AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Gazeteci, toplumun vicdanı...

New York'a bizi götürecek uçak tam kapılarını kapatmaya hazırlanırken orta yaşlı bir hanımın refakatinde içeri giren adamı hemen tanıdım. Tam önümdeki koltuğa oturduğu âna kadar uçağın içindeki genç Amerikalıların ilgisizliği televizyonun nankörlüğünü bir kez daha hatırlattı bana. Walter Cronkite gibi bir 'efsane' bile unutulabiliyor demek...

"Evet" dedi kadın, benim meraklı gözlerime, "Doğru bildiniz, ta kendisi..."

Walter Cronkite bir zamanlar "Amerika'nın vicdanı" olarak bilinirdi. Her akşam yüz milyonun üzerinde Amerikalı televizyon karşısına geçer, CBS'te onun aktardığı haberleri 'güvenerek' izlerdi. O bir şey için "Doğru" demişse, Amerikalılar onun 'doğru' olduğuna inanırdı. Lyndon Johnson'un başkanlıkta sonunu getiren de o olmuştu.

Vietnam'a kadar gidip başında kaskıyla kameralar önüne çıktı Cronkite ve 27 Şubat 1968 tarihinde, "Burnumuza kadar batağa saplandığımız yolundaki tespitler realist bir değerlendirmedir" deyiverdi. O tarihe kadar Vietnam Savaşı'nın kazanılabileceğine şartlandırılan Amerikalılar, ilk kez, "Acaba?" demeye başladı. O tarihten altı hafta sonra, Johnson, "Bir dahaki seçimde aday olmayacağım" açıklamasını yapmak zorunda kaldı.

Tek başına bir kurumdu Walter Cronkite. Yaşı hayli ilerlediği için koltuğunu terk etmek zorunda kalana kadar CBS kanalında haberi o sundu. Sonra da televizyonu terk etmedi; belgeseller hazırladı, gazeteci yetiştirme çabalarını destekledi...

Kendisini tanımayan yolcuları bile şaşırtan olayı da anlatayım: Orta yaşlı bir hanım, Cronkite uçakta yerine oturduktan az sonra gelip önünde diz çöktü. Kendisini "Delta Havayolları müdürü" olarak tanıttıktan sonra, onun gibi birinin yolculuk etmek için şirketlerini tercihinden gurur duyduğunu söyledi. "Biz sizin verdiğiniz doğru haberlerle büyüdük, size şahsen de kendimi borçlu hissediyorum" da dedi... Etraftaki herkesin açık seçik duyabildiği cümlelerle...

Burada bir görüşümü açıklamak görevim: "Mehmet Ali Birand ana haberi sunacak" bilgisi ulaştığında, "Artık bizim de bir Walter Cronkite'mız olacak" diye sevinmiştim... Habere seviye gelmesini kim istemez? Cronkite ile Birand arasında toplumun dar bir kesiminin temsili yönünden benzerlikler var, ama olsun. İlk bir-iki gün izledim ve ardından yurtdışına çıktım, bu sebeple devamının nasıl geldiğini bilemiyorum; umarım beklenen başarı yakalanmıştır. 'Reyting' sorunlu bir uygulama olduğundan, ilk elde yakalanmamış bile olsa başarı, umarım Kanal-D tercihinde ısrarlı olur...

Temennim bu, ama beklentimi de yazayım: Walter Cronkite'a asla okutulamayacak türden haberleri Mehmet Ali Birand da kabul etmemeli. Haberin düzeyini aşağıya çekecek en ufak bir tâviz, sunduğu diğer haberlere de kuşkuyla bakılmasını getirecektir. Bugün medyaya güven duyulmamasının sebebi de bu işte: Ölçü yok; herkes kendi takımına oynuyor ve 'toplumun vicdanı olma' konumu fazla önemsenmiyor... Yalnız ABD'de değil, bizde de...

Bu yüzden de, patronlar, en ciddi bilinen gazetecilerle bile 'deneme' yapabiliyor, adamın belki de kırk yıl boyu büyük özverilerle oluşturduğu itibarını kolayından ayaklar altına alabiliyorlar...

Şu sıralarda kendisini görünce memnuniyet duymamın bir sebebi de, Walter Cronkite'ın, Irak'ta işlerin iyi gitmediğini erkenden gören ve Vietnam Savaşı ile arasında benzerlik kuran gazetecilerden olması... Bush yönetimini eleştirmeye başlayan o düzeydeki gazetecilerden ilki o oldu. "Amerika'nın en namuslu adamı" olma şöhreti var adamın, bu şöhretiyle, Reagan sonrasında başkan adayı olarak da ismi dolaştırılmıştı. Düşünebiliyor musunuz? Böyle biri, Vietnam'dan sonra Irak için de, "Kazanılmayacak dâvâ" diyebildi...

İşitme sorunu var Cronkite'ın, söylenenleri kızı olduğunu sandığımız yanındaki hanım onun daha rahat anlayacağı üslupla kendisine tekrarlamak zorunda kalıyor. Türk olduğumu öğrenince, ilgisini elimi sıkarak ifade etme ihtiyacı duydu. "Işık Biren yakın dostumuzdur" dedi uluslararası çevrelerde iyi tanınan emekli Amiral Biren için... Bir ara Türkiye'ye gelip ülkemizle ilgili bir belgesel çektiklerini de yanındaki hanımdan öğrendik.

1968 yılında Vietnam'da 500 binden fazla Amerikan askerî yığınağı yapılmıştı. Haber bültenlerinde "Tet saldırısı Vietkong'u çökertti" gibi yamultulmuş gerçekleri izleyen Amerikalılar, bunun aksini ilân eden Cronkite'a inanmışlardı. "Vietnam'da ABD'nin sonunu Vietkong değil, Cronkite getirdi" diyen çoktur. Bugün Irak için benzeri tespitleri yapan gazeteciler var muhakkak, ancak halk "O söylüyorsa doğrudur" itibarını göstermediği için söyledikleri bir anlam taşımıyor...

Bir dostum, "Şimdilerde onun yerini bir kadın aldı; Bush'un sonunu o getirecek" dedi. "Kim?" dememe fırsat vermeden ekledi: "Cindy Sheehan... Oğlunu Irak'ta kaybettikten sonra her yerde Bush'un karşısına çıkıp, 'Oğlum neden öldü?' diye soran kadın..."


16 Eylül 2005
Cuma
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED