrina kasırgası New Orleans çevresini vurduğunda ABD Başkanı George Bush golf oynuyordu ve tam üç gün sonra televizyona çıkıp açıklama yapabildi. "Dünyanın en güçlü ülkesi" günler sonra bile bölgeye yiyecek ve içecek gönderemedi. Büyüklük kibriyle trajedinin boyutlarını gizledi, bölgeden yükselen çığlıkları dünya Washington'daki Beyaz Amerikalılar'dan daha erken duydu. İnsanların açlıktan yağmaya giriştiği, cesetleri bile yemeye başladığı, günlerce suda sürüklenen cesetlerin toplanamadığı bir ülke düşünün. Yüz binlerce kişinin öldüğü Ruanda soykırımında binlerce ceset nehirlerde yüzüyordu. Ne farkı var?

Dünyaya "adalet" dağıtan, işgal ve katliamlarını "sonsuz özgürlük" koyan, demokrasi ve özgürlük sloganlarıyla Afganistan'da binlerce kişiyi toplu mezarlara gömen, Irak'ta kadın/çocuk demeden öldürdükleri insanları sayma gereği bile duymayan, gizli esir kamplarında işkence ve tecavüzü devlet politikası olarak uygulayabilen, devlet terörünü en aşağılık biçimde kullanan Amerika, bırakın dünyayı, kendi insanlarını bile kurtaramadı. George Bush, Fidel Castro kadar bile olamadı. Castro, ilk gün televizyondaydı ve tahliye operasyonunu bizzat yönetiyordu.

Bunun güçle, büyüklükle, zenginlikle ilgisi yok. Bunun insana bakışla, değerle, erdemle ilgisi var. 11 Eylül saldırılarında kendi hatalarının bedelini dünyaya ödeten, Anglo-Sakson ırkçılar, New Orleans'ta yüzen cesetleri toplayamadılar ama dün Telafer'de geleneksel katliamlarına devam ettiler. Dünya New Orleans'taki trajedi için acı duyarken onlar günlerdir Telafer'e bomba yağdırıyor! Financial Times, "Tecavüz"lerden söz ederken, bir polis, "Bize, cesetleri toplamamız yolunda bir emir verilmedi. Yüzüyorlarsa, aşağı itilmeleri söylendi. Zaten onları koyacak bir yer de yok" diyor.

Kunduz-Mezar-ı Şerif hattında binlerce esiri kurşuna dizip, asitle yakıp, kemiklerini kırıp, boğup toplu mezara gömen zihniyetle, kendi insanlarının cesetlerini toplama gereği bile duymayan zihniyet aynı. Vahşet kültürünü sadece dünya genelinde değil, kendi ülkelerinde de gösteriyorlar. Ardından da yüz milyonlarca dolarlık imaj operasyonları yapıyorlar. Ne de olsa Amerikan film endüstrisi ve dünya basını buna gönüllü.

Daha ilk günden, felaketin boyutlarının korkunç olacağı belliydi. Ama Beyaz Saray'daki neocon elit, bunu görmezden geldi. ABD İç Güvenlik Bakanı, dün bölge sakinlerini "tüyler ürpertici sahnelere hazır olmaları" konusunda uyardı. Köpeklere yem olan cesetlerin görüntüleri bugün dünyaya yansıdı. Felaket, tahmin edilenden çok daha vahim. Sonuçları beklenenden çok daha ağır olacak. Amerikan toplumunda 11 Eylül'den daha derin izler bırakacak.

11 Eylül'le halkın dikkatini dışarıya yönlendiren, halkı dünyayı kurtaran kahramanlara inandıran Bush yönetiminin, dikkatlerin yeniden içerideki sorunlara yönelmesine karşı yapacağı fazla bir şeyi yok. Daha şimdiden Kasırga ile Irak işgali arasında bağlantılar kuruldu. Kimi bunun Tanrı'nın gazabı olduğunu söylerken kimi ekonomik ve güvenlikle ilgili kaynakların Irak'a yönlendirilmesi yüzünden bilançonun bu kadar ağır olduğunu söylüyor. Şimdiden "İmparatorluk enkazı"ndan, "kaybeden ülke"den söz edilmeye başlandı. Amerikan halkı bundan sonra zor sorular soracak.

Zararın ne kadar olacağı kestirilemiyor. Tahminler 100 milyar dolar civarına çıktı. Petrol ve gaz ihtiyacının yüzde 25'i New Orleans'taki liman ve rafinerilerden geliyordu. Şimdi bu kapı kapandı. İnsani trajedinin dışında ABD ekonomisi çok ağır zarar görecek. Irak petrollerini yağmalayan ABD, kendi ülkesinin petrol girişini kaybetti. Irak'ta Bağdat havaalanına giden yolu bile kontrol edemeyen bir süper güç bu! Immanuel Wallerstein, beyaz şahinlerin ve askeri çevrelerin, ABD'nin eski gücüne kavuşturulması için Irak'a savaş açtıklarını söylüyor. Yani, çöküşü gizlemek için. Ama çok daha kötüsü oldu. ABD hem Irak'ta kaybediyor hem de kendi içinde.

Bütün dünyada, özellikle bizim coğrafyamızda etnik ve mezhep farklılıklarını tahrik edip çatışmaya dönüştüren, toplumları birbirine bağlayan bütün değerleri aşındıran politikaları uygulayan ABD, kendi içinde siyahlara ve Hispaniklere yönelik ayırımcı, dışlayıcı tutumunu, adaletsizliği, fakirliği gizlemeyi artık başaramıyor. Kendi utancını görmeyenler, dünyanın her köşesinde kusurlar arıyor ve bu kusurları bütün çirkinlikleriyle istismar ediyor. Türkiye'ye bakın; Diyarbakır'dan Trabzon'a, Sakarya'dan Seferihisar'a ve Bozöyük'e kadar kendini gösteren çözülme stratejisinin arkasındaki Amerika değil mi? Dünyaya yaydığı bütün kötülükleri kendi içinde yaşayan Amerika değil mi? Siz hangi rüyadan söz ediyorsunuz? Nasıl bir gelecekten, dünya düzeninden söz ediyorsunuz? Müslüman dünyayı hizaya sokmaya çalışan, yeni din inşa etmeye bile yeltenen, bu coğrafyanın bütün değerlerini aşağılayan ülke bu mu?

Kendi ülkenize dönün. Hem dünyayı rahat bırakın hem de köpeklerin insafına bıraktığınız cesetleri, insan onuruna yakışır biçimde toprağa verin! Önce o utanç verici manzaralardan kurtulun ondan sonra dünyaya adalet, düzen getirmeye teşebbüs edin.

İnsan ırkını tehdit eden felaketlerle mücadeleyi önceleyin. Okyanuslar'ın öfkesini durdurmayı… Hint Okyanus'u Güney Asya'yı vurdu, yüz binlerce can aldı. Atlas Okyanusu New Orleans'ı vurdu, onbinlerce can aldı. Büyük Okyanus'un öfkesi ne zaman gelecek ve nereyi vuracak? Allah korusun!


6 Eylül 2005
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED