Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saadet kendini yenilemezse...

Seçimler öncesinde "Saadet Partisi Meclis'e girmeli" diye yazdım. Gerekçem de "Saadet'in tanzim edici bir rol üstleneceği" düşüncesi idi. Saadet seçimlerde yüzde 2.5 oy aldı. Bu kadar düşük oy alacağını kimse beklemiyordu. Şunu söylemeliyim ki, "Saadet Meclis'e girmeli" diye yazmama rağmen, Sayın Erbakan'ın miting meydanlarına taşıdığı üslubun, pek de sıcak, davet edici olmadığını gözlüyor, karşılaştığım her enstantanede "Eyvah" diyordum... "Hadi ordan, hadi ordan... Bunlar çoluk çocuk işi değil... " türü jestler - mimikler hangi Türkiye'ye hitap ediyordu ki? Bu çizginin afişler planında yapılan çok güzel çalışmaları gölgelediğini söylediğim pek çok Saadet ileri geleni, "Hoca bu, ne yapalım" dercesine sadece boyunlarını büküyorlardı.

Hoca'yı Arena'da Uğur Dündar'ın konuğu olarak dinledim. Söylediği pek çok doğru vardı, ama tüm bunlar, yanlış bir format içinde söylenince, etkisini yitiriyordu. Yanlış format ne? Seçim yenilgisinin getirdiği gerilim... "Çoluk çocuk" diye gördüğünüz insanların halktan aldığı külliyetli oy ve bunun Meclis'e ezici yansıması... Buna karşılık sizin arkanızda sadece yüzde 2.5'lik bir vefa topluluğunun kalması...

Acaba böyle bir sonucu "Milli Görüş'ün oylarının yüzde 40'lara çıkması" olarak mı değerlendirmeli? Hoca bunu söylüyor ama, rahat değil. Bunun kendi başkanlığı altında olmasını isterdi... Neden yüzde 40'ın sadece yüzde 2.5'i Hoca'nın inisiyatifindeki bir siyasi partiye aktı da, geriye kalanı dünkü talabelerine (dünkü çocuklar) yöneldi? Bunun izahı hem kolay, hem zor. Hoca acaba bunun izahını nasıl yapıyor? Ben, henüz Hoca'nın üzerindeki gerilim sona ermediği için soğukkanlı bir değerlendirme yapıldığı emaresi göremediğimi belirtmeliyim.

İşte bu gerilim, söylenen "doğruların amacı"nı gölgeliyor.

Acaba Hoca Ak parti ekibinin iktidarda başarılı olmasını istiyor mu?

Bunu istediğini ifade etmesine rağmen, genel hava, bunun bile gerçekten istendiği izlenimi vermiyor.

"Sayın Abdullah.... Sayın Tayyip...."

Böyle hitap ediyor.... Acaba bu ifadelerde onore etme niyeti mi var, küçümseme niyeti mi? Her şeyden önce zarif ifadeler mi bunlar? Ben Hoca'nın çok zarif ilişkiler kuran çizgisine tanığım. Ama bu ifadeler "gerilim" ukdesi taşıyor... "Tayyip bey - Abdullah bey" diyebilir. "Sayın Erdoğan, Sayın Gül" diyebilir biraz daha resmi ve soğuk olacaksa... Ama "Sayın Abdullah" ile "Sayın Tayyip", normalde Hoca'nın nezaket çerçevesi içinde yer almayacağını düşündüğüm özel seçilmiş bir küçümsemeyi, belki istihzayı taşıyor.

Hoca, eski talebelerine eleştiride bulunuyor. Eleştiriler içinden, şefkatten daha çok yıpratma arzusunu algılıyorsunuz.

Hoca eski talebelerine tavsiyelerde bulunuyor. Tavsiyelerden, umuttan çok "Ama yapamazlar yargısı"nı hissediyorsunuz.

"Milli görüş için önce hidayet lazım... Sonra basiret, sonra dirayet..."

Hidayet!

"Hakkı batıldan ayırdetme kabiliyeti.." diye tarif ediyor Hoca...

Bakalım bu kabiliyet var mı bu kadroda ki, Hoca'nın bu tavsiyelerinden yararlanabilsinler?

Bu, Hidayet'in Uğur Dündar'a göre tercüme edilmiş hali... bir de bana göre, yani dini terminolojiye vakıf insanlara göre tercümesi söz konusu Hidayet'in... Acaba Ak Parti kadrolarına "Öncelikle siz hidayet içinde misiniz?" diye sormanın anlamı nedir?

Ya "Dirayet"e ne demeli? Bir işi yapabilme gücünü ifade ediyor Dirayet... Hoca, "Acaba bunlarda Dirayet olacak mı?" diye soruyor. Haklı, bu soru her iktidara sorulabilir. Doğrusu, Ak Parti iktidarı da bir "Dirayet sınavı"ndan geçecek... Yani iktidara gelip muktedir olabilecek misiniz?

Ama bu sorunun Hoca tarafından sorulmuş olmasında bir sorun var. "Acaba Refahyol iktidarı yeterince dirayet sahibi olabildi mi?" sorusu ortada duruyor çünkü... Seçim ortamında Saadet kadrolarının "Şunu yapacağız, bunu yapacağız" yollu açıklamaları, dün Refah'a oy vermiş kesimlerde bile tebessüm uyandırdı. Çünkü Refahyol günlerinden geldiler ve yapılamayanları gördüler, hatta kimi alanlarda Refahyol öncesinden daha gerilere düşüldüğünü gördüler. Bu "yapacağız, edeceğiz"lerin fizibilitesi yok, bunu görüyor halk ve sizin bu vaadleriniz, sadece "seçimlerden ümidini kesmiş bir kadronun boş vaadleri" hükmünde kalıyor.

Ben gene de, her şeyi olumlu yanından görme hassasiyeti içinde hareket edenlerin Hoca'nın söylediklerinden önemli şeyler alabileceklerini düşünürüm. Tayyip Erdoğan'ın, Abdullah Gül'ün şu anda, Hoca'yı ziyaret edip karşılıklı düşünce alış-verişinde bulunmalarının, faydalı olacağına inanırım.

Ama burada ben asıl, Saadet'in yarını için bir şeyler söyleme gereği duyuyorum. Ben, bugün de bu parlamentoya "Saadet türü bir muhalefet"in gerekli olduğuna inandığım için, Saadet'in yarınki formatını önemsiyorum. Hoca, Uğur Dündar'ın programında "Asıl muhalefet dışarda, yani biziz" dedi. Saadet'in CHP'den farklı bir muhalefet çizgisi oluşturacağı ve bunun çok da anlamlı olduğuna katılıyorum. Ama bana göre şu andaki Hoca'nın formatı ile değil. Nasıl bir format peki? Hoca'nın tecrübe besleyiciliğinde muhakkak, ama şu an yaşayan Türkiye'nin dilini bularak... "Bilge adam" deyip durduk, ama Hoca bunu yeterli görmedi. Kimbilir belki de bunu "Emekliye ayrılma" gibi değerlendirdi. Dolayısıyla sahayı gençlere bırakıp politikaya biraz daha yukardan bakıp, yönlendirmeyi tercih etmedi. Oysa o bilgelik konumu, genç kadrolarda çok daha verimli sonuçlar üretebilirdi. Bugün bile, "bilge adam" konumu içinde söylenenin mevcut iktidar kadrolarına tesiri ile, "rakip siyasetçi" konumundaki söylemin etkisi farklı farklı olacaktır.

Saadet'in "Ak Parti'den farklı, ayağı yere basan ama sistemin çarpıklıklarını daha net ifadelerle Türkiye zeminine taşıyacak" genç kadroları vardır. Mesele onları da "çoluk - çocuk" statüsünde görmeden, sorumluluk vermektir.

Saadet'in hakkı yüzde 2.5 değildi. Ama Türkiye Saadet kadrolarına o oyu verdi. Bunun değerlendirmesini doğru yapmak lazım. Buradan çıkan iki sonuç olabilir: Ya "Saadet söyleminin Türkiye tabanı bu kadar azaldı" diyeceksiniz, ya da "Demek ki biz bu işi sağlıklı götüremiyoruz"a geleceksiniz. Ne demek doğru olur? Saadet'in toplumsal zemini mi tükendi yoksa, öncü kadrolar mı yetersiz kaldı?

Özeleştiri ve yenilenme... Bence günün gündemi bu...


30 Kasım 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED