T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Vicdan'sız varlık; ya da ne, nasıl ve niçin?

İnsan, düşünen bir varlık mıdır; yoksa soru soran bir varlık mı? İnsan, hem düşünen, hem de soru soran bir varlıktır. Ama "düşünmek" ile "soru sormak" arasında önemli bir fark var. Bu farkı, "insan, düşünen bir varlık olduğu için mi soru sorar; soru soran bir varlık olduğu için mi düşünür?", sorusunu sorarak açıklığa kavuşturabiliriz.

İnsan, esas itibariyle, düşünen bir varlıktır. Düşünme kabiliyetine ve kalbî yeti'sine sahip olduğu için, soru sorabilir insan. Akıl, kalpten bağımsız değildir bizde: Düşünmeyi sağlayan akıl ile kalp arasında kopmaz ilişkiler vardır.

Batı'da "akıl" (intellect) yoktur; "reason" (us) vardır. Intellect, rûhî, metafizik olan'a ve alan'a da açılan bir kabiliyettir. Reason, ratio'dan oran/tı'dan türe/til/miştir; ölçmek ve kelimenin tam anlamıyla biçmek işini yapar. Edgar Morin, bu hakikati görmüş yaşayan düşünürlerden birdir: Rasyonalizm ("akılcılık"), aynı zamanda rasyonalizasyon (aklamacılık) yapan bir ölçme, sonra da biçme "alet"idir. Tanrı'yı, tabiat'ı, insan'ı ve hayatı biçme "âlet"i.

Düşünme fiili, ancak soru sormayla ortaya çıkar. Soru sormayan bir varlığın, düşünen bir varlık olduğuna hükmedemeyiz. Ama düşünen bir varlığın soru sorabileceğine hükmedebiliriz.

Soru sorma, ancak vicdan sahibi'nin işidir. Vücut bularak mevcut olabilen, vicdan ve vecd'le donanıp, her zaman ve her daim kendisini, yapıp ettiklerini sorguya çekerek tecdid yapabilen bir varlık.

Batı'daki varlık kavramları (being ve existence) vicdanı içermez; vecd'i de dışta bırakır: O yüzden, oluşan bu büyük vakum, Batı'da neo-paganizmin ürettiği kültür endüstrisinin haplarına, ikonlarına sığınılarak doldurulmaya çalışılır. Aradaki fark, ne kadar büyük, görmemek için kör olmak bile yetmez.

O hâlde, düşünmek, asıl'dır; soru sormak ise, düşünmenin usûlü. Düşünmek bizi insanın varlığına götürür; soru sormak ise, bu varlığın varoluşuna, nasıl varolabileceği meselesine.

İnsanı varkılan şey, düşünmenin varlığını da fark etmemizi sağlayan şey, soru sorma fiilidir. İnsan, soru soran, soru sormak zorunda olan, soru sorabildiği zaman varlığın mahiyetini belirginleştirebilen ve varolabilen bir varlıktır.

Varlık (vücud) ile düşünme; varoluş ile soru sorma (vicdan sahibi olma) arasında bir özdeşlik ilişkisi kurabiliriz. Varlık, varoluşla mümkündür; düşünme ise soru sormakla (vicdan sahibi olmakla). Varoluş yoksa, varlık muallakta kalır; soru sorma eylemi yoksa, düşünme fiili de yok demektir.

Varlık ve düşünme asıl'a; varoluş ve soru sorma ise usûl'e (vicdan ve vecd'e) taalluk eden şeylerdir. Elbette ki, aslolan, asıldır; ama asıl'ın vücuda gelebilmesi ancak bir usûl'le (vicdan'la geliştirilecek, vecd'le yeşertilecek, tecdid ile tazelenecek bir usûl'le) mümkündür.

Asıl'ı, "ne?" sorusuyla; usûl'ü de, "nasıl?" sorusuyla açığa çıkarabilir ve açıklığa kavuşturabiliriz. Ama asıl'ın da, usûl'ün de ne olduklarını, nasıl bir şey olduklarını, bunlar arasındaki alaka ve irtibatı, "niçin?" sorusuyla tayin edebilmemiz mümkündür.

"Ne?" sorusu, insanın mahiyetine; "nasıl?" sorusu da insanın konumuna ilişkin yeni sorular sormamıza ve cevaplar bulmamıza imkân tanır bize. İnsanın mahiyeti ve konumu arasındaki alakayı ve irtibatı tesis ve temin edebilmemiz için, tayin edici bir başka soruya daha ihtiyacımız var: Bu soru, "niçin?" sorusudur.

Ne'nin ve nasıl'ın nihâî hedeflerine ulaşmasını, ne'nin ve nasıl'ın mahiyet ve keyfiyetlerinin vuzuha kavuşturulmasını sağlayan anahtar, niçin'dir. "Niçin?" sorusu bir anahtar işlevi görür, bütün şifreleri deşifre eder. "Ne?" ve "nasıl?" sorularıyla sürekli düğüm atar, sürekli şifrelemeler yapar, yeni şifreler üretiriz. Bu düğümleri, şifreleri, "niçin?" sorusu olmadığı, sorulmadığı sürece çözebilmemiz ve deşifre edebilmemiz çok zordur. O yüzden, "niçin?" sorusu, anahtar soru'dur. Her türlü kapı'yı nihâî olarak onunla açabiliriz ancak.

Biz, bakış'ımızı kaybettik. Oysa, bakış, tıpkı düşünce gibi, soru sorma kabiliyeti ve kalbî yeti'sidir. Bakış'ımızı kaybettiğimiz için her şeye şaşı bakıyoruz: O yüzden, bir bakış ve düşünce sahibi olabilmemizi sağlayabilecek temel meselemiz, varoluş / dil meselesidir. Çünkü dil'i olmayan, başkalarının dilini konuşan bir adam, kişilik ve ahlâk sorunu yaşamaktan kurtulamaz.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi