T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şu bizim kurnaz ihtiyar

Amerikan 'savaş klanı' dosyasında tanıdık yüzlerle karşılaşılıyor...

Harold Rhode adı size tanıdık gelmeyebilir, oysa kendisini tanıyorsunuz. Hasan Cemal, Cumhuriyet yayın yönetmeni sıfatıyla gittiği Washington'da, gazetesinin oradaki temsilcisi Ufuk Güldemir tarafından Rhode'a götürülmeseydi, Türk siyaset terminolojisi şimdi her ağızda sakız olan kavramdan mahrum kalacaktı: 'Takiye'...

Hasan Cemal, Rhode'u "Savunma bakanlığında çalışan kısa boylu Musevi" sıfatıyla saklayarak 'Özal Hikâyesi' kitabında olayı anlatır. Harold Rhode, "Özal takıye yapıyor" demiş ve 'takiye'nin anlamını aktarmış Turgut Bey'in biyografisi için malzeme toplayan Cumhuriyet yönetmenine...

George W. Bush Beyaz Saray'a taşınana kadar savunma bakanlığında sıradan bir memur olan Rhode yeni dönemin yıldızlarından... 'Karanlıklar Prensi' lâkaplı Richard Perle'ü, 'danışma komitesi' gibi bu döneme kadar varlığından kimsenin haberdar olmadığı bir birimin başı olarak savunma bakanlığına getiren odur. Buna karşılık, Perle de, Rhode'u bakanlığın 'en önemli bürokratı' haline dönüştürmeyi başarmışa benziyor...

Kendisinin ne kadar önemli biri olduğunu yıllarca Washington'u ziyaret eden her Türk yetkiliye, yılda bir kez 'Türk-Amerikan Konseyi' toplantıları için ABD başkentine giden asker-sivil bürokratlara ve işadamlarına anlata anlata dilinde tüy bitmiştir Harold Rhode'un...

Harold Rhode'u şimdi hatırlamamın sebebi, dün burada değindiğim, ABD'nin "Bütün kötülüklerin anası Suudi Arabistan" diye özetlenebilecek 'gizli doktrini' arkasındaki kişi olması...

Joshuah Micah Marshall, internet dergisi Salon'da, 11 Eylül'den hemen önce tanıklık edilen bir olayı anlatıyor. Olayın başkahramanı, evet tahmin ettiniz, Harold Rhode... 2001 yılının baharıdır... Bir Suud heyeti Washington'u ziyaret etmektedir... Heyet, savunma bakanlığında, bakan yardımcısı Paul Wolfowitz ile görüşür... Görüşme biter, herkes ayağa kalkar... Tam o sırada, Wolfowitz'in sağkolu olduğu anlaşılan Rhode, Washington'daki Suudi Arabistan büyükelçiliğinden tanıdığı heyet üyesi ve halim selim bir diplomat olan Adel Al-Jubeir'a yaklaşır...

Şimdilerde Veliaht Prens Abdullah'ın dış politika danışmanı olan Al-Jubeir'i dişine göre bilen Rhode, Suudlu diplomatın yanına yaklaşarak şu sözleri söyler: "Yeni yönetim işlerini bir kere yoluna koymayagörsün, Clinton döneminde olduğu gibi yunuşak davranmayacak. Amerika Saddam'ın hakkından gelecek, bölgede ipleri eline alacak ve siz Suudluları da hizaya getirecek..."

Salon'da Rhode'un ağzından çıktığı belirtilen bu sözleri okuyunca, ağzımdan, bir "Vay be!" nidası çıktı ki, işitmeliydiniz... Bizim ihtiyar Harold nihayet çekip çevireceği bir başkan bulduğunun farkında, tozlu raflardan eski defterleri indirmiş, tarihi hesapları kapatmayı aklına koymuş... Düşünün ki, bu sözlerin ifade edildiği ortamda, henüz Üsame bin Laden ve el-Kaide örgütünün adı etrafta geçmiyor, ikiz kuleler yerli yerinde, Rhode'un yıllardır çalıştığı Pentagon binası uçakla vurulmamış... Ama o, eline 11 Eylül gibi fırsat geçsin geçmesin, Ortadoğu'yu birbirine katacak bir projeyi gerçekleştirmeyi aklına koymuş bile...

Helâl olsun...

Pentagon'a şu sırada egemen olan klik, Saddam Hüseyin'i yerinden ederek Irak'ı dize getirmeyi kafaya koymuş görünüyor. ABD için önemli olan İngiltere'nin hemen yanıbaşında yer alması... Türkiye'yi çantada keklik biliyorlar çünkü... İngiltere'de ise, Tony Blair'den yana bir sıkıntıları olmasa bile, bölgeyi tanıyan uzmanlar, özellikle adı duyulmuş emekli generaller, "Aman ha!" diyen uyarı konuşmaları yapıyor, yazılar yazıyorlar... Geçen hafta, Sir Michael Quinlan, Financial Times gazetesinde, emekli general Sir Michael Rose da Daily Telegraph'ta İngilizleri Irak'a müdahale konusunda uyardılar... Bir baktım, Harold Rhode'un patronu Richard Perle, İngilizleri ikna etmek için, bu iki uzmana cevap veren bir yazıyı, Daily Telegraph'ta yayımlattı...

Belli ki, Rhode'un, patronu nâmına fazla mesâi yapması gerekmiş...

Irak... Suudi Arabistan... Perle-Rhode ikilisi ve arkalarındaki Wolfowitz bu iki ülkeyi hedef tahtası yapmaya kararlı. Niyetleri ciddi. Hem Irak, hem de Suudi Arabistan sadece İsrail için önemli değiller, Başkan Bush'un içlerinden çıktığı Teksaslı petrol ve gaz lobisi de bu iki ülkeyi bütünüyle kendilerinin haline getirmek arzusundalar...

Peki, ama Laurent Murawiec'in brifinginde kendisinden 'armağan' diye söz edilen Mısır ne yaptı?

Bu sorunun cevabı, İsrail'den fazla İsrail'in çıkarlarını savunan New York Post gazetesinde Uri Dan imzasıyla çıkan bir yazıdan alınabiliyor. Yazının başlığı "Mübarek'in tehlikeli oyunu..." Uri Dan'a göre, Mübarek, Yaser Arafat'ın ve Filistin direnişinin ardındaki gerçek güç... İsrailli istihbaratçılar, Mısır'ın ikili oyun oynadığına inanıyorlarmış... Bir yandan İsrail'le barışı korurken diğer yandan İsrail'in elini zayıflatmaya çalışıyormuş Mısır... Arafat, Sina çölünün altından tünel kazmış, Mısır'dan Filistinlilere bu yolla silâh taşıyormuş, buna karşılık Mübarek hiçbir şey yapmıyormuş...

Yazının "Sina çölünün altından kazılan tünel" bölümüne geldiğimde artık kahkahamı daha fazla bastıramayıp "Bravo Harold!" diye bağırmışım...

Bu konu daha çok gaz kaldıracak...


13 Ağustos 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED