T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Piyasanın ateşi ve 'kutsal ittifak'

Türkiye son dönemde, bir yandan siyasette 'istikrar'a karşı 'ulusal ittifak' senaryolarına sahne olurken, bir yandan da ekonomide hareketli günler yaşanıyor. Gerek Amerikan Merkez Bankası'nın faiz artışı, gerekse global piyasalardaki dalgalanma, Türkiye'deki piyasaları da doğrudan etkiliyor.

Mesela, yabancı yatırımcıların Türk piyasalarındaki davranışları faiz oranları üzerinde belirleyici oluyor. Çünkü yabancılar, bono piyasasında satışa geçtiğinde faizler yükseliyor, yurt dışına çıkmaya kalktığında kura baskı yapıyor. Kur artışı ise enflasyonu tetikliyor. Kısacası, küresel piyasalar hapşırınca Türk piyasaları nezle oluyor.

Dolayısıyla, Türkiye'de piyasaları iyi yönetebilmek için sadece 'yerli argümanlar'ı doğru kullanmak yetmeyebiliyor. Mesela, 2006 yılında bazı özelleştirme gelirlerinin devreye girecek olması ve bütçe disiplinin korunması bu dönem için bir avantaj. Ancak global piyasalarda olabilecek agresif bir dalgalanma, Türkiye'de her an faizlerin ateşini yükseltebilir.

Aslında, bütün dünya piyasalarının kafası karışmış durumda ve son derece de kaygılılar. Ama Türkiye piyasaları biraz daha kaygılı. Mesela, global piyasalardaki dalgalanma, bizimle benzer ekonomik yapılara sahip ülkelerde yüzde 5 civarında bir etkileme yaparken, bizde yüzde 25 oranında etkiliyor.

Peki neden? Çünkü Türkiye'de özellikle son günlerde, 'siyasi istikrar'a karşı, ülkede azınlıkta olan ama sesi çok çıkan 'derin' kesimlerin 'mühendislik projeleri' özellikle dışarıya karşı 'sisli' bir Türkiye fotoğrafı yansıtıyor. Bu da, dış piyasalarda bir 'risk algılaması' oluşturuyor. Mesela, bu 'mühendislik projeleri'nin baş aktörlerinden birisi olan Süleyman Demirel'in, yabancı yatırımcılara "Türkiye'ye gelmeyin" çağrısı tam da bu fotoğrafın bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

Evet, son dönemde ekonomide yaşadığımız olumsuzluklar büyük ölçüde dış kaynaklı. Ama bir de gerçek var ki, maalesef bu hepiz adına dramatik bir görüntü. Yıllarca bu ülkede başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış ve siyasetin değişik kademelerinde görev almış insanlar, sırf bir 'toplum mühendisliği' adına kendi ülkelerinin ayağına kurşun sıkabilmektedirler.

Şu anda, piyasalar açısından ekonomik anlamda yapılabilecekler yapılıyor. O kadar yapılıyor ki, siyasi iktidar piyasayı ürkütmemek için daha önce kendi aldığı kararlardan geri adım atarak yabancı yatırımcılara stopaj vergisini sıfıra düşürdü.

Dün sabah saatlerinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Devlet Bakanı Ali Babacan yaparak, mali sistemde revizyon niteliğinde yapılan '8 maddelik' bir değişiklik açıkladı. Buna göre, yurdışı yerleşiklerin finansal araçlardan Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratlara uygulanacak stopaj oranı sıfıra indirilecek. Artık bu yatırımcılardan stopaj vergisi alınamayacağı gibi, beyanname vermeleri de söz konusu olmayacak. Ayrıca Bakan Unakıtan, daha önce yüzde 15 olan yurt içi yerleşiklerin Devlet İç Borçlanma Senetleri için ödediği stopaj oranının yüzde 15'ten yüzde 10' indirileceğini de açıkladı.

Türkiye'de topu topu 500 kişiyi geçmeyen, ama sesi çok çıkan 'kutsal azınlık' dışında, toplumun kahir ekseriyetinin 'cumhurbaşkanı seçimi' gibi, erken seçim gibi bir derdi yok. Sanayicinin, esnafında böyle bir derdi yok. Mesela, önümde HÜRSİAD işadamları örgütünün 'İlkbahar 2006' çalışması var. 412 ticaret, sanayi, oda ve borsa yöneticileriyle yapılan çalışmada, hiçbir sanayici ve ticaret erbabı 'erken seçim', cumhurbaşkanlığı seçiminde kriz istemiyor. Ayrıca, ticaret ve sanayi erbabının büyük çoğunluğu geleceğe 'umutlu' bakıyor.

Ama gelin görün ki, 'makul çoğunluk' ve ülkenin üreten kesimleri 'kriz senaryoları'nı çok açık bir şekilde dışladığı halde, bütün hayatları boyunca 'krizler'den beslenen 'kutsal azınlık', bütün bir toplumun başını derde sokacak 'tehlikeli senaryolar' üretmekten bir türlü vazgeçemiyorlar. Üstelik de her seferinde kaybettikleri halde...

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi