YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Yelpaze

Kendim işin içinden çıkamadığım için sizlere sorma ihtiyacını duyuyorum: Acaba ben hangi yelpazedenim?

Hadi, böylesine 'acayip' bir soru sormamın sebebini en baştan belirteyim: Hürriyet gazetesi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yeni yıl resepsiyonundan söz ederken, Yeni Şafak yazarı Cengiz Çandar, Sabah yazarları Ali Bayramoğlu ve Mehmet Altan gibi 'ilk kez davet edilenler arasında' benim adımı da anmış ve okurlarına, benim 'farklı bir yelpazeden' olduğumu duyurmuş...

'Yelpaze' kelimesi çok eskilere taşıdı beni. Yaşı benden genç olanların hatırlayacağını sanmam; 1950'li ve 60'lı yıllarda yayımlanan ve bizim eve de giren dergilerden biriydi 'Yelpaze'... Şimdinin tv karşısında büyüyen çocukları görseler yüzüne bile bakmazlar; ancak 40 yıl önce için baskı tekniği açısından fevkalâde başarılıydı 'Yelpaze Mecmuası'... Ailenin bütün fertlerine hitap ettiğini, câzip fotoğraflar ve romantik hikâyelerle dolu olduğunu hatırlıyorum.

Oturduğum muhit dışında da insanlar yaşadığını, bizden farklı örf ve âdetlere sahip ülkelerin varlığını ilk 'Yelpaze Mecmuası' sayfalarında keşfetmiş olabilirim; bir de babamın kitap dolabında bulduğum 'Bir genç kız yetişiyor' türü romanlardan... 'Kamelyalı kadın', hayalimdeki rafından, elinde yelpaze tutan kapak figürüyle yüzüme gülüyor sanki...

İzmir'in sıcağında, evlere vantilatör girene kadar, büyükler, kartondan yapılma yelpazeyle serinlerdi; buzdolabı-öncesi dönemlerde, dışına su sızdıran testiyle köşedeki bakkaldan kalıpla alınan buz içecekleri kıvama getirirdi... Bazen buzlu su içer, bütün pencereleri açılmış camekânlı odalarda otururken, tatlı bir ritmle sallanan yelpazelerin sesini dinlerdik...

Eminim, aynı muhitlerde büyüdüğümüz Ertuğrul Özkök'ün çocukluk anılarında da 'yelpaze' benimkine benzer bir yer tutar... Anneannemin Kahramanlar semtindeki evinde geçirdiğim hafta sonlarında, aynı mahallenin bir-iki yaş büyük çocuğu olan Ertuğrul'la yollarımız kesişmiş de olabilir; o zamanlar pek kimsede bulunmayan üç tekerlekli bisikletimi zorla ödünç aldığı halde, iade etmesi gerektiğinde, o bir-iki yaşlık kıdemini efelenmek için kullanan mahalledeki ağabeylerden biri miydi acaba?

Babasının vefatı üzerine yazdığı yazıdan ailenin DP kökenli olduğunu biliyoruz; kandillerde evde Kur'an okurmuş babası ve küçük Ertuğrul'u da elinden tutarak bayram namazlarına götürürmüş... Belki, teravihlerde 'kakiri, kikiri' hafifçe gülünen çocukluk dönemlerimizde, Kahramanlar Camii'nde yanyana durmuşluğumuz olabilir.

İzmir'in sıcak yaz günlerinin iki olağanüstü tadı hâlâ damağımda: Karadut şerbeti ve Venüs gazozu... Geceleri maaile gidilen semtin açıkhava sinemasında Salih Tozan'lı, Suphi Kaner'li, Vahi Öz'lü, Bedia Muvahhit'li siyah-beyaz filmler izlerdik. Victor Mature'nin başrolünü oynadığı 'Samson ve Dalilah' ile Charles Heston'un 'Ben Hur'u da, şimdi herbirinin yerinde kocaman binalar yükselen, ancak mutad sandalyemi işaret edebileceğim kadar 'benim' olan açıkhava sinemalarında izlediğim filmler... Ertuğrul Özkök de, bir 'Avustralyalı' hırsıyla İstanbul'a çıkarma yapana kadar sakladığını sandığım 'sıcak iklim çocuğu nahifliğini', benim geçtiğim yollardan geçerek elde etmiştir...

'Yelpaze' kelimesinin bugün de anlamını bilmeyen, Venüs gazozunu hiç tatmamış, sinemayı Yılmaz Güney'li filmlerden tanımış daha sıcak iklim çocuklarının da bizden farklı yetiştiklerini sanmıyorum. Tıpkı, klimalı evlerde büyüyen, damak zevkleri New York tadına yakın, kitaptan önce bilgisayarı tanıyan bugünün çocukları gibi... Dış zorlamalar olmasa, kendi rahatsızlıklarını bizleri 'farklı' göstermekle gidereceklerini sanan tiplerin oyununa gelmeseler, bu topraklar üzerinde yaşayanların farklılığı imkânsız hale getiren 'ortak payda'yı gözardı edeceklerini düşünemem... Öyle olmasaydı, Hürriyet'in kaptan köşkünde oturan Ertuğrul Özkök, 28 Şubat'ın kafa dinginliği sağlayan sularında yol alırken, öteki sahilde çile çekenlerin varlığını ara sıra da olsa hatırlayıp hepimizi şaşırtan yazılar yazar mıydı?

Acaba, benim 'farklı yelpazeden' olduğumu kendi gazetesinde okuyunca, Hürriyet yayın yönetmeninin aklına ne gelmiştir? Çocukluktan ilk gençliğe yol aldığı yıllarda benden farklı bir hayat yaşadığını hiç sanmıyorum; onun Kahramanlar'daki evinde de, bizim evdeki gibi, testilerden sular, maşrapalardan buzlu ayranlar içilmiş, pencereler sonuna kadar açıldıktan sonra yelpazeler sallanmıştır... O zamanlar, ikimiz de aynı yelpazenin birer dilimi gibiydik herhalde; bugün o, eline hiç yakışmayan 'farklı bir yelpaze'nin adamı... Ben ise, geçmişte herbiriyle farklı kulvarlarda koşmuş olsak bile, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Mehmet Altan'dan -ve daha nicelerinden - kendimi hiç mi hiç farklı hissetmiyorum bugün...

NOT: O cümledeki tek yanlış 'yelpaze' ile ilgili değil; Çankaya Köşkü'nde yapılan yeniyıl resepsiyonuna benim ilk kez çağrıldığım bilgisi de yanlış... Son on yıldır bütün yılbaşı resepsiyonlarına dâvetliydim ben... Sezer'in dâvetine ilk kez çağrıldığım da doğru değil; 29 Ekim'deki dâvete yurtdışında olduğum için katılamamıştım. Sezer'in verdiği yeniyıl dâvetine ilk kez çağrıldığımı söylemek istedilerse, bu doğru; ancak bu yıl verilen Sezer'in ilk yeniyıl resepsiyonu değil mi?


21 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...