YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Erbakan'la dört saat...

Bir grup gazeteciyle birlikte, Hidiv Kasrı'nda Erbakan'la dört saat beraber olduk. Gazetecilerin ortak paydası daveti yapan Erbakan'a göre "demokrat olmak"tı. 28 Şubat'tan bu yana medyayı daha bir önemsiyordu. "Medya hava kuvvetleri veya topçu birlikleriydi, o olmadan, o tepeleri bombalayıp zemini temizlemeden siyasetçinin yapacağı bir şey yoktu, tepeyi alsa bile orada durabilmesi mümkün değildi."

Bir Demokrat Gazeteciler Birliği oluşturulmasını, her 15 günde bir, dönemin en demokrat yazarına ödüller verilmesini öneriyordu. Son 15 günde madalyaya layık üç yazar Fehmi Koru, Enis Berberoğlu ve Şevket Eygi idi...

28 Şubat'ın sancılı günlerinden bu yana, henüz iktidardan ayrılmadığı günler dahil, bu veya benzeri kompozisyonlar içinde gazetecilerle bir araya gelip dertleşiyordu. Bu toplantının gündemine "Türkiye demokrasiye geçebilecek mi?" sorusunu almıştı.

Bunların önemli bir kısmında bulundum.

Benim, genelinde gözlemlediğim husus şuydu: Erbakan, bir bölümü, çalıştıkları gazetelerin çizgisine rağmen yürüttükleri demokratik mücadelede önemli riskler üstlenmiş gazetecilerle bile yeterince paralellikler oluşturamıyordu. Bunu bu toplantıda kendisine söyledim: "Demokratlıklarını bizzat teslim ettiğiniz şu gazetecilerle bile yeterli senkron-uyum yok aranızda" dedim. Bir "gazetecileri bilinçlendirme" görüntüsünün egemen olduğunu ifade ettim.

Neydi farklılıklar?

-Mesela Refah'ın iktidarda kalabilme başarısını gösteremeyişi konusu bir özeleştiri alanı olmamıştı Sayın Erbakan için... O, meseleyi, sadece 28 Şubat günlerinin DYP içinde yaşanan manipülasyon açısından ve muhalefet partilerinin demokrat tavır koyamayışı ile alıyor ve pek tabii kendini savunuyordu. "Pusu kuran değil, pusuya düşen suçlanıyordu" ona göre... Bu elbet haklıydı ama, Refah, daha 28 Şubat'a gelmeden önce, atın üstünde duramayacağının emarelerini ortaya koymuş değil miydi? "Dünyayı, süper güçleri 2. Yalta'ya götürmeye hazırlanan bir siyasi parti" her şeyi gören bir iktidar stratejisi hazırlamalı değil miydi?

-Özgürlük mücadelesi noktasında yeterli performansı görmüyordu demokrat medya Erbakan'da... Geçmişte özgürlükler konusunda yeterli tutarlılık gösterilememişti, bugün yeterli tavırlar sergilenmiyordu. Erbakan, infazın ertelenmesi için "ev tamiri" gibi sıradan gerekçeler yerine daha şövalyece tavır sergilenmesi, belki cezaevine girmenin göze alınması talebini "kabadayılık gösterisi" olarak algılıyordu mesela...

-Özgürlük mücadelesi noktasında benim vurguladığım husus, bizzat gündeme gelen konu başlığıyla ilgili idi: "Türkiye demokrasiye geçebilecek mi?" sorusuna takıldığımı ifade ettim ben. Bu, bünyesinde ümitsizlik barındıran bir soruydu. "Türkiye demokrasiye nasıl geçebilir?" tarzında bir soru bile değildi bu. Refah misyonu gibi, 28 Şubat'ın yok etme iradesine öncelikle hedef olan bir hareket, hele İslami kesimlerin bile zaman zaman "Başımıza bu belalar Refah'ın yanlışları yüzünden geldi" diye eleştirdikleri bir hareket, bu badireden çıkış için sağlıklı projelere sahip olmalı, hele ümitsizlik intibaı veren söylemler içinde bulunabilir miydi?

-Ve hepsinden önemlisi, FP içinde olan bitenle, talep edilen demokrasi arasındaki çelişkili durum... Bütün "demokrat yazarlar", Erbakan'ın önüne FP içinde "yenilikçi" diye nitelenen gruba yönelik tasfiye sürecini getirdiler. Erbakan, burada, tasfiyeyi onaylayan bir görüntü sergiledi. Ona göre "Türkiye'nin içinde yaşanan ortamı aşması için FP'nin güçlü olmasına ihtiyaç vardı, FP'yi yıpratıcı yönde hareket etmek faydalı olmazdı, onu yıpratacak tenkitler yapmamak lazımdı." Yenilikçi hareket, Erbakan'ın zihninde böyle "FP'yi yıpratıcı" bir görüntü arzediyordu. "Bu mantık, haklı olarak MGK'nın, ya da derin devletin bir düşünceyi yasaklarken kullandığı mantık ile aynı değil mi?" sorusunu getiriyordu. "Kendi partisi içinde demokrasiyi gerçekleştirememiş bir hareketin demokratikleşmenin motoru olmak bir yana onu engelleyici olması kaçınılmaz değil mi?" sorusu da öyle...

Erbakan'ın, 141-142'ye af konusunda parti içinde yaşanan sancıdan yola çıkıp, o gün affa muhalif kalan grupla, bugünkü yenilikçiler arasında paralellik sağlayıp "İşte itaat bunun için gerekli" sonucuna varması ise, konukları inandırmaktan çok, tereddütleri derinleştiriyordu.

Belki senkron-uyum sıkıntısını en çok yansıtan söz, "Türkiye bugünkü badireden medya ile kurtulabilir. Başka şeyle kurtulamaz" diyen Erbakan'a bir "demokrat gazeteci"nin söylediği şu söz idi:

"Demokrasi konusunda önemli olan bizim ne yapabileceğimiz değil, sizin ne yapabileceğiniz"dir.

Erbakan'ı sıhhatli gördüm ve bunu ifade ettim. Nazik bir insan. Eleştirileri, tavsiyeleri, yer yer itham içeren soruları sabırla dinliyor. Sabırla cevap veriyor. Ama cevapları, insanların içini durultmuyor.

Bu tesbiti, asla Erbakan'ın bir zaafını seslendirmek için yapmıyorum. Doğrusu inandırıcı olmasını temenni ediyorum. Onun inandırıcı olmasının, hem Türkiye'nin bu badireden çıkması için, hem de, vitrininde yer aldığı ve benim gibi milyonlarca insanın paylaştığı bir misyonun geniş insan toplulukları tarafından daha sağlıklı algılanması için gereklidir. Eminim ki oraya gelen "demokrat gazeteciler" de, bunu temenni ediyorlar. Erbakan Hoca bizzat anlattı: Bir gazeteci, "Hocam sizinle ilgili olumlu haber yaptığımda hanım eve sokmuyor. Hanımdan azar işitiyorum" demiş kendisine... Niye? Çünkü gazetecinin hanımı, Refah'ın kendilerini eve kapayacağına, kara çarşafa sokacağına inanıyormuş... Hürriyet-Sabah gazetelerinde yazan bir "demokrat yazar" neden, Refah-Fazilet misyonundan söz ederken rezervsiz yazı yazamıyor? Neden FP en zor savunulan bir oluşum? Bunun RP-FP'den kaynaklanan bir sebebi varsa, onun özeleştirisini de yapmalı değil mi FP...

Bunları yazma gereği duyuyorum, çünkü bir dahaki seferde gene "bilinçlendirilmek üzere çağırılmış" insan konumunda görünmeyi istemiyorum. Biliyor musunuz bu, bu tür ortamlarda olması gereken, bu tür ortamları faydalı kılacak olan "samimiyet"i yaralıyor, dolayısıyla beklenen faydayı hasıl etmiyor...


18.EYLÜL.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...