T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Meclis resmen de açıldı

Bir meslektaş, "İyi yazıyorsun, hoş yazıyorsun da, terörün ardındaki esas koalisyonun adını bir türlü koymuyorsun" dedi. Diplomasi kökenli meslektaşa göre, taşeron olarak kim kullanılmış olursa olsun, New York ve Washington'daki saldırılar, Çin, Rusya ve Almanya koalisyonunun eseri... "Ben de senin kadar emin olduğumda yazarım" dedim o dostuma...

TBMM yaklaşık iki haftadır anayasa değişikliği üzerinde çalışıyor, ama resmî açılış töreni, bu yıl da yine 1 Ekim'de yapıldı. Devletin zirvesi akşam verilen dâvetteydi: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit, bakanlar... Üst düzey bürokratlar... Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları... Başbakanın üç yardımcısı ise ortalıkta görünmedi.

Cumhurbaşkanı Sezer, gündüz, yeni yasama yılını açan bir konuşma yaptı. Görüştüğüm büyükelçiler, özellikle dış politika konusunda kapsamlı ve net mesajlar aldıklarını söylediler. Yabancı diplomatların kanaatlerini Cumhurbaşkanı Sezer'e naklettiğimde, "11 Eylül'de ABD'de olanlar dış politika konusundaki mesajlara dikkat çekmiştir, yoksa çerçeve geçen yıl da farklı değildi" dedi.

Etkin bir iktidar milletvekili, "Meclis'e gelip, 550'mizin yüzüne bakarak, '150'niz fuzulî şâgilsiniz' diyebildi" diye eleştirdi Cumhurbaşkanı Sezer'i... Bazı milletvekilleri de, "Konuşma gereğinden fazla uzundu" eleştirisini dillendirdiler. Konuşma genel hatlarıyla beğeni aldı, ama, 50 küsur sayfalık konuşma neredeyse hiç yansıtılmadı, dünkü gazetelerde.

Bunda şaşılacak bir durum yok. Cumhurbaşkanı Sezer, konuşmasında, medya patronlarının hop oturup hop kalkmalarına sebep olacak kadar batan sözler sarf etti. Cumhurbaşkanı aldırmıyor, ama medya patronları arasında fazla bir hayranı olduğunu sanmıyorum.

Muhtemelen kendi sesinden dinlemişsinizdir, ama şu sözleri buraya taşınmaya değer buluyorum: "Demokratik toplumlarda basının işlevi, kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi vermek, eleştiri ve değer yargıları sunarak kamuoyunu oluşturmak, toplumu aydınlatmaktır. Basının bu önemli işlevi nedeniyle basın özgürlüğünün, kamu güçlerine karşı olduğu kadar özel güçlere karşı da korunması gerekmektedir. Bu bağlamda, bir kez daha yinelemek gerekir ki, basın-yayın tekelinin oluşmasına karşı gerçek sınırlamalar koymak, bu kesimin çoğulcu özelliğini koruyucu önlemler almak devlete düşen bir ödevdir." (cankaya.gov.tr).

Tekelci mantık bu sözleri beğenir mi hiç?

Ancak, içeride etkili ağızlar medyadaki yanlış yapılanma konusunda ağızlarını açmasalar bile, Türkiye'yi tanıyan (ve seven) yabancılar garabeti kendi dillerinde aktarmaktan geri durmuyorlar. Yaklaşık beş yıl, ABD'nin en itibarlı gazetesi sayılan New York Times'ı ülkemizde temsil eden Stephen Kinzer sözgelimi; şu yakınlarda çıkan 'Crescent & Star' (hilâl ve yıldız) adını verdiği eserinde (Farrar, Straus and Giroux), bağımsız olması gereken gazete ve televizyonların, Türkiye'de kurulu düzenin bir parçası olduğu tespitini yaptıktan sonra, bunun nasıl sağlandığını da şöyle anlatıyor: "Türk gazetelerinin yüzde 80'i ve ülkenin güçlü televizyon kanallarının çoğu iki sanayici grubun elindedir ve bunlar 'kartel' gibi davranırlar. (..) Birbirleriyle ve yönetici elitlerle işbirliklerinin altında sadece yönü belirsiz bir yurtseverlik yatmaz, aynı zamanda ham ekonomik çıkarlar da bu işbirliğini dikte eder." (s. 21-22)

Kinzer, medya sahiplerinin kollarının her alana uzanmasının ülkede asker-siyasetçi-medya üçgeni üzerine oturan bir statüko oluşturduğunu da kayda geçiriyor.

Türkiye konusunda bilgilenmek isteyen yabancıların New York Times yazarının imzasını taşıdığı için ayrıca okuma ihtiyacı duyacakları kitap, daha başlangıcında, "Türkiye'nin düzeni" ve özellikle 'medya düzeni' hakkında hiç de olumlu şeyler söylemiyor. Stephen Kinzer ile konuşması İngilizceye de çevrilen (cankaya.gov.tr) Ahmet Necdet Sezer'i aynı noktada birleştirdikleri için, medya patronları, sevinebilirler...

Kitap meraklılarına ilginç gelebilir: Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Edward J. Erickson imzasını taşıyan "Ordered to Die: A History of the Ottoman Army in the First World War" adlı eseri sipariş ettiğinizde, İnternet kitapçısı amazon, Kinzer'in kitabında ikinci bir indirim yapıyor. (amazon.com)

TBMM'deki resepsiyonda, Başbakan Ecevit ve eşini olağanüstü durgun gördüm. Biz bir grup gazeteci Cumhurbaşkanı Sezer'in etrafında toplanmıştık, başka bir grup ise Genelkurmay başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun; Ecevit'ler mahzun bir tavırla bu öbeklenmeyi dışarıdan seyrediyorlardı. Ahmet Sezer, dayanamadı ve "Sayın Ecevit de sizinle tokalaşmayı bekliyor" sözleriyle beni başbakana doğru yönlendirdi.

Ben sivillerle konuşmayı tercih ederken, bizim arkadaşların da içinde yer aldığı kalabalık bir gazeteci ordusu, Org. Kıvrıkoğlu'nun, karadan müdahale olmaksızın savaşın kazanılamayacağı, mâsum insanların bombalanması durumunda sadece İslâm Dünyası'nın değil ABD'nin yakın müttefiklerinin de rahatsız olacağı, Türk askerinin Afganistan'a gönderilmeyeceği yolundaki görüşlerini dinliyorlardı.

Televizyonda program yapan, gazetede sütunu olan meslektaşın "Adlı adınca yazsana" diye bana aktardığı 'terörün ardındaki koalisyon' ile ilgili tespit devlet birimlerinin paylaştığı bir tez mi yoksa?


3 Ekim 2001
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED