YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Fırsatçı hesaplaşmalar ve karar süreçleri

 
Son olaylar, 28 Şubat hesaplaşmasına gönderme yapılacak bir "irtica" tartışmasının merkezinde durarak açıklanacak kadar basit değil.

 

Memlekette hangi taşı kaldırsan altından bir ceset fırlayacakmış gibi bir hava öylesine hakim oldu ki, insanları vahşete karşı uyarmaya mı yarıyor bu, yoksa vahşetin biraz daha kanıksanmasına mı, belli değil.

Bunca zaman bunca cinayet işlenmiş, hem de yurt sathında şehirden şehire rehineler taşınmış, kimsenin sanki ruhu bile duymamış olup biteni. Şimdi ise büyük bir "kararlılıkla" bunların üstüne gidiliyor ve yer altında kırılmaya hazır fay hattı aramaya odaklanmış memleket, cesetlerin üstünde oturmanın ürpertisini yaşıyor.

Bir yanda bu derece vahşetin bu ülkede nasıl yer tutabildiği sorusu, öbür yanda devletin bu tip işlere girip kontrolü belli bir aşamadan sonra kaybetmesinin o bildik tarihçesinin yeni bir aşaması. Bu kadar vahşetin bu topraklarda olmasının aklı selîm ile değerlendirilmesinin es geçilip, meselenin 28 Şubat hesaplaşmasına getirilmesi de cabası.

Hiçbir eleştirinin ya da savunmanın "ilkeler" üzerinden yapılmadığı, "mevziler"in hedef alınmasına göre yapıldığı bir siyaset ve düşünce geleneğini genetik kod haline getirmiş bu ülke, bir kere daha, bu ülkenin gerçek değerleri üzerinden bir tartışma yürütülmesine sahne olmuyor, bunun yerine "fırsatçı" siyasal hesaplaşmalara sahne oluyor. Vahşeti gerçekleştiren ruh hali ile bu ülkede bu derece vahşi işler olmasından kalkarak siyasal hesaplaşmaya girişen ruh hali nerelerde kesişiyor, nerelerde ayrışıyor, diye bir kere daha düşünmek gerekiyor sanıyorum.

Bütün bu olayların eğitimden sosyal yapılara kadar pekçok etkenin şemsiyesi altında değerlendirilmesi mümkün. Fakat herşeyin üstünde bir kere daha siyasal karar süreçlerinin bu memlekete "has" işleme biçimi duruyor.

Kestirmeden giderek, devleti küçültelim, demokratikleşmeyi sağlayalım, sistemi şeffaflaştıralım veya devleti çetelerden arındıralım gibisinden bildik reçetelerin çok soyut kaldığını, hatta bunların ana muhalefet partisi üslubuyla sıralanmasının çözümden çok çözümsüzlüğe işaret ettiğini söylemek gerek. Siyasal nedenler ve sonuçlardan çok "siyasal karar süreçlerini" dikkate alan bir bakışın işletilmesinin zaruretini bir kere daha ortaya koydu son olaylar.

Son olaylar, 28 Şubat hesaplaşmasına gönderme yapılacak bir "irtica" tartışmasının merkezinde durarak açıklanacak kadar basit değil. Çünkü bunlar "İslam" ya da "terör" gibi sosyolojik tartışmalardan çok, Kürt sorununun merkez olduğu gelişmelerin bir neticesi olarak türemiş şeyler. O zaman, "irtica" tartışmalarına gönderme yaparak meseleye yaklaşmak bir şey ifade etmiyor. Kürt sorununa dair resmî yaklaşımın patolojik bir yan ürünü olarak ortaya gelen gelişmelerin, dinsel söylemle bir başka şekilde işlevselleşmesidir, son gelişmelerle siyasal karar süreçlerinin ilişkisi.

Bu noktada resmî tutumun refleksif dalgalanmalarına bağlı olarak şekillenen karar süreçlerinin şu aşamada ne ifade ettiğine bakmak gerekir. Çünkü karar süreçlerinin, şiddete şiddetle karşılık verme ile açılan ve kaba asayiş mantığının taleplerine ulaşmak üzere kapanan devlet parantezinin içinde "sıkışmış" olmaktan kurtulmasından başka bir hiçbir yol, yapılan tartışmaların anlamlı bir hat üzerinde seyretmesini sağlamayacaktır.

Devlet siyasetini yansıtsa da, mevcut koalisyonun toplumsal talepler ile siyaset arasındaki ilişkinin yeniden kurulmasının ne kadar hayati olduğunu fark eden ya da fark etmekten kaçınamayan kimi adımlar atması önemlidir. Bunun önündeki engelleri kaldırmak anlamına gelen adımlardan biri sayılabilecek, MHP'nin korucu il ve ilçe başkanlarını görevden alması gibi adımlar, küçük de olsa önemli sinyallerdir.

Çünkü, devletin ve devlet siyasetini yansıtanların sokaktaki insanlarla asayiş mantığının sembolleri üzerinden temas etmenin olumsuzluklarını kısmen de olsa fark etmeleri anlamına gelir bu ve doğru adımlara işaret eder. Bütün sinyaller, asayiş mantığının, olayları geri dönülmez bir noktanın eşiğine getirip bıraktığını gösteriyor açıkça. Ali Bayramoğlu'nun Yeni Binyıl'daki köşesinde bir haftadır büyük bir ustalıkla yazdıkları, durumun gerçek resmini bütün çıplaklığıyla resmediyor. Ve, Bayramoğlu'nun analizleri, sorun açısından kritik bir aşamada olunduğunu ispat ediyor. Doğru adımlar atılmasının artık tercih sebebi değil, yapısal zorunluluk olduğunu bir kere daha gösteriyor.

Şimdi bütün mesele bu adımların tam anlamıyla siyaseti temsil eden mekanizmalar ve ilişkiler ile atılmasıdır. Böylece, siyasal karar süreçlerinin sokakla teması yoğunlaşacak ve asayiş mantığının neden-sonuç ilişkisini geriletecektir.

Aksi halde, Hizbullah operasyonları da birçok olayın üstünü örten siyasal hesaplaşmaların ve yeni çeteleşmeleri palazlandıran gelişmelerin "nesnesi" olacaktır.


24.OCAK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...