T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
ANAP'ın "halka veda konseri"...

ANAP, "kendi içinden" seyredildiğinde "dışarı"dan bakılan ANAP gibi değil. ANAP Kongresi, ülke gerçekleriyle ilişkisini kesmiş bir havadaydı. Hem de ülke çok kritik bir dönemeç noktasında iken ve üstelik ANAP'ın "seçmen tabanı"nı eritmekte olan "Yenilikçiler"in daha doğum aşamasında patinaj yaparak, ANAP'a bir "canlanma şansı" sunmuşken... Bu, galiba, tıpkı bir ay önce izlediğimiz CHP Kurultayı'nda da gözlediğimiz gibi, partililerin partilerine inançlarını kaybetmiş olmalarından kaynaklanıyor. Halk, bir partiye inancını kaybedince, partililer de kaybediyor.

Heyecansız, gerilimsiz bir ANAP Kongresi idi. Çünkü, kongre, ANAP'ı bir "Mesut Yılmaz kulübü" haline getirmek için dizayn edilmiş gibiydi. Kongre işlerinin gerçekten büyük ustası Mustafa Taşar, bu amaca uygun başarılı bir düzenleme yapmıştı. Ankara'nın hayli dışındaki kongre salonuna giden yollarda ve binanın çevresinde abartmalı ve adeta caydırıcı bir güvenlik kordonu vardı. Mesut Yılmaz'a rakip genel başkan adaylarından Lütfullah Kayalar'ı destekleyecek izleyicilerin önemli bölümü salona giremediler. Girebilenler, tribünlerde cılız kümeler oluşturmuşlardı. Buna rağmen, tribünlerdeki "hazır tezahürat takımları"nın zorlama bağırış çağırışları dışında, delege topluluğu, genellikle özgüvenden uzak, kuşkucu bir topluluk profili çiziyordu.

Kongre, ANAP'ı ANAP olmaktan çıkartıp, bir "Mesut Yılmaz kulübü" haline getirmek amacına göre öylesine dizayn edilmişti ki, kongrenin açılışından bir süre sonra bir filarmoni orkestrası, mehter takımı, folklor ekipleri, caz müzisyenlerini biraraya getiren etkili bir koreografi ile, bir "sanat gösterisi" gerçekleştirildi. İzleyicilere göre ise, bu görkemli bir "konser"di. "Konser", bir buçuk saat sürdü. Ve, bu "konser" beklenildiği üzere, Karadeniz folklor ekibinin gösterisiyle sona erdi ve Karadeniz folklorunun üzerine Mesut Yılmaz kürsüye çıktı. Bir buçuk saat de o konuştu.

Faaliyet raporunun okunmasına saat 16:00'da ancak geçilebilmişti. Diğer genel başkan adaylarının konuşmasına sıra geldiğinde, kongre salonunu onlarca kişi terketmeye başlamıştı bile. "Depolitize" edilen Türkiye'nin siyaset ortamındaki ANAP Kongresi de aslında düzenleyiciler tarafından "depolitize" edilmiş, böylece Mesut Yılmaz'ın esas rakibi Lütfullah Kayalar "de-aktive" hale sokulmak istenmişti.

"Konser" boyunca, Türk musikisinin unutulmaz şarkılarına sokuşturulan "Mesut Yılmaz'lı" dizelerle aranjmanlar dinledik. Orkestranın üzerine gelen büyük ekranda ise, sürekli Mesut Yılmaz'lı görüntüler. Sanki, genel başkan yarışının yapılacağı bir parti kongresinde değil, bir "Mesut Yılmaz'ı tanıtım ve yüceltme toplantısı"nda gibiydik.

"Sanat gösterisi"nin bir "ironik" tarafı vardı. Şöyle ki: "Sanat gösterisi", bunun üzerine gelen Mesut Yılmaz'ın konuşmasının heyecansız izlenmesiyle buluşunca, bana, bu ANAP Kongresi'nin, ANAP'ın seçim şansına "veda konseri"ne dönüştürülmesi gibi gözüktü.

Zaten kongrenin en hoş tarafı da o "sanat gösterisi" yani "konser"di. Salat-ı Ümmiye'den Carmina Burana'ya kadar uzanan çeşitli ve değişik müzik parçaları arasında öylesine etkili geçişler oluyordu ki, birara, izleyiciler arasında "acaba, dansöz ne zaman çıkacak" gibisinden nüktelere bile yol açtı. Gerçekten göz kamaştırıcı bir konserdi ama biz çekişmeli bir kongreye geldiğimizi sanmıştık... Oysa "kongre eğleniyor"du! ANAP, toplumdan öylesine kopartılmış ve uzaklaşmış ki, Ankara varoşlarında, Karşıyaka yamaçlarındaki bir salona doluşmuş, tükenişini "eğlence"yle kutluyor gibiydi. Ne çarpıcı bir ironi!

Bu durumu, aylardır Anadolu'yu arşınlayan ve partisinin düşürüldüğü hali de, "millet"in halini de en yakından gözleyen Lütfullah Kayalar, etkileyici konuşmasında bir tokat gibi kongre salonuna çarptı ve "Kan ağlayan milletle birleşmek yerine, burada eğleniliyor" dedi.

Kayalar, Mesut Yılmaz'ın "yepyeni bir gelecek, yine ANAP'la gelecek" sloganıyla bitirdiği konuşmasında çizdiği "yepyeni gelecek"teki "paradoks"u da yakalayarak, Mesut Yılmaz'ın ve tüm kongrenin yüzüne çarptı. Mesut Yılmaz, konuşmasında sürekli olarak Avrupa Birliği doğrultusuna işaret etmişti. Bunu, "tek başına iktidar" olacak bir ANAP getirecekti... Kayalar ise, AB ülkelerinde seçim kaybeden partilerin genel başkanlarının görevden ayrılma "nezaketi" gösterdiğini hatırlattı ve "değişimin ANAP'ın içinden başlaması gerektiği"nin altını çizdi.

Peki, Mesut Yılmaz neler dedi? İlk kez "ulusal güvenlik sendromu"ndan söz ederek, üstü kapalı askere laf dokundurduğuna ve yine imalı biçimde Türkiye'nin AB yolunun asker tarafından sekteye uğratıldığına değindiğine göre, önemli bir konuşma yapmamış mıydı?

Hele hele konuşmasının öyle bölümleri vardı ki, kendi köşe yazılarımın kürsüden Mesut Yılmaz tarafından okunduğunu bile düşündüm... Nitekim, konuşmasının ardından bir eski bakan, "Yine de beğenmedin mi" diye sordu ve ekledi, "Daha ne yapsın; senin yazılarındaki fikirleri söyledi..."

Bence sorun, Mesut Yılmaz'ın söylediği "doğrular"da değil. Bunları Yılmaz'ın söylemiş ve söylediği "doğrular" arkasında durması gibi tavrının bulunmadığını defalarca kanıtlamış olmasında. O yüzden, açık söylemek gerekirse, Mesut Yılmaz'ın konuşmasından bir türlü etkilenemedim...

Ama bundan da önemlisi, eğer ANAP gerçekten değişecekse ve yenilenecekse, bunun başarısızlığı kanıtlanmış ve partisini eritmiş bir genel başkanın değişmesiyle mümkün olabileceğine ilişkin basit gerçekliğin, bir yana itilmiş olması...

Mesut Yılmaz, ANAP Kongresi'ni bir "halka veda konseri" haline çevireceğine, bir "veda konuşması" yapsaydı, partisine ve Türkiye'ye esaslı bir hizmette bulunmuş olurdu.


5 Ağustos 2001
Pazar
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED