Ben sadece iki gazetede rastladım; önemli fakat aynı zamanda "nazik" bir haberdi. Gazetelerden birincisinde "Vicdani retçi yine cezaevinde" denirken, ikincisinde habere hakim olan hava tamamen değişikti: "Askeri Yargı'dan demokrasi dersi". Mesele anlaşılmıştır sanırım; çok nadir de olsa karşımıza gelen yeni bir "vicdani retçi" dosyası.

Mersin 3. Ulaştırma birlik Komutanlığı'nda görevliyken elbisesini birliğine teslim ederek askerlik yapmayacağını açıklayan 27 yaşındaki Mehmet Bal, yargılandığı askeri mahkemede "emre itaatsizlik" suçundan beraat etmiş ama, Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde "halkı askerlikten soğutmak" suçundan tutuklu yargılandığı için tekrar cezaevine götürülmüş.

İkinci gazetedeki haber, araya birkaç günlük bir süre girmiş olmasından olacak, "vicdani retçi" Bal'ın Genelkurmay Askeri Mahkemesi'ndeki duruşmasının da iyi geçtiğini bildiriyor. Bu habere göre, Genelkurmay Askeri Savcılığı da Bal hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı" kararını vermiş. Hakim Binbaşı Zekeriya Burhan'ın kaleme aldığı söylenen Askeri Savcılığın kararı, gazetenin haber başlığında belirtiği gibi, gerçekten bir "demokrasi dersi" niteliğinde. Kararın gerekçesi şöyle: "Vicdani Ret, AB ülkelerinde bir haktır. Bunu açıklamak düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir." Yani bravo, doğrusu bu kadar olur....

Karar mutlaka başta "vicdani retçi" Bal olmak üzere az sayıda da olsa "vicdani retçi"leri memnun etmiştir. Nasıl etmesin; çünkü Hakim Binbaşı Burhan'ın bu güzel mi güzel kararını maalesef ülkede pekçok çevre hâlâ paylaşmıyor. Nitekim bu olumsuz tablo Bal'ın "emre itaatsizlik"ten suçlandığı davada verdiği ifadeden de açıkça belli. Bal, ikinci kez hakim karşısına çıktığında şunları söylemiş: "Cezaevi müdürü albay, kıyafeti zorla giydirdi. Çıkarmamam için ellerim arkadan kelepçelendi. Beş altı askerin zoruyla saçım kesildi. Kelepçeli hücreye atıldım, aynı gün açlık grevine başladım. Dört gün sonunda iç havalandırmaya çıktığımda, cezaevi müdürü esas duruşta beklememi emretti. Reddedince, ayaklarıma kelepçe taktırdı. Bana 'Yunan Uşak'a girdi mi?" diye sordu. 'Zannediyorum' deyince, 'Belli oluyor, Yunan gitmiş ama izleri kalmış' dedi...."

Evet görüyorsunuz; Hakim Binbaşı Zekeriya Burhan'ın o güzel kararının herkesçe paylaşılması için belli ki daha epeyce zaman var...

Hakim Binbaşı'nın söylediği gibi, gerçekten de "vicdani ret" AB ülkelerinde bir haktır. Bu hakkın o ülkelerde alınması da tabii ki kolay olmadı; ama gelinen noktada artık apaçık bir haktır. Dolayısıyla AB yolcusu Türkiye'nin de, pek çok kimse tarafından yadırgansa da, bu "vicdani ret" meselesini ciddi ciddi düşünmeye başlamasının zamanı gelmiştir. Söyler misiniz, ne demek "halkı askerlikten soğutmak"? Bir taraftan "barış" türküleri söyleyip, öte yandan ceza kanununda böyle bir suçu koruyabilmek mümkün mü? İnsanların tabii ki, dini, felsefi, ahlaki nedenlerden dolayı "askerlik yapmamayı" tercin etmeleri çok tabii değil mi? Bir takım insanların saydığım bu nedenlerden dolayı "silah"la, "üniforma" ile, "adam öldürmek"le ilişkilerini radikal olarak kestiklerini açıklamalarının neresi suç?

Görüyorsunuz, bu AB meselesi bayağı kafa karıştıracak gibi görünüyor... Tabii ki en başta da hukuk ve haklar meselesinde. Bundan sonra belki de en çok bu meseleleri konuşup tartışacağız. Bu yüzden gerçek hukukçulara her zamankinden çok ihtiyacımız olacak. Bu son satırları tabii ki aramızdan ayrılan Prof. Bülent Tanör'ü düşünerek yazıyorum. Bu değerli insan, bu değerli anayasa hukukçusuna önümüzdeki günlerde o kadar çok görev düşecekti ki... Bugüne kadar ortaya koyduğu değerli çalışmalar yeni dönemde kimbilir daha ne kadar zenginleşecekti. Dün gazetelerde hepimiz şahit olduk ki Bülent Tanör'ü seven çokmuş. Samimi, değerli, hakikisinden "Aydınlanmacı" bir düşünür olan Bülent'in arkasından "Nur içinde yatsın" diyorum.

KÜRŞAD BUMİN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu