AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y E M E K
Beyoğlu'nda Çerkez tatları

Bu hafta değişik bir lezzet yolculuğuna çıkaracağım sizleri. Uzaklara, Kafkasya'ya kadar gideceğiz... Ne zamandır aklımdaydı Çerkez yemekleri. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine, çok istediğim halde bir türlü gidemediğim Kafkasya'nın özellikle o güzel yemeklerini, İstanbul Beyoğlu'na taşıyan Fıccın Lokantası'na gittim. Şimdi bu Fıccın da nedir diyeceksiniz?... Fıccın, Çerkezler'e has bir börek çeşidi.

Müessese sahibi Leyla Karakaynak'ın dedeleri Kafkasya'nın Otesya bölgesinden Türkiye'ye göç etmiş. Yani Leyla Hanım gerçekten Çerkez. Muğla Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Leyla Hanım bir müddet muhasebecilik yaptıktan sonra, aklına bir gün Çerkez yemek kültürünü tanıtan ve Çerkez yemekleri yapan bir lokanta açmak gelmiş ve 1996 yılında Beyoğlu'nda Fıccın adıyla lokantasını hizmete sunmuş.

ÇERKEZ YEMEKLERİ İLE ÜN YAPMIŞ

Bu küçük ve mütevazı mekanda çok değişik çeşitlerde yemekler yapılıyor. Fıccın, daha ziyade Çerkez yemekleri ile ün yapmış. Biz sohbetimizi sürdürürken, Leyla Hanım bir ara müsaade isteyip mutfağa doğru yöneldi. Yemek siparişlerimi kendim vermek istedim fakat Leyla Hanım bunu kabul etmeyip, masayı kendisinin donatacağını söyledi. Leyla Hanım mutfaktayken servis elemanları o güzel görünümlü yemeklerle masayı donatmaya başladı. Soğuk Yoğurt Çorbası, Kabak Graten, Kıymalı ve Patatesli Çerkez Mantısı, Zeytinyağlı Yaprak Sarma yediğim yemek çeşitleri arasındaydı. Öncelikle gelen Soğuk Yoğurt Çorbası, insanı yazın sıcağında serinletmesi sebebiyle gayet iyiydi. Fakat çorbanın biraz daha sulu olması gerekirdi.

ÇERKEZ MANTISI İLE KAYSERİ MANTISININ LEZZET İDDİASI

Ardından gelen Kıymalı ve Patatesli Çerkez Mantısı, "Çerkezler'in mantıyı bu kadar iyi yaptıklarını bilmiyordum" dedirtecek kadar iddialıydı. Her bir tanesi tatlı kaşığı büyüklüğünde açılmış, büyükçe bir mantı çeşidiydi. Lezzeti de bizim Kayseri Mantımızı aratmadı yani.

ŞEKERLİ ZEYTİNYAĞLI SARMA

Masanın bir köşesinde duran Zeytinyağlı Yaprak Sarma'ya uzandığımda, sarmada şekerli bir tat hissettim. Gerçekten de öyleymiş, Leyla Hanım sarmayı yaparken içine az miktarda şeker attıklarını ve içinde bulunan kuş üzümünün de sarmaya şekerli bir tat verdiğini söyledi. Ermeni Sarması tadını anımsatan sarmanın hoş bir tadı vardı. Kabak Graten ise üzeri beşamel sosla kaplanmış lezzetli bir çeşitti. Yemeklerin lezzet geçidinden sonra çayla beraber ikram edilen Çerkez usulü dereotlu poğaça ve elmalı kurabiye Fıccın'ın ara sokakta ve dar mekanda olmasına rağmen neden çok iyi iş yaptığını ispatlıyor.

YABANİ OTTAN YAPILAN YEMEKLER

Bizim gittiğimiz gün olmamasına rağmen, Fıccın'da her gün yabani otlardan değişik yemek çeşitleri yapılıyor. Bir gün mutlaka bu yemekleri yemeğe gideceğim. Fıccın'a daha ziyade işyerlerinden ve dışarıdan müşteriler geliyor. Zaman zaman İstanbul'daki Çerkezler de Fıccın'ın müşterileri arasında. Sabah 07:00'de kahvaltı ile başlayan servis, akşam 19:00'a kadar devam ediyor. 60 kişilik kapasitesi var ve pazar günleri de kapalı. Ağız tadına düşkün olanlar... Beyoğlu'na yolunuz düştüğünüzde aracınızı Tüyap'ın üstünde bulunan kapalı otoparka bırakın ve Fıccın'a mutlaka uğrayın. Gittim, gördüm, tattım, memnun kaldım. Tavsiye ederim...

FİYATLAR

Soğuk Yoğurt Çorbası 1 milyon 500 bin
Çerkez Mantısı 3 milyon 500 bin
Zeytinyağlı Yaprak Sarma 2 milyon 750 bin
Bisküvili-Muzlu Pasta 2 milyon
İçecek 1 milyon 750 bin

BEĞENDİKLERİM

Çerkez Mantısı
Fiyatların makul oluşu

ELEŞTİRİLERİM

Mekanda dinlenen müzik Kafkas Müziği olabilirdi. Dekorun Çerkez kültürünü yansıtması gerekirdi.

NASIL GİDİLİR

Adres: İstiklal Cad. Kallavi Sok. No:13/1 Beyoğlu-İSTANBUL Tel: (0212) 293 37 86


TÜRK MUTFAK KÜLTÜRÜ

Yemeğin toplumlar üzerindeki kültürel etkisi

Sevgili okurlar, sizlerle her Cumartesi günü bu sayfada buluşuyoruz. Buradan sizlere mümkün olduğunca "Ne, nerede yenir; ailenizle, misafirlerinizle iyi vakit geçirip, güzel bir şeyler yemek istediğinizde nerelere gidebilirsiniz?" gibi konularda fikir vermek amacıyla, elinizin altında bir rehber oluşturmaya çalışıyorum. Yeme içme sektöründe olmam hasebiyle yıllardır "İnsanlar nerelerde neler yer, neler içer, yedikleri yemeklerde neler arar, sadece yemek yemek için mi yaşar, yoksa yaşamak için mi yer, yedikleri yemekleri bir şölene mi dönüştürürler yoksa maksat yemek olsun diye mi yer?" gibi konuları uzun zamandır araştırıyorum.

Yemeğin insanoğlunun vazgeçilmezlerinden olduğunu hiç şüphesiz herkes bilir. İnsanoğlunun daha doğmadan başlayan yemek yeme, yani doyma macerası, ömrünün son anına kadar sürer gider. Peki insanoğlu için bu kadar önemli olan, yaşamamızın ayrılmaz bir parçası olan yemeğe bizler hak ettiği değeri veriyor muyuz? Bir düşünsenize! Doğduğumuzda ailemizin verdiği ziyafetle başlar yemek macerası ve hayatımızın her anı yemekle geçer. Bayramlarda yapılan bayram yemekleri, ramazan ayındaki sahur-iftar yemekleri, düğünlerde düğün yemekleri ve öldükten sonra yapılan helvalar... Yine öldükten sonra cennetten akan şerbet ırmakları, yemek ve içmekle ne kadar iç içe olduğumuzun bir göstergesidir.

Yemek yemenin bu kadar önemini biliyoruz da, ne kadar sağlıklı yemek yiyoruz, bunu biliyor muyuz? Atalarımız neler yemiş, nasıl yemiş, yemek yerken nelere dikkat etmiş, yemek kültürleri nasılmış, yemeğe ne kadar önem vermişler bunları biliyor muyuz?

İnsanoğlunun doğumundan ölümüne kadar başlayan yemek macerasının sağlığımız ve kültürümüz üzerindeki etkisi muhakkak ki tartışılmazdır. Bana göre yemek kültürünü kaybeden bir insan veya toplum, kendi öz kültürünü ve geçmişle ilgili bütün bağlarını koparmış demektir. Bu, insanın kendi memleketinde yapılan yemekleri bilip bilmemekle de alakalıdır. Mesela bir Urfalı İstanbul'a geldiğinde evinde Urfa yemeklerini yapmaktan vazgeçiyorsa, bir sonraki kuşak idrak edemeden memleketi olan Urfa ile olan bütün bağlarını hızla koparır. Kültür yozlaşması, bütün toplumlarda önce yemek kültürüyle başlar. Bir ülke bir başka ülkeye kendi kültürünü tanıtma veya empoze etmek istediği zaman, bunu önce o ülkeye yemek kültürünü tanıtmakla başlatır. Şu anda bütün dünya bu sistemi uyguluyor. Mesela İtalya denildiği zaman insanın aklına ilk önce pizza ve makarna geliyor. Fransa denilince portakallı ördek, Amerika denilince kola ve hamburger, Hollanda denilince de peynir vs...geliyor.

Şu anda dünyada bilinen en büyük 3 mutfak Fransa, Çin ve Türk mutfağı olarak kabul edilse de ben dünyanın en iyi mutfağını Türk Mutfağı olarak kabul ediyorum. Nedenini ilerleyen günlerde anlatacağım. Dünyanın en iyi mutfağına sahip olduğumuz halde, bu büyük mutfağımızı ilk önce kendimize tanıtamamışız ki başkalarına nasıl tanıtalım. Bütün dünyaya Türk mutfağının sadece şiş kebaptan ibaret olmadığını anlatmamız lazım. Yalnız şunu da unutmamak gerekir ki, bir şeyleri başka birilerine anlatabilmek ve inandırabilmek için önce anlatan kişilerin inanması ve bilmesi gerekmektedir.

Türk mutfağının özellikleri ve güzellikleri hakkında siz değerli okuyucularımın da ilgi ve görüşlerini beklerim. Umarım faydalı olur...

LEZZETLİ SÖZLER

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.


13 Eylül 2003
Cumartesi
 
RAMAZAN BİNGÖL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED