T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başarıyı arayan başarımın kaynağı olur

Türkiye'deki siyasi tıkanma, ülkeyi yeniden IMF'ye muhtaç etmekle kalmadı, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda büyük krizlere de yol açtı. Bunun sonucu, Doğu'sundan Batı'sına, Güney'inden Kuzey'ine bütün Türkiye yangın alanına döndü.

Türk toplumunun karşı karşıya olduğu siyasi, ekonomik ve kültürel yangın Anadolu insanını yeni arayış ve oluşumlara zorluyor. Sözkonusu yeni arayışların başında da Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünü yaptığı "yenilikçi" oluşum geliyor. Bu oluşum, kısa zamanda, siyasette olduğu kadar medyada da gündemin odak noktasına oturdu.

"Yenilikçi" siyasi hareket, tüzük ve programıyla siyasette yeni gelişmelerin, hem tetikleyisi hem de "nirengi" noktası olacak gibi görünüyor. Tüzükte yer alan birçok ilke ve yeniliğin değiştirilmesi zorunlu olan "Siyasi Partiler" ve "Seçim" kanununda da yerini bulması bekleniyor.

Yeni oluşumun partileşmesinden sonra artık hiçbir siyasi parti başkanı, ömür boyu başkan seçilmeyi düşünemeyecek. Çünkü, yeni oluşumda başarılı olan başkan en fazla dört dönem seçilebilecek. Başarısız olan da hemen çekilmek zorunda kalacak. Türkiye'deki bütün kurum ve kuruluşların tıkanmasının kaynağında değiştirilmesi "düşünülemez" yönetici ve başkanların düşünülürse, bu gerçekten önemli bir yenilik.

Yeni oluşum "güçlü" ve "saygın" Türkiye için "Pazar Ekonomisi" ve "Katılımcı Demokrasi"nin gerekli, ancak yeterli olmadığına inanıyor. Bunun için de, programının odak noktasına "ilkeli" ve "dürüst" insanı yerleştirmiş. Siyaset ve ekonominin ana amacının insanın, dolayısıyla toplumun "üretim gücü"nü büyütmek olduğu tekrar tekrar vurgulanıyor.

Demokrasiye işlerlik, ekonomiye güç kazandırmada "ilkeli insan" herşeyin başında gelir. O bugünün iki eşsiz silahı olan "oy" ve "para"yı ustalıkla kullanarak "iyi hizmet" veren siyasi partilerle, "kaliteli ürün" üretmeyi bilen kuruluşları hem ödüllendirir, hem de cezalandırır. Bu yüzden, programın her bölümünde "insan"a ayrı bir önem ve yer verilmiş.

Dünyada "takım" sporlarının başında gelen futbolun kuralları, maça hazırlanma, "maç" taktik ve stratejileri, "oyuncu"lar ve "taraftar"lar arasındaki koordinasyonun yol ve yöntemleri yeni oluşumda kendini büyük ölçüde hissettiriyor. Bir kere kulübün ve takımın yöneticileri, oyuncular ve taraftarlar "üniforma" değil "forma" giyme yanlısı. Hiç kimse ortalıkta tek renk takım elbiseyle dolaşma hevesinde görülmüyor.

Erdoğan Gül, Şener Arınç, Şahin, Gündüz, Kahraman, Yalçınbayır, Çelik, Elkatmış, Aksu ve isimlerini tek tek yazamadığım diğer milletvekilleri arasında bir "takım" ruhu ve sevgisi gözleniyor. Yeni oluşum Galatasaray'ın başarı stratejisini kendisine örnek almış. "Galatasaray nasıl Avrupa şampiyonluğuna yürümüşse, biz de öyle iktidara yürüyeceğiz" diyor.

"Köy" ya da "çarşı" derken, dünya futbol takımları, kaptanları, oyuncuları, taraftarları ve izleyicileriyle birlikte büyük bir "stat"a dönüştü. Artık dünyada ülkeler değil, spor kulüpleri gibi örgütlenmiş, siyasi, ticari ve gönüllü kurum ve kuruluşlar yarışıyor.

Dünyada giderek teknikleşen bu yarışta yer alabilmek için, Galatasaray gibi, bir ayağı İstanbul'da diğer ayağı da bütün dünyada olan bir "takım" olmak gerekir.


5 Ağustos 2001
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED