T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yazılı Tarih değişecek: "Hilafetin İlgası" konusunda çarpıcı gelişmeler! (I)

Bugün Türkiye'de tarih araştırmalarıyla meşgul olmanın, insana, son birkaç yüzyıldır doğa bilimleriyle meşgul olan bilimadamlarının yaşadığı heyecanlara denk heyecanlar tattırdığını hem de hiç çekinmeden söyleyebilirim. Doğabilimcilerinin heyecanı malum... Onlar teknolojik gelişmelerden de istifadeyle bakir bir doğanın insanoğluna gizli kalmış nesi varsa soyup ortaya çıkarmanın sarhoşluğunu yaşıyorlar, her yeni buluş mucid ve kâşifini tarihe mal ederken, genel kitleleri de haklı olarak büyük bir merak ve heyecana sürüklüyordu. Adeta herkes yarın hangi keşif olacağını bekler gibiydi. (Şimdi icad ve keşifler o kadar kanıksanmış olmalı ki eskisi kadar kimseyi heyecanlandırmıyor. Hele hele iki dünya savaşından sonra!)

Bizim tarihimizin, bilhassa yakın tarihimizin de -ne yazık ki!- bizler için bakir doğadan bir farkı yok! Çünkü henüz bir asrını bile doldurmamış bir devletin vatandaşlarıyız; koca bir imparatorluğun külleri arasından dirilmiş taze bir devletin.... Ne sultanlarımızı, ne halifelerimizi hatırlıyoruz. Artık dünyaya âlemin merkezinden, sadece berr u bahrın sultanının değil, aynı zamanda Halife-yi ruy-i zeminin de oturduğu bir şehirden, İstanbul'dan bakmıyoruz, bakamıyoruz; sadece Anadolu'nun merkezinden, Ankara'dan dünyadaki gelişmeleri öylesine izlemeye çalışıyoruz.

Yasaklı bir tarihimiz var; hem de hâlâ birebir bugünü etkileyebilecek güçte bilgileri bağrında saklayan bir tarihimiz... Tarihi doğru dürüst yazılmamış, yazılamamış bir Cumhuriyet... İdeolojik kamplaşmalar arasında gerilmiş, kökleri acil siyasî kararlarla örülmüş bir Cumhuriyet... Ne mühim şahıslarına, ne mühim olaylarına dair ortada doğru dürüst bir bilgi kırıntısının bulunduğu bir Cumhuriyet... Farklı kamplara, farklı hırs ve hayallere mensup kimselerin ideolojik rekabetin de beslediği şahsî gayretlerine muhtaç olarak tarihi bölük pörçük yazılan, yazılmakta olan bir Cumhuriyet...

Millî Mücadele sözü -resmî zevat bir yana- şu veya bu şekilde yıllardır sağcıların da, solcuların da, İslamcıların da ağzından düşmedi ama kimse kalkıp resmî bayramlarda sıralanan istiklal madalyalı o mübarek Anadolu insanının (gazilerin) dilinden Milli Mücadele Tarihinin malzemesini derlemeye çalışmadı. Bu basiretsizlik yüzündendir ki Milli Mücadele tarihi siyasî hesaplaşmaların kışkırttığı ölçülerde yazılan ya da olup bitenlerden sorumlu olan iktidar ve muhalefet erkanının geriye bıraktıkları birtakım küçük ipuçlarıyla inşa edilen kısır ve soğuk bir tarih olarak belleklere geçti.

Yakın tarihle adam gibi uğraşan birkaç sevdalının nereye ellerini atsalar günyüzü, güneşyüzü görmedik malzemeler bulup ortaya çıkarmalarının sırrını, sadece çabalarının derinliğinde değil, işbu basiretsizliğin oluşturduğu sığlıkta aramak gerek. O birkaç sevdalıyı inciteceğimi bilmesem, "Kimse elini daldırmıyor, bilakis değdirmesi yeterli oluyor" diyeceğim. (Sözlerim, bu konudaki mevzî gayretleri -hâşâ!- küçümsemek gibi bir hodgamlık biçiminde telakki edilmesin lütfen, bilakis bu sözleri miras aldığımız şartların uygunsuzluğundan ve dolayısıyla talihsizliğimizden şikayet sadedinde sarfediyorum.)

"Hilafet'in ilgası" kararının ve bu karara yol açan gelişmelerin geçen yüzyılın en büyük siyasî hadiselerinden biri olduğunda kuşku yok... Her ne kadar telaffuz edilmek istenmese de İslâm Dünyasının tarihi Hilafetten önce ve sonra olmak üzere taayün ediyor.

3 Mart 1924'de ilga kararını veren TBMM'nin en mühim şahsiyetlerinden biri hiç şüphesiz Adliye Vekili Seyyid Bey'di (1897-1925). Hilafetin mahiyet-i şeriyesine dair yaptığı meşhur tarihî nutkuyla Meclis'i adeta teshir eden ve dolayısıyla muhalefeti kıran o bir zamanların sarıklısı müderris Seyyid Bey...

Tarihi nutku "Hilafetin Mahiyet-i Şer'iyyesi" adıyla aynı yıl kitap olarak basıldı ve sonradan birkaç kez sadeleştirilip yayımlandı. Keza "Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye adıyla önceden neşrolunan bir diğer risalesi de hem Fransızca'ya, hem Arapça'ya çevrildi.

Bu nutuk üzerine çok şeyler yazıldı söylendi. Fakat kimse böylesine önemli tarihî bir nutkun nasıl olup da tek başına Seyyid Bey'e havale edilebildiği konusunda herhangibir kuşku belirtmedi.

"Hilafetin ilgası" gibi tarihî bir kararı ideolojik/dinî bakımdan gerekçelendirme işi, hükümet tarafından bir komisyona değil de sadece bir kişinin şahsî otoritesine teslim edilemeyeceğine göre, acaba bu komisyonda başka kimler vardı?!?

Meraklanmayın diye şimdiden söyleyeyim: en az dört kişi daha vardı.


30 Kasım 2002
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED