AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Birim insanı önemsemek

Bugün bir çocuk okula başlıyor. Acaba onun 15 yıl sonrasını sağlıklı gören bir eğitim sistemine sahip miyiz? Bir çocuğu görmek, 13 milyon 350 bin çocuğu görmek demek. Kaçta kaç fire vereceğiz 13 milyon genç insanda? Ya da kaçta kaçının en iyi hedefi bulması ümidini taşıyabiliriz?

Türkiye'de "eğitim sorunu" denince bu anlaşılmalı... Genç bir nüfusu ne kadar verimli bir şekilde geleceğe hazırlıyorsunuz ya da ne kadar fire veriyorsunuz?

Birim insanın içini ne ölçüde doldurabiliyorsunuz?

Elbet konu tek İmam Hatip sorunu değil. Elbet konu tek başörtüsü sorunu değil.

Doğan her çocuktan sorumluluk duyma sorunu...

Böyle baktığınızda Türkiye eğitim alanında bir sorunlar ülkesi.

Yola milyonlarca çocuk çıkıyor, sonra dökülmeler başlıyor, dökülüyor, dökülüyor çocuklarımız... İpi göğüslediklerinde bile çok azı müstesna bir dökülme hissinden kurtulamıyorlar... Geride ise neredeyse bir genç insan enkazı...

Kaçta kaç başarı sorumu yabana atmayın!

Türkiye bir genç insan enkazı yaşayan ülke.

Okul bulamayanlar... Öğretmen bulamayanlar... Oturacak sıra bulamayanlar... Ayakkabı önlük bulamayanlar... Yol bulamayan, su bulamayan, tuvalet bulamayanlar...

Laboratuar bulamamak lüks bir tesbit Türkiye için...

Bir ülke düşünün ki, 11 yıl okuttuğu çocuğunun çok büyük bir kısmını vasıfsız işsize dönüştürüyor.

Sonra dört yıl da üniversite okutuyor, yine işsiz.

Bir tarım ve hayvancılık ülkesinde en büyük okumuş işsiz kitlesini ziraat mühendisleri ve veterinerler oluşturur mu?

Okusan enkazsın, okumasan enkazsın...

Bir eğitim planlaması mı yok, yoksa eğitimin içi mi boş, yoksa eğitimin devletin her birimi için, ülkenin her alanı için en hayati mekanizma olduğu bilinci mi yok?

Yok ki bir şeyler, bir türlü olamıyoruz!

Türkiye Cumhuriyeti olarak eğitime en ideolojik perspektifi yüklemişiz. Ondan sonra eğitim bir kavga alanı olup çıkmış. Hâlâ kavga alanı... Ve arada nesiller akıp gidiyor...

İmam Hatipli yukarı tırmanırsa birilerinin başına cinler üşüşüyor, başörtülü okul kapısından içeri girerse birilerine hafakanlar basıyor...

Oysa bırak tırmansın tırmanabileceği kadar, bu ülkenin çocuğu... Yeter ki tırmansın, yeter ki, sarp yamacın bir yerlerinde nefesi tükenmesin...

Başbakan Erdoğan'ın, "Köy Enstitüleri" konusunu, muhafazakar politikacılardan genelde beklendiği gibi bir fobi ekseninde değil de "Acaba bugünkü genetik tarım ortamında bu sistemden yararlanabilir miyiz?" diye olumlu bir yaklaşımla ele alması, bir zihniyet farklılaşmasıdır. Gereken de budur: Bu ülkenin çocuğuna tırmanma şeridi açacak her imkana sarılmak... Bizim çocuklarımızın tırmanma şeritlerine ihtiyacı var. Bu genç nüfusun önünü açan, açabilen Türkiye'nin geleceğini inşa edecektir.

"Hükümetin eğitime yaklaşımı bir tek üniversite reformuna kilitlenmiş olsun... Ve orada onu pusturup devre dışı bırakalım..." Bir çevrenin zihnindeki kara kutu bu.

Ama bu Türkiye'ye iyilik değil.

Başbakan, "Ulusa Sesleniş" konuşmasının tamamını eğitime ayırdı. Kutlamak gerek. Ben "daha çok, daha çok eğitim" diyorum. Hem de hükümet olarak, kollektif bir bilinç içerisinde... İş sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın işi değil. Evet, o bir lokomotif olacak ama tüm bakanlıkların bir yanı eğitime bağlantılıdır. Bakanlıklar eğitimden sürekli insan, kalifiye insan talep edecek, eğitim yöneticileri de her bakanlıktan, yani hükümetin tümünden eğitim hassasiyeti talep edecek... Belki herkes bütçesini zorlayacak ve eğitimde bir tırmanış seyrini başlatmanın yolu bulunacak...

Ben, Başbakan'ın ve Maliye Bakanı'nın "Türkiye'deki öğretmen maaşları"nı düşündükçe uykusunun kaçtığı bir ülke olduğumuz zaman eğitim alanında bir şeyler yapılabileceğini düşünüyorum.

Sınavlarda sıfır çeken her çocuğu bir yürek yarası gibi algılayan eğitim yöneticileri Türkiye için bir şeyler yapabilir...

Türkiye için bir şeyler yapmalıyız.

Bu genç nüfus Allah'ın bir lütfudur. Onu emanet bilip, hiçbirinin üzerine çarpı atmayıp, her birine geleceği inşa gibi bir umut yükleyip, hep koşu hep koşu halinde bir cehdle yollara düşüp, bu ülkeyi farklı bir çağa taşımalıyız.

Eğitim bir heyecan işidir. Sabah derse aşkla girmeyen öğretmenden bir şey öğrenilmez. Aşkla yola çıkmayan çocuk bir şey öğrenmez. Çocuğuna tüm zamanların aşkı gibi bakmayan anne-baba eğitime bir şey vermez...

Bütün bunlarda öncü aşk, ülkeyi yönetenlere aittir.

Başbakan eğitim aşkı taşıyor mu?

Milli Eğitim Bakanı aşk taşıyor mu?

Bir çocuğun gözlerinde ülkenin geleceğini görüyor mu?

Bu tempoyu arıyorum ben.

Bu umudu da taşıyorum.

Tutun çocukların elinden... Anne-babaların elinden tutun. "Sizin için varız" deyin. Bu ülkeye ve onun çocuklarına olan gözlerinizden taşsın... On yılların kapısını aralayın.


15 Eylül 2003
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED