T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 23 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Nasıl bir sınav (ÖSS) sistemi?

Bizdeki sınav mentalitesi, eğitimi dejenere etmekten, adeta onu "eritim" sürecine dönüştürmekten başka bir işe yaramıyor. Sınav mentalitesindeki yanlışlığı göz ardı ettiğimiz için, alınan bütün tedbirler boşa gidiyor

  • PROF. DR. OSMAN ÇAKMAK (*)
    Uyguladığı eğitimle öğrencideki yetenek ve çeşitliliği keşfedebilen; yetenekleri yerinde değerlendirecek bir esnek ortam meydana oluşturabilen; mesleğinde başarılı, problemler karşısında acze düşmeyen, soran, sorgulayan ve kendine güvenen fertler yetiştiren bir eğitim sistemi.

    Nerede bu eğitim sistemi? Türkiye'de mi? Ne yazık ki, hayır.

    EĞİTİM DEĞİL, ERİTİM SÜRECİ

    Hepimiz ülkemizde böyle bir eğitim sisteminin eksikliğinin sıkıntılarını yaşıyoruz. Ben burada, ÖSS çözümsüzlüğünden ve sınav işkencesinden gençleri kurtaracak, becerileri ve yetenekleri değerlendirebilen öz/et bir eğitim ve sınav modeli önereceğim.

    Oluşturacağımız yeni sistem, her şeyden önce, ülkemizin gerçeklerine uygun olmalı. Bir tarafı yapayım derken öbür tarafı yıkmamalı. Örneğin çoğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ÖSS'yi ve dershaneleri ortadan kaldıran bir çözüm modeli de sunulabilir. Ülkemiz gerçeklerini göz önüne aldığımızda kökleşmiş müesseselerini ve anlayışları bir çırpıda kaldırmak, hem kolay olmayacaktır, hem de bu, çok fazla bir işe yaramayacaktır.

    Öyleyse öncelikle bu kurumları faydalı şekle dönüştürmenin yollarını aramalıyız. Japonya'da olduğu gibi, dershaneleri beceri ve özel eğitim kursları veren kurumlara dönüştürebiliriz.

    Bizdeki sınav mentalitesi, eğitimi dejenere etmekten, adeta onu "eritim" sürecine dönüştürmekten başka bir işe yaramıyor. Sınav mentalitesindeki yanlışlığı göz ardı ettiğimiz için, alınan bütün tedbirler boşa gitmekte, ne yaparsak yapalım, müfredata ÖSS hâkim olmaya devam etmektedir.

    Eğitim adına yapılan şudur aslında: Bir takım gerçekler ve "şey"lerin adı öğretiliyor. Sonra da kendi geliştirdiğimiz testlerle, öğrencilerin, yüklenilen bilginin ne kadarını aldıklarını değerlendirip ölçülüyoruz. Nasıl bir tuğla yığınından bina ortaya çıkmıyorsa, bilgi yığını da bilimsel düşünceyi, kısaca bilimin kendisini ortaya çıkaramaz. Gerek ÖSYM'nin üniversiteye giriş sınavları (ÖSS), gerekse diğer sınavlar (örneğin OKS, KPSS vd) "gerçek bilgi"yi ve yetenekleri, düşünme gücünü ölçen yapının çok uzağındadır. Bilgi birikimini ölçmekle, insanların bilgiyi kullanma güçlerini, bilgi üretme ve analitik kabiliyetlerini ölçmüş olmuyoruz.

    "GERÇEK BİLGİ"/SİZ

    Ülkemizde "eğitim" ve "bilgi" konusunda bir kargaşa yaşandığı malum. ÖSS reformu çerçevesinde ilk etapta yapılması gereken, bilginin ve eğitimin gerçekten ne anlama geldiğinin ortaya konmasıdır.

    O halde nedir "gerçek bilgi"? "Gerçek bilgi", ÖSS'nin odaklandığı "nedir" sorusunun cevabı ile ulaşılan bilgi değildir. "Nasıl" ve "niçin" sorusuna cevapla başlar gerçek bilgiye giden yol. "Nedir" sorusunun karşılığı, "tepkiye" yönelik olduğundan şartlanmaya dayalı bir eğitimdir. Zihnî yeteneklerin kullanılmadığı ya da düşük seviyede tutulduğu bu yöntem, aynı zamanda hayvanlara davranış kazandırılmasında kullanılan eğitim metodudur. Yani şartlanmaya dayalı bir eğitimdir.

    Bilginin ikinci düzeyi olan "anlama", "niçin" sorusuna karşılık gelir. "Niçin" sorusunun cevabı ile elde edilenler "nedir" sorusunun karşılığı olan "malumata" göre daha üst düzeyde olsa da, yine de "gerçek bilgi" değildir. Çünkü hâlâ "tepki" vermeye yöneliktir.

    O halde, asıl bilgiye nasıl ulaşırız? Bilgiyi kullanabilme seviyesine yani "beceri düzeyi"ne çıktığımızda ulaşırız. "Beceri", bilmenin üçüncü seviyesini, yani "yapabilmeyi" temsil eder ve "nasıl" sorusuna karşılık gelir. İlk iki düzey daha kısa sürede ve birisini dinlemek veya kitap okumak gibi pasif bir katılımla kazanılabilir. Öte yandan "yapabiliyor", yani bilgiyi kullanıyor olabilmek için, uygulama da içeren uzun vadeli ve sürekli bir çaba içine girmemiz gerekir.

    Şu sözlere dikkat edelim:

    "Bilgi tek başına ekonomik bir kaynak değildir. Bilgi satılmaz, sadece bilgiyle üretilenler alınıp satılabilir" (P. Drucker)

    "İyi bir zekâ sahibi olmak yeterli değildir. Önemli olan onu iyi kullanmaktır" (Descartes)

    BECERİ/K/SİZ LİSELİLERDEN...

    Türkiye'deki liselerde, müfredata, sanıldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı değil, ÖSS hâkimdir. Eğitimde misyonsuzluğun en açık örneğini lise eğitiminde yaşıyoruz.

    İlk iş olarak, geniş katılımlı istişarelerle bir lise mezununda olması gereken beceri ve yetenekler belirlenmelidir. Lisede hangi dersler ve meslekî becerilerin verileceği ortaya konmalıdır.

    Üniversite kazanamayan bir lise öğrencisinin iş bulabilir hale gelmesinin yolu, eğitimi pazarlanabilir beceriler kazandıracak şekilde yeniden yapılandırmaktan geçiyor. Birçok ülkede lise mezunlarının önemli bir bölümü (ABD'de üçte biri) lisede kazandıkları beceriler nedeniyle üniversiteye gitmek istemiyorlar. Çünkü lisede işe yarar bir takım beceriler kazanıyorlar.

    Ardından, ÖSS sistemini öğrencinin bilgiyi kullanma ve üretme gücünü (gerçek bilgi) ölçen ve değerlendiren bir genel sınav şekline nasıl dönüştüreceğimizi konuşmalıyız.

    Daha sonra, sıra, aşağıda bir kısmını sıraladığım öğrencinin eğitimi boyunca kazanmasını istediğimiz meziyet/beceri ve davranışlarını ölçmek için hangi mekanizmaları oluşturacağımıza gelecektir. Aşağıda öz/et bir şekilde sunduğum listede öğrencinin ÖSS puanının yüzde ellisini oluşturması gereken "becerileri" verdim.

    1. Bilgisayar ve internet kullanımı (bilişim teknolojileri)
    2. Yazma (kompozisyon) ve ifade becerisi
    3. Genel sağlık, spor, genel kültür ve dünya olayları
    4. Sanat ve meslekî beceriler
    5. Yabancı dil (pratik)
    6 Kişisel gelişim, iletişim becerileri ve ahlâkî değerler)

    ALTERNATİF SİSTEMLERE...

    Eğitim de, tıpkı insan gibi çok boyutlu olmak zorundadır. ÖSS'nin, merkezî "tek boyutlu sayısal değerlendirme"ye dayanan sınavları ile bu becerilerin ölçülmesi elbette mümkün olmayacaktır. Ek değerlendirme sistemlerine ihtiyaç vardır. Örneğin yabancı dil seviyesini belirlemek için TOEFL benzeri bir sistemden yararlanılabilir. Lise bitirme sınavlarının yeniden ihdas edilmesi ve okullarda eğitimlerin bir bütün olarak değerlendirildiği bağımsız akreditasyon (doğrulatma) sistemlerinin artık ülkemizde de uygulanması gerekiyor.

    Eğer okullarda öğretmen ve juri değerlendirmelerine, beceri kurslarının vereceği sertifikalara yeterince güvenmiyorsak, bağımsız akreditasyon sisteminden faydalanabiliriz. Akreditasyon sistemi, okulları kalite yarışına sokacağı için, eğitim kurumlarımız arasındaki kalite farkları asgariye inecektir. Böylelikle, zamanla, öğrenci mezuniyet not ve başarısının üniversiteye girişte daha ağırlıklı hâle gelmesi mümkün olacaktır.

    Bir başka önemli nokta ise, ÖSS puanının üniversiteye girişte tek belirleyici ölçüt olmaktan çıkarılmasıdır. Üniversitelerin kendilerinin yapacağı ikinci aşama bir sınavla ve /veya her bölüme has bazı ek standart ve ölçütlerle öğrencilerini kendileri seçebilmelidir.

    Bu yapı, öğrencinin daha lise çağında branşlaşmasını, seçeceği alanda daha çok ders ve kurs almakla güçlü ve avantajlı konuma geçebilmesini sağlayacaktır. Bu tür bir yapılanma üniversiteyi kazanamadığı takdirde öğrencinin bir meslekte ilerlemesine ve iş bulmasına bir katkı oluşturacaktır.

    Ayrıca üniversitelerde ilk yıl, diğer bölümlere geçiş de olabildiğince esnek olmalıdır. Öğrenci, -yanlış tercih yapmışsa, istemediği bölüme kayıt yaptırmışsa- başka bölümlere kolayca geçebilmelidir.

    MESLEKÎ DERSHANELERE...

    ÖSS sistemi becerileri, analitik düşünceyi, yorumlama gücünü ve üretkenliği değerlendiren konuma yükselince, üniversite hazırlık kursları anlamlı ve faydalı faaliyetlerin içine çekilmiş olacaktır.

    Böyle bir yapılanmada, tıpkı Japonya'da örneklerini gördüğümüz gibi dershaneler, okullardaki uygulama eksikliğini tamamlayan laboratuar, atölye, kütüphane imkanları sağlayan kurumlar hâline gelecektir. Üniversiteye girişte beceriler öne çıkınca, dershaneler meslekî kurslar veren kurumlar haline geleceklerdir.

    Dershanelerin bir kısmının bu süreçte yapılan teşvik ve desteklerle özel liseler, ilköğretim okulları yahut meslek liseleri hâline dönüşmeleri de sağlanabilir.

    VE BECERİ/K/Lİ LİSELİLERE...

    Bu süreçte, lise eğitimi yeniden ele alınmalı, kalitesi ve ciddiyeti ile ayrıcalıklı hâle getirilmelidir. Gerçekten de eğitim işini ciddiye alan ülkeler, lise eğitimini son derece ağır, yüklü ve öğrenciye üniversite yolunu açan bir niteliğe büründürmüşlerdir. Gelişmiş kütüphanelerin ve uygulama imkanlarının desteği ile derslerin araştırmaya dayalı projelerle yürütülmesine özel önem verilmektedir. Daha lise çağında öğrenci araştırmayı, düşünmeyi, işbirliği hâlinde çalışmayı öğreniyor; bazı sanatlarla da tanışıyor ve entelektüel zevklere sahip kılınıyor.

    Bu ülkelerde liseye gidebilmek için, bütün öğrenciler için uygulanan ana kriter, anadili ve matematik dersleridir. Öğrenci, bu iki derste bütün lise eğitimi boyunca sürekli "pekiyi" notunu almak mecburiyetindedir. Aksi takdirde, daha farklı ve alt programa kaydırılmakta ve bu da üniversiteye girişi zora sokmaktadır. Lise eğitiminin tamamlanması, ancak önemli derslerden lise bitirme sınavını kazanmakla gerçekleşmektedir. Bu sınavlar Almanya'da Abitur, Avusturya'da Matura, İngiltere'de GSE olarak adlandırılıyor.

    Lise eğitimi böylesine ciddi ve ağır hâle gelince ilköğretimde 20-25 kişilik bir sınıfta ancak 5-6 öğrenci liselere aday hâle geliyor. Üniversite önünde yığılma bu şekilde önleniyor. Geri kalanlar ise başarılı olacağı ve severek yapacağı bir meslek dalına yönlendiriliyor. Diğer taraftan meslek liselerinde öğrenci istediği ve başarı gösterdiği takdirde sertifika sisteminin de avantajı ile bir liseye geçebiliyor. Dolayısıyla üniversiteye aday hâle geliyor.

    * Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi