T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 ŞUBAT 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Ali Murat GÜVEN

Savulun, 'homo kovboylar' geliyor!

Bir insanı, çok da elinde olmayan nedenlerden ötürü içine yuvarlandığı bir musibet nedeniyle yerden yere vurmak ve geri dönüşsüz bir biçimde lanetlemek, genel olarak tarzım değildir. Eğer ki bizler, yeryüzündeki eylemlerimizin oluşturduğu en vahim tablolardan sonra bile istisnasız herkes için tövbe kapısını sonuna kadar açık bırakan bir yaratıcının kullarıysak, gerektiğinde hoşgörü sergilemeyi ve bağışlamayı da bileceğiz. Bize 'elest meclisi'nde ruhundan bir parçayı üflemiş olan yüce yaratıcının bu niteliği, üzerimize en azından bir parça olsun sinmeli. Yoksa, adına "müminlik" denilen bu mayınlı arazide hiç dolaşmamamız gerekiyor.

O yüzden, bilincimin bir tarafında gayet yerleşik ve sarsılmaz bir biçimde duran -gerekçeleri belli- kızgınlığa karşın, eşcinsellere karşı öteden beri belli ölçülerde merhamet sahibi olmaya da çalışmışımdır.

İstanbul, çok büyük bir kent; kentten de öte bir ülke. Bilenler iyi bilir, ama bilmeyenler için bu kentin bir de "kirli yüzü" olduğunu hatırlatalım. Başınızı zaman zaman kendi dünyanızdan çevirip o "kirli yüz"e doğru baktığınızda, sözgelimi gecenin ilerleyen saatlerinde işten eve dönerken, bazı belli başlı caddelerin kenarlarında eşcinsellerin bedenlerini pazarlayacakları kişileri tedirgin tavırlarla beklediklerini görürsünüz. Hele de soğuk kış gecelerinde, üzerlerinde -ayartıcı olmaktan da öte- komik duran dekolte giyim kombinasyonlarıyla, tir tir titrediklerini çevrelerine hissettirmemeye çalışırlar. Gerçekten de yürek yakıcı bir manzaradır bu. An olur, sirenlerini çala çala bir polis arabası gelir ve hepsi korkuyla çil yavrusu gibi dağılır. An olur, bir psikopat elinde değnekle bunların hepsine girişir, bazıları kanlar içinde kalıp yerlerde sürüklenir.

Yıllar önce bir gece, istihbarat muhabirliği yaparken kadınla erkek arasında sıkışıp kalmış kart sesiyle hüngür hüngür ağlayan bir travesti görmüştüm. Muhatabım, dermansızlıktan dolayı bir kaldırıma çökmüş durumdaydı. Müşterisinin kendisine attığı korkunç dayaktan sonra kan kırmızı renkte bir çuvala dönmüştü. Sanırım 22-23 yaşlarındaydım. İçim ezildi ve o hâlde fotoğrafını çekemedim. "Allah'ım! Allah'ım! Ne zaman bitecek benim bu çilem Allah'ım!" diye haykırışı hâlâ kulaklarımdadır.

Bu insanların ruhsal dünyalarında dehşetli bir trajedi yaşadığına hiç kuşku yok. İçinde yüzdükleri o kirli hayat tarzı karşısında derin bir tiksinti ve tepki duymamız, insan ve Müslüman olarak bu trajediyi kabullenmemize bir engel teşkil etmiyor. Hele de onlara hem müşteri olmaya kalkışıp, hem de fiyatta anlaşamadığı için sonradan para öderken oyunbozanlık yapan ikiyüzlü çakalların tarafını asla tutacak değilim. Al birini, vur ötekine...

Eşcinsellik ve kişinin -onun yarattığı dürtülerle- kendisine Allah tarafından armağan edilmiş orijinal bedenini paragöz bir cerraha teslim edip vücudunu paramparça ettirmesi, bunun sonucunda bürünülen yarım yamalak transeksüel kimliği, hem birey hem de devlet olarak üzerinde şimdikinden çok daha fazla ve özenle durmamız gereken bir sosyo-psikolojik sorunu oluşturuyor. Bu konuda çaba sarfedip bir tek genç insanı bile anasından doğduğu anki özgün ruhsal kimliğine kavuşturmayı başaran uzmanların kalbimde birer din bilgesi kadar yüksek değerleri var. Çünkü o insanlar, attıkları bu adımla gelecekte yaşanması muhtemel öylesine çok sayıda kötülüğü engelliyorlar ki...

Ancak... Eşcinselliğin bu acınası boyutunun yanısıra, benim de sık sık yüzleşmek ve savaşmak zorunda kaldığım bir de "yayılgan" boyutu var. İşte, ona karşı zerre kadar hoşgörüm yok! Kimi eşcinseller çevrelerine karşı "propagandacı" bir tavrı benimsemekten ısrarla kaçınıp kendi dünyalarında yaşayıp giderken, kimileri de bu sapkınlığı hem dünya hem de Türkiye çapında yaygınlaştırmak, dahası alenîleştirmek için son derece agresif bir çaba içindeler. Dergiler, filmler, internet siteleri, konserler, toplantılar, türlü türlü etkinlikler ve en önemlisi de -başta medya olmak üzere- bir biçimde içine sızmayı başardıkları kurumlarda kadrolaşma çabaları...

Amaçları çok açık; toplum tarafından "aykırı" değil "olağan" görülmek istiyor, bu amaçla da ellerinden gelen her türlü yolla güç ve statü kazanmaya çabalıyorlar. Kışlada, medyada, politikada, özel sektörde, aklın alabildiği her yerde sinsice yayılmanın uğraşı içindeler. Gerçi, olaya devlet kurumları açısından bakıldığında, bunda pek de başarılı oldukları söylenemez. Ama medyanın yanısıra müzik, moda ve sinema dünyası gibi bazı stratejik mevzilerde günümüzde artık çok önemli köşeleri kaptıklarını da biliyoruz.

İşte, meselenin tam da bu yönü, bütün insanlık için dehşet verici bir gelişmenin habercisidir.

Bilirsiniz, ben bu köşede sizlere neyi anlatırsam anlatayım, aslî ilgi ve bilgi alanım olan sinemadan kopmamaya çalışırım. Bu yazının dikkatleri çekmek istediği asıl nokta da eşcinsellik kültürünü yaymaya yönelik propagandanın artık ne boyutlara ulaştığını gösteren güncel bir örnek: Çinli yönetmen Ang Lee'nin yönettiği, geçtiğimiz ay dört dalda Altın Küre ödülü kazanan, önümüzdeki Oscar töreninde de bu ödüle tam 7 dalda aday olan "Brokeback Mountain" filmi...

Malûmunuz, Hollywood'un neredeyse dörtte üçü eşcinsel ya da lezbiyen. Daha geçenlerde "007 James Bond-Die Another Day" gibi sert erkek filmlerinin yönetmeni Lee Tamahori, Los Angeles'te kadın giysileri içinde sivil polislerle kamu düzenine aykırı ilişki kurmaya çalışırken suçüstü yakalanmıştı. O açıdan bakıldığında, Hollywood'dan birilerinin arada sırada bu konuda satır aralarında birşeyler gevelemesi şimdiye kadar çok da önemli değildi. Ancak kendisi de sağlam ayakkabı olmayan Ang Lee'nin bu son filmiyle birlikte uluslararası kamuoyu çok tehlikeli bir dönemece girecek. Hele de "Brokeback Mountain", aday olduğu Oscar'lardan bazılarını almayı başarırsa, filme yönelik ilginin daha da artacağına hiç kuşku yok. Bu da "iki kovboy arasındaki eşcinsel ilişki"yi anlatan bir filmin dünya çapında yüz milyonlarca genç tarafından bayıla bayıla izlenmesi demek...

Şu sıralarda batılı eşcinsel gruplar tarafından Oscar töreninden muzaffer bir komutan edasıyla çıkması için film hakkında olağanüstü bir lobi faaliyeti yürütülüyor. Bu ülkelerdeki eşcinseller öyle ayak takımı falan da değil; köşe başlarını tutmuş nüfuzlu kişiler. O yüzden de yaptıkları propagandalar hayli geniş bir etki gücüne sahip. Var güçleriyle çalışıyorlar; çünkü bu filmin eşcinselliğin legalize edilmesinde bir kilometre taşı olacağının onlar da farkındalar.

Elin batılısı bildiği gibi yapsın. Cılız kolumuzun gücü onları durdurmaya yetmez. Sinemanın Amerikalı lordlarından da bu gibi hassas konuları beyazperdeye aktarırken gençliğe karşı şefkat ve merhamet beslemelerini beklemek abesle iştigal olur. Bizler, gücümüzün az buçuk düzeltmeye yettiği yere, yani kendi ülkemize bakacağız ve elimizden geldiğince kendi gençliğimizi koruyacağız. Öğrendiğime göre, söz konusu filmin Türkiye'deki ithal hakkı Film Pop şirketindeymiş ve bu şirket de filmi ülkemizde gösterime sokup sokmama konusunda tereddüt ediyormuş.

Bence bu tereddütlerini aynen sürdürsünler, çünkü böyle bir film gösterime girdiği takdirde "önüne konulan her şeyi entelektüellik ve sanat adına kabullenen" cici bir çocuk olmayacağım. Aksine, bu sayfada kitlesel protestoları bizat yönlendirip organize edeceğim.

Dünya bu denli kirli bir yer hâline gelmişken, benim için "sanat" da "sinema" da bir yere kadar var.

Önce geleceğimizi kuracak olan genç kuşaklarımızı düşüneceğiz, ondan sonra gişe kârımızı...

16 yaşındaki çocukların ne idüğü belirsiz gerekçelerle konuk rahipleri öldürdükleri, bu iş için de rahatlıkla silah bulabildikleri, giderek çığırından çıkmaya başlayan eğitimsiz bir ülkede sınırsız bir özgürlük falan istemiyorum ben.

O özgürlük Danimarkalıların olsun...


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi